Paylaş
Önce, depremde gösterdiği insanlık için İsrail'e teşekkür ediyorum. Ancak, PKK terörü konusundaki tavrı ile ilgili kuşkularımı da burada belirtmek istiyorum. Apo'nun yakalanmasının ardından ‘‘İsrail'in de operasyonda rolü bulunduğu’’ gerekçesiyle, 17 Şubat 1999 günü bir grup PKK'lı militan İsrail'in Berlin Başkonsolosluğu'nu işgal etmeye kalkışmış ve içeriden korumaların açtığı ateş sonucu 4 PKK'lı öldürülmüştü. Sonra PKK ve yan kuruluşları tarafından İsrail aleyhine yoğun bir propaganda ve tehdit kampanyası başlatılmıştı.
PKK Başkanlık Konseyi üyesi Cemil Bayık, örgütün Almanya'da basılan gazetesinde açıkça ‘‘Öcalan'a yönelik komployu düzenleyen ABD ve İsrail'dir’’ diyordu.
Murat Karayılan ise ‘‘Berlin'deki saldırıyı Siyonizm geliştirdi. Siyonizmden gelen saldırılara cevap vereceğiz ve Berlin'deki katliamın intikamını alacağız’’ diye İsrail'i tehdit ediyordu.
‘‘Abdullah Öcalan’’ imzasıyla, aynı gazetede (yakalandıktan sonra!) yayınlanan ‘‘Siyonist Terör’’ başlıklı yazıda ise ‘‘Halkımıza ve ulusal kurtuluş mücadelemize karşı yürütülen büyük terörizmin arkasında İsrail devleti var. PKK hareketinin dünya çapında en tehlikeli terör örgütü olarak ilan edilmesinde, hatta Almanya'da bile 1993 yılında yasaklanmasında bu gücün belirleyici rolü vardır’’ deniliyordu.
PKK'nın Rusya Temsilcisi Mahir Velat da ‘‘Kürt halkından özür dilemediği takdirde, İsrail devletine sert bir cevap verileceğinden’’ söz ediyordu.
PKK'nın bir diğer yayın organı olan Serxwebun'da da aynı temalar işleniyor, ‘‘Siyonizm'e karşı mücadeleden’’ dem vuruluyordu.
PKK'nın İsrail ve Siyonizm karşıtı söylemleri bunlarla sınırlı değil ve çok daha gerilere gidiyor. Örgütün yayın organlarında Apo ve örgütün diğer üst düzey sorumlularının İsrail aleyhindeki beyanlarına sıkça rastlanırdı.
* * *
PKK'nın, Berlin olayı sonrasında İsrail aleyhine sürdürdüğü propaganda tüm şiddetiyle sürerken, 17 Mart günü Münih'te, Kürdistan Dayanışma Komitesi, Kürdistan İçin Birlik, Med Kültürevi gibi PKK'nın yan kuruluşlarıyla Yahudi cemaatinin bazı temsilcileri arasında bir görüşme yapıldı. Yahudi Sanat, Kültür ve Tarih Dokümantasyon Arşivi Temsilciliği ile Gabriel Levy, Dr. Peter Jirek, Ron Nir Vered ve Max Brym gibi isimlerin katıldığı toplantının sonunda, ‘‘Münih Yahudi-Kürt Diyalog Çevresi’’ adıyla oluşturulan grubun yayınladığı ‘‘Yahudi-Kürt Dostluğu İçin’’ başlıklı bildiride, ‘‘Öcalan'ın serbest bırakılması’’ talep edildi! (Özgür Politika 19 Mart 1999).
Bu toplantının ardından PKK geri adımlar attı ve İsrail'i tehditten vazgeçti!
Hemen sonrasında ise İsrail'in Berlin Başkonsolosu Meryem Somart, aralarında PKK'nın yan kuruluşu sözde Sürgünde Kürdistan Parlamentosu üyesi Kazım Baba'nın da bulunduğu ‘‘Kürdistan Cemaati’’nden bir heyetle Berlin Eyalet Parlamentosu'nda bir görüşme yaptı.
Bu görüşmeden bir ay sonra İsrail İşçi Partisi Merkez Komitesi üyesi ve Uluslararası Akdeniz Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Erez Biton başkanlığında Rachel Biton, Gad Bachrach, Hedva Bachrach ve Niza Stira'dan oluşan 5 kişilik bir İsrail heyeti, Brüksel'de, PKK'nın yan kuruluşu olan sözde Sürgünde Kürdistan Parlamentosu Başkanı Yaşar Kaya, Remzi Kartal, Nizamettin Toğuç ve Kazım Orak'la bir görüşme yaptılar.
Fas asıllı bir Yahudi olan Prof. Dr. Erez Biton, görüşme sonrasında yaptığı açıklamada; ‘‘İsrail ile Kürtler arasında bir dostluk komitesi kurarak Kürt halkının taleplerini yaymaya çalışacaklarını’’ söyledi. Biton daha sonra PKK yanlısı Berlin Kürt Enstitüsü ve Kürt-Pen yetkilileriyle de bir araya geldi.
Biton'la görüşmesinin ardından 21 Mart günü PKK'nın sesi CTV'de konuşan Yaşar Kaya, İsrail ile önemli ilişkiler geliştireceklerini belirterek, ‘‘Büyük bir heyetle eylül ayında İsrail'e gideceklerini’’ açıkladı.
* * *
Bütün bunları gazete arşivlerinden derledim. Acaba bu Yahudi kuruluşları, bu ilişkileri İsrail hükümetinin bilgisi dahilinde mi kuruyorlar? Bu gibi gelişmeler İsrail'i gelecekte uluslararası ortamlarda sıkıntıya sokmaz mı?
İsrail, PKK'nın kendisine karşı terör eylemleri gerçekleştireceğini bilmesine rağmen, PKK'nın bir terörist örgüt olduğunu açıklayıp kınamış bir ülkedir.
PKK, 1980'den itibaren yerleştiği Lübnan ve Suriye'de, İsrail ve Yahudi düşmanı Arap örgütleriyle ittifaklar kurup onların kamplarında militanlarını eğitmiş ve yine onların saflarında İsrail'e karşı terör eylemlerine girişmiştir.
PKK'ya 20 yıl boyunca kol kanat geren ve her türlü desteği sağlayan Suriye rejimi İsrail'in baş düşmanıdır.
İsrail'in en büyük düşmanları olan Irak Lideri Saddam Hüseyin ve Libya Lideri Muammer Kaddafi de PKK'nın önemli destekçileri arasındadır.
İsrail'i ‘‘küçük şeytan’’ olarak tanımlayan İran'ın ise Lübnan'daki Hizbullah örgütü ile birlikte İsrail'e yönelik terör eylemleri karşılığında PKK'ya silah yardımı yaptığı, PKK'ya kendi ülkesinde askeri ve siyasi eğitim kampları açma izni verdiğini bütün dünya biliyor.
* * *
İsrail Başbakanı Barak, önümüzdeki sonbahar aylarında Türkiye'ye gelecekmiş. Bunu duyunca aklıma geldi! Bu ülke, terörle yıllarca boğuştu. Terörün ne olduğunu bu dünyada herhalde en iyi İsrail bilir. Acaba PKK teröründen, o kesimden gelen tehditlerden korktu mu?
Eğer korktuysa, kalıbının adamı değilmiş.
Yoksa belli Yahudi gruplar, PKK ile hükümetin haberi olmadan mı ilişki kurup ‘‘dostluk’’ mesajları veriyorlar?
Ortadoğu'da terör belasını yaşayan iki ülke var. Türkiye ve İsrail.
Yoksa İsrail birkaç tehdit ve şantaj karşısında dağılıp Türkiye'yi satışa mı getirmeyi planladı?
Depremde büyük yardımını gördüğümüz İsrail, terör konusunda dün ‘‘Kara’’ dediğine bugün ‘‘Ak’’ demeye mi hazırlanıyor? Bilemiyorum ki! Sadece kafamdaki kuşkuları yazıyorum.
Paylaş