Eee, vallahi bu iş burada bitmeyecek! Bir gün göreceksiniz, bizimkiler AB korkusu nedeniyle Abdullah Öcalan’a İmralı’da basın toplantısı da yaptıracaklar. Zaten her avukat görüşmesinde verdiği direktiflerle PKK’yı oradan yönetiyor...
Ve işin ilginç yanı, artık Türkiye’nin sistemi konusunda kapsamlı görüşlerini de özgürce anlatıyor. Bunlar PKK’nın Almanya’da yayınlanan gazetesinde ve Avrupa’da yayın yapan televizyon kanallarında bütün dünyaya duyuruluyor.
Bizi yöneten aymazlara, AB’ye teslim bayrağını böylesine çekmekten utanmayanlara -onlar her kim ise!- helal olsun!
İşte sevgili okuyucularım, Öcalan’ın İmralı’da avukatlarıyla yaptığı son görüşmeden sonra PKK gazetesinde yayınlanan incilerini size iletiyorum:
‘Türkiye’de cumhuriyet bir reformdan geçmeli. Türkiye’nin reforma ihtiyacı var. 81 il olması anlamsız. Türkiye için 25 bölge düşünüyorum. Kürt nüfusun yoğun olduğu 7 Kürt eyaleti, Türk nüfusun yoğun olduğu 18 Türk eyaleti olmalı. Bunların yerel parlamentoları olur. Bir nevi Almanya’daki eyalet sistemi gibi.’
‘Kürt ulusundanım, Türkiye vatandaşıyım. Türkiye Irak’ta 100 bin Türkmenin hakkını hukukunu arıyor. Siz de Diyarbakır Kürdünün hakkını arayın.’
Askerler için konuşuyor:
‘Bence operasyonlardan sonuç alınamadı ve çekiliyorlar.’
‘Birlik olun, PKK’yı alıp satmayın. PKK üzerinden hesap yapmaya gerek yok. Aksi halde bunları kullanırlar, biz de teslim olmayız. Bu çatışma demektir. Türkiye, ordusuna fazla güvenmesin. Türkiye’dekiler bunu göremiyor mu?’
‘Türkiye’nin bütünlüğünü silahla koruyamazsın. Yapsaydı bunu Saddam yapardı. Ekonomiyle de koruyamazsın.’
***
Aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmiyor!
‘Bu yol katliam yolu. Bu savaşa gerek yok. Biz Türkiye’nin demokratik bütünlüğünü herkesten çok istiyoruz. Zorla ayrılın deseler bile ayrılmayacağız. Ama bu ulus-devletçi yaklaşım Türkiye’yi ikinci Sevr’e götürür. Şimdi de Türklük adına bir sürü propaganda yapıyorlar.’
‘Biz isyan ettik ama haklıyız.’
Adam hükümlü değil, adeta miting meydanında nutuk atıyor:
‘Ben kaç yaşıma geldim, hálá büyük bir coşkuyla burada (İmralı’da) halkım için politika yapıyorum.’
‘Türkiye Cumhuriyeti’ne reform gerekiyor. Bunu tartışmaları için söylüyorum.’ (Emri olur, tartışalım!) TBMM yerine iki ayrı organ öneriyorum. Bir Cumhuriyet Senatosu öneriyorum. MGK yerine Güvenlik ve Savunma Konseyi kurulmalı. Bir de yarı başkanlık benzeri ve başkanlığın seçtiği hükümet.
Son incisinde ise uyarıda bulunuyor!
‘Türkiye’yi uyarıyorum. Bu iş askeri operasyonlarla olmaz.’
***
Bunları okuyunca belki şaşkınlıktan küçük dilinizi yutacak gibi oluyorsunuz. Belki de inanmıyorsunuz. Haklısınız... Ama aynen böyle.
Ama aklınıza ‘Bu nasıl avukat görüşmesidir’ sorusu hiç gelmesin... Çünkü benim anladığım kadarıyla, AB desteğini ve rüzgarını arkasına alıp yelkenini dolduran Abdullah Öcalan İmralı’da bu açıdan tümüyle özgür.
O kadar ki, geçen gün yazmıştım, mezarının başına AB bayrağı asılmasını isteyen de kendisiydi. İlişkileri fevkalade içli dışlı! O yüzden böylesine rahat.
İmralı’da ipler tamamen onun elinde.Örgütünü ve ülkemizdeki Kürtçülük hareketini oradan, avukatları aracılığı ile yönetip yönlendiriyor. Hem de hiç çekinmeden, müdahale görmeden!
Doğrusunu isterseniz, onun yerinde ben olsam aynı şeyi yapardım. Dünyada hiçbir teröriste sağlanmayan hakları biz kendisine -AB baskısıyla, AB korkusuyla- sağlamışız. Niye çekinsin ki!
Böyle bir rezalet dünyanın hangi ülkesinde olabilir?
Örgütünü yönlendiriyor, Türkiye’nin yönetim biçimi konusunda ahkam kesiyor, hatta Türk ordusuna bile açıktan posta koyuyor. Avukat görüşmelerinde verdiği direktiflerin dozu giderek artıyor. Avukatlarıyla hukuk-yargı-savunma konularını değil, bu konuları konuşup mesaj veriyor.
Bizimkiler bunları içlerine sindiriyor, hiçbir şey yapmıyor veya yapamıyor. Bir ülke bu durumlara düşerse, sonucu işte budur. Elin oğlu yapacağını yapar, bizi yönetenler de olanları çaresizce seyretmekle yetinir. Valla helal olsun.
Bundan sonra vereceğimiz şehitlerin, İmralı’dan yönlendirilen PKK’nın dökeceği kanların sorumlusu tümüyle bizi yönetenlerdir. Hesabı onlardan soralım.