Paylaş
Türkiye bir garip ülke. Paran varsa her şeyi yaptırırsın, başın hiçbir zaman derde girmez. Girerse de, tereyağından kıl çeker gibi sıyrılırsın.
Nazlı Ilıcak'ın oğlu Mehmet Ali Ilıcak, zamanında gece kulübü işletir, müşterileri eğlendirmek için şarkı söylerdi. Annesiyle birlikte tef çalarken, içki içerken, şarkı söylerken resimleri de gazetelerde çıkardı.
Bu çocuk bir süre sonra Akşam Gazetesi'ni satın aldı. Halka yemek takımı, televizyon vaat ederek on binlerce insanımızı kandırdı. Bu yolla çok büyük paralar vurdu. O kadar ki, yapılan şikáyetler üzerine Sanayi Bakanlığı bile bu arkadaşın dolandırıcılık yaptığını bildirip savcılığa başvurdu. Bu yazılar savcılıkta uyutuldu.
Dolandırılan vatandaşlardan yağan şikáyetler üzerine hakkında davalar açıldı. Nazlı'nın kocası, kendisinin üvey babası Emin Şirin'le birlikte birkaç kez tutuklandı. Ama iki gün, üç gün! Her seferinde bırakıldı.
Sonra Amerika'ya kaçtı, izini kaybettirdi ve yaklaşık üç yıl orada kaldı.
***
Hakkında çeşitli mahkemeler tarafından verilmiş gıyabi tutuklama kararları vardı. Önceki gün İstanbul'a döndü. Havaalanında polis tarafından gözaltına alındı. Hemen ardından Şişli Adliyesi'ne gönderildi.
Bir saat içerisinde tek tek mahkemelere çıkmaya başladı. Hepsi de adeta sözleşmiş gibiydi. Dosyalar hazırlanmış bekliyordu! Mehmet Ali'nin tam dört adet tutuklama kararı birbiri ardına kaldırılıverdi!
İş bitirilmişti! Hem de ‘‘Türkiye rekoru’’ kırarak!..
Ve arkadaşımız, oradan doğruca evine gitti.
Adliyede kapı önlerinde beklemek, dosya aramak gibi bir sorun olmamıştı.
Belli ki her şey daha önceden ayarlanmış, tereyağından kıl çekilmişti. Kutlarım.
Adliye çıkışında ‘‘Zamanında boyumdan büyük işlere kalkışmıştım. Vermediğimiz televizyonları Akşam'ın bugünkü sahipleri verecek’’ dedi.
Boyundan büyük işlere kalkıştığını, üçkáğıtçılık yaptığını burada defalarca yazmıştım. Keşke o zaman dinleseydi.
Ama o günlerde, anası Nazlı ile birlikte, sahibi olduğu Akşam Gazetesi'nde bize küfürnameler döşenirdi.
Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde TRT'yi 1,7 trilyon lira dolandırmaktan da -tutuksuz- yargılanıyor. Aç kaldığı için ekmek çalan çocuk değil ki!.. Hiç endişe etmesin, yakında bütün davalarından beraat edecektir.
Bu arada askerliğini de ayarlamış olduğu anlaşılıyor. Söylediğine göre yakında bir ay bedelli askerlik yapacakmış. Amerika'da iken durumu kotarmış olmalı!
***
Türkiye'de vuracaksan büyük vuracaksın. Götüreceksen büyük götüreceksin. Küçük iş yaparsan başın derde girer. Büyük oynayacaksın, arkanda iyi bir avukatlar ordusu olacak, her kişiyi, her yeri ve her makamı ayarlayacaksın, davalarında beraat kararı alacaksın ve krallar gibi yaşamaya devam edeceksin.
Dün yaşanan bu olayı sıradan vatandaşa sorun bakalım, acaba ne diyecek? Türkiye'de yargıya güven böyle sağlanır mı?
Sıradan vatandaş hakkında gıyabi tutuklama kararları verilecek de, sonra böyle paldır küldür, yarım saatlik bir adliye turu sonrasında hepsi birden kaldırılacak!..
Olacak şey midir?
Ey vatandaş, vuracaksan sakın küçük vurma. Çalacaksan sakın küçük çalma.
Oyunu büyük oyna. Hiç korkma. Engin Civan'ları, Halil Bezmen'leri, Gülay Aslıtürk'leri ve daha nicelerini unutma!
Küçük vurursan başın derde girer, seni ilahlar bile kurtaramaz. Büyük götürürsen makbul adam olursun. Birileri seni mutlaka kurtarır.
Türkiye'de yaşadığını unutma. Burada para her kapıyı açar.
ALBAYIN DOSYASI
Fazilet Partisi Konya milletvekili emekli kurmay albay Hüseyin Arı, geçmişte yaptıklarının hesabını veremiyor. Üniformasını dine ve siyasete alet edip milletvekili olan bu şahıs hakkındaki dosyalar ise sürüncemede bırakılıyor.
Arı hakkında geçen dönem Meclis'e gönderilen soruşturma dosyası dönem sonuna bırakılmıştı! Oradan Başbakanlığa gönderildi. Dosyanın konusu:
‘‘Amir ve komutanlara karşı güven hissini yok etmeye yönelik, alenen tahkir ve tezyif etme.’’
Albayımın dosyası Başbakanlık'ta uyusun da ninni, büyüsün de ninni, tıpış tıpış yürüsün de ninni!
Albayım rahat olsun, hakkındaki dosya ne Meclis'e gönderilir, ne hakkında işlem yapılır.
Türkiye'de herkesin yaptığı yanına kár kalır!
OLMADI VALİ BEY
Düzce'ye yeni atanan valimiz Fikret Güven'in dünkü gazetelerde resimleri vardı. İlk Düzce Valisi olarak göreve başlarken 90 derece eğilmiş, Ecevit'in elini öpüyordu.
Vali, bulunduğu ilde hem devleti, hem de hükümeti temsil eden kimsedir.
Devletin valisi el öpmez.
Devletin valisi kimsenin önünde eğilip bükülmez.
El öpmek bizim kültürümüzde bir saygı göstergesidir ama devlet katında el öpmek yoktur. Bir vali, ilinde bulunan bir yaşlının, şehit anasının elini vali kimliği ile öpebilir. Ona kimse bir şey diyemez, insancıl bir davranıştır.
Ama Başbakan eli öpülünce iş değişir.
Olmadı Vali Bey!
Paylaş