Paylaş
TOK açın halinden anlamaz. Sıcak yuvalarında oturan bizler de, iki büyük depremde evlerini ve her şeylerini yitiren acılı insanların durumunu unutuyoruz.
Hükümet tarafından daha önce yapılan açıklamalarda, depremzedelerin kalıcı konutlarına geçtiğimiz kasım ayı başlarında kavuşacağı vurgulanmıştı.
Sonra takvim değişti ve bu tarih yılbaşı olarak açıklandı.
Yılbaşı geçti.
Ortada henüz bir hareket yok.
Sanıyorum sadece Bolu'da yaptırılan birkaç yüz konut için geçtiğimiz günlerde kura çekildi.
Gerisi ne oldu?
* * *
Deprem, dünyanın en korkunç afeti. Diğer doğal afetlere ve felaketlere karşı önceden önlem almanız mümkün.
Yangında, selde, fırtınada, toprak kaymasında önceden haberiniz olabilir. Kaçıp kurtulabilirsiniz.
Ama deprem öyle değil. Vurdu mu tam vuruyor.
İşte l7 Ağustos, işte 12 Kasım depremleri karşımızda.
Sadece insanlarımız değil, ülkemiz de perişan oldu.
Şimdi on binlerce depremzede aile adına hükümete yeniden soruyorum:
Deprem konutları ne durumda, hangi aşamada?
Sahiplerine teslim edilen oldu mu? Kaç adet?
Kaç tanesinin yapımı sürdürülüyor?
Bunlar ne zaman bitecek, bölgeler itibarıyla halkımıza ne zaman teslim edilecek?
Gecikmenin nedenleri nedir?
* * *
Bakınız, yılbaşını geçtik. Hükümetin bu konuda artık ciddi ve tutarlı açıklamalar yapması gerekir. Kamuoyu, gelişmeleri bilmelidir.
O insanlar iki yaz ve iki kış mevsimini çadırlarda, barakalarda geçirdiler.
Bu iş kolay değildir. Allah hiçkimseye böyle bir felaket vermesin. Acı olaydır.
Bu iş hükümetin de ötesinde ‘‘devlet’’ işidir.
Başbakan geçtiğimiz tatil boyunca pek çok konuda açıklamalar yaptı, gazetecilere çay, kahve ikramında bulundu. Ama sözleri arasında deprem konutlarına ilişkin bir tek cümle bile yoktu.
Cumhurbaşkanı bu konuda bugüne kadar hiç mi hiç konuşmadı, çok değerli fikirlerinden ve fevkalade yüksek bilgisinden yararlanma olanağını bize vermedi.
Bayram ve yılbaşı nedeniyle önüne gelen mesaj yayınladı, ahkám kesti. Ama hiçbiri bu konulara değinmedi.
Yav kardeşim, bu muhteremler arasında deprem felaketini yaşamış insanlarımızı aklına getiren bir Allah kulu yok mu?
Köşklerden, sıcak konutlardan nutuk atmak, mesaj yayınlamak, demeç vermek kolay.
İyi de, öbür tarafta on binlerce bahtsız insan konut bekliyor.
Elbette bir şeyler yapılıyor ama verilen sözler hep erteleniyor.
Peki bu durumda ne yapalım?
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Bayındırlık Bakanı ve diğer ilgilileri zorla alıp deprem bölgesine sevk edelim, bir hafta süreyle çadırda ya da baraka konutlarda mı yaşatalım ki, acı gerçekleri görsünler ve kafalarına dank etsin!
Ne yapalım, ne yapalım?
ÖZÜR
Sevgili okuyucularım, insanoğlu bazen hata yapıyor. Ben de yapıyorum. Hele son bir hatam var ki, inanılır gibi değil.
Son çıkan kitabım ‘‘Tarihe Düşülen Notlar’’da, halen hayatta olan 3 kişiyi birden ‘‘ölmüş’’ göstermişim.
İlki İçişleri eski Bakanı Orhan Eren, ikincisi emekli amiral Fahri Çoker ve üçüncüsü emekli general Musa Öğün.
Burada Orhan Eren için özür dilemiştim. Sonra aynı korkunç hatayı Çoker ve Öğün için yapmış olduğumu öğrendim. Hasan Pulur ustamız telefon açıp ‘‘Onlar da yaşıyor’’ dedi.
Ardından Öğün ve son olarak da dün Çoker aradılar, bu yanlışımı eğer mümkünse gazetede çıkacak bir yazımda düzeltmemi istediler.
Bu hatayı ancak kitabın 3. baskısında düzeltebildik.
Burada da düzeltiyorum, yanlış bilgi verdiğim okurlarımdan, ama özellikle Eren, Çoker ve Öğün'den özür diliyorum.
Onlara sağlıklı, mutlu ve uzun bir yaşam diliyorum.
Paylaş