ANKARA’da bir garnizonun üst düzey yetkilisi dün telefonla aradı, sonra kısa bir yazılı not gönderdi:
"Lütfen bu su kesintisi rezaletinin üzerinde basınımız ısrarla dursun. Okulların ekim ayında açılmasından, hastanelere tankerle su taşınmasından dem vuruluyor. Ancak hiç kimse binlerce askerin bir arada yaşadığı karargahları, kışlaları aklına getirmiyor. Allah korusun burada susuzluk yüzünden bir salgın hastalık çıktığı anda önünü alamayız.
Binlerce vatan evladını talime çıkarıyoruz. Terliyorlar. Onlar yıkanacak. Binlerce askerimiz tuvaletleri kullanıyor. Onlara yemek pişiyor, bulaşıkları yıkanacak. Her konuda temizlik, bizim olmazsa olmaz kuralımızdır. Bu susuzluk ortamında bu işin üstesinden nasıl geleceğimizi şimdi kara kara düşünüyoruz ve doğrusu korkuyoruz.
Bizim görevimiz bu rezaletten sorumlu olan sorumsuzları araştırmak değil. Biz kısa vadede olacaklardan, susuzluğun askeri birliklerde başımıza açacağı belalardan korkuyoruz. O vatan evlatları bize emanet. Onları ailelerinden aldığımız gibi, evlerine sağ salim ve sağlıklı göndermek zorundayız."
Evet, olayın yeni bir boyutu daha karşımızda.
* * *
Dün Ankara’da büyük bir kamu hastanesinin sorumlusu aradı. Söyledikleri ilginçti:
"Su yok, okulları ekim ayında açalım!.. Hastanelere tankerle su taşıyalım, taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışalım! Tanker suyu kuyudan çekilmiş, pismiş, mikropluymuş, cerrahlar ve ekipleri o sularla yıkanıp ameliyata gireceklermiş, olsun varsın!
Hastanemize tankerle getirilen suyu kendi laboratuvarımızda inceleyeceğiz. Mikroplu çıkacağından eminiz. Sıkıntı zaten vardı. Böbrek hastalarına hizmet veren hemodiyaliz bölümünde basınçlı ve temiz su olması gerekir. Zaten bir aydan beri su basınçsız, tortulu ve çamurlu geliyordu. Hizmetin kalitesi ve makinelerin kapasitesi düştü. Biz zorlanıyoruz, böbrek hastaları boş yere zahmet çekiyor..."
Ankara Tabip Odası dün açıkladı: "Ankara’da ishal vakalarında şimdiden yüzde 100 artış oldu. Önümüzdeki susuz günlerde ishal, tifo, kolera, hepatit artacak. Uyarıyoruz."
* * *
Susuzluk kader mi? Kuraklık belki kader ama susuzluk değil. Önlemler alınsaydı Ankara bu duruma düşmeyecekti. Dün bizim gazetede Çiğdem Toker’in "Ankara’yı susuz bıraktıran belge" başlıklı haberini okudunuz. Hazine Müsteşarlığı, kapıya dayanan kuraklık nedeniyle 2004 yılında girişimde bulunuyor. Sağlıklı Gerede havzası suyunu Ankara’ya getirmek amacıyla kredi görüşmeleri başlarken Melih Gökçek bu istemi reddediyor.Gerekçesi:
"Bizim önceliğimiz su değil, metro. Su olayına bizi karıştırmayın!"
İyi de, 2002 yılında bu işin görüşmeleri başlamış, toplantılara kendisine bağlı ASKİ yetkilileri katılmış ve bir de protokol imzalanmış. O protokolü de aşağıdaki gerekçeyle (!) geçersiz sayıyor ve bunu yazıyla, hem de kendi imzasıyla Hazine Müsteşarlığı’na bildiriyor:
"Her ne kadar bu protokol imzalanmışsa da, bu konu tamamen Başkanlık makamının (yani kendisinin) bilgi ve direktifleri dışında yapılmıştır."
Katrilyonlarla oynayan bir belediyenin nasıl yönetildiğinin (!) ve Ankara’nın nasıl susuz bırakıldığının somut belgesidir.
* * *
Sevgili okuyucularım, burada ilginç bir "rastlantıyı" da gündeme getirmek istiyorum.Ankara’nın yaşadığı bu susuzluk rezaletinin mimarı olan Melih Gökçek, okulların 15 Ekim gününe kadar kapalı kalmasını istedi. Hüseyin Çelik isimli Milli Eğitim Bakanı ise "Bakarız, inceleriz, gerekiyorsa öyle yaparız" dedi. Galiba bu istem kabul edilecek.
Bilenler bilir, Osmanlı döneminde okullar ramazan ayında tatil edilirdi.
Buna Harbiye bile dahildi.
Şimdi takvime bakalım!
Ramazan bu yıl 12 Eylül’de başlıyor. Bir ay sonra şeker bayramı geliyor ve tatil tam 15 Ekim pazartesi günü sona eriyor.
Yani okullar o gün açılacak. Ramazan sonrasında. Herhalde ilginç bir rastlantı olsa gerek!
Nasıl olsa seçim bitti! Oylar tamam. Suyu seçime kadar kesmediler, bundan sonra rahatça kessinler, Ankara’da yaşayan milyonlarca insanın hayır duasını alsınlar!