Büyük bayram gelirken

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Sevgili okuyucularım, Cumhuriyet'in 75. yıldönümünü kutluyoruz. Bu yıl, çok özel. Her şeyi ile özel. O kadar ki, şeriatçılar bile şimdi ‘‘Cumhuriyetçi’’ ve ‘‘Atatürkçü’’ olduklarını açıklıyorlar!

Bayraklarınızı henüz asmadı iseniz, bugünden tezi yok asın. Bütün Türkiye günler boyu ay yıldızlı bayraklarla, Atatürk posterleriyle donatılmalı.

Burada bir şey daha anımsatmak istiyorum. Önümüzde tam 4.5 günlük bir tatil var. Bu tatil süresince hava soğuk olabilir, yağmur yağabilir.

En kötü koşullarda bile, beldenizdeki Cumhuriyet Bayramı törenlerine ve şenliklerine katılın.

Bu bayram coşkuyla kutlanmalı.

Eğer mümkünse, bugünden başlayarak tatil günleri boyunca Anıtkabir'i, Atatürk'ü ziyaret edin.

Elinizde bir Türk bayrağı, bir gül, bir karanfil... Ya da başka bir çiçek...

O çiçeği Atatürk'e bırakın.

Bu hafta Anıtkabir'i 3 milyon kişinin ziyaret edeceği tahmin ediliyor. Anıtkabir dün bile tıklım tıklım doluydu. İnsan seli başlamıştı.

Eğer Ankara'da değilseniz, bu çiçek bırakma görevini yine yerine getirebilirsiniz. Beldenizdeki Atatürk anıtına bir buket veya bir tek çiçek koyabilirsiniz.

***

Cumhuriyet'in 75. yılında ülkemizin her yerinde düzenlenen şölenlere, yürüyüşlere, el ele zincirlerine katılın.

Demokrat, laik, çağdaş, uygar bir Türkiye için bir kez olsun sokaklara çıkın, meydanları doldurun. Gülün, eğlenin, özgür olmanın coşkusunu yaşayın.

Sizin elinizden tüm özgürlükleri almak isteyen, Türkiye'yi İran, Suudi Arabistan, Afganistan'a dönüştürmeyi amaçlayan üçkâğıtçılar ‘‘demokrasi’’ yutturmacası ile her gün sokaklara dökülüp umacı gibi ortalıkta dolanıyorlar. Birkaç bin kişi bir araya gelip şamata yapmayı başarıyor.

75. yılda siz yine suskun mu kalacaksınız?

Bugüne kadar sustuğunuz, tavır ve tepki koymadığınız, meydanları cumhuriyet, özgürlük, laiklik ve Atatürk düşmanlarına bıraktığınız yetmedi mi?

Haydi, elinizde Türk bayrakları ve çiçeklerle 75. yıl şenliklerine...

BAYKAL NE YAPIYOR?

Deniz Baykal'ın ne yaptığını, neyi amaçladığını henüz anlayabilmiş değiliz. Derdi nedir? 31 Aralık günü bu hükümet istifa ederse ne olacaktır? Yerine nasıl bir hükümet kurulacaktır?

Türkiye en kritik dönemden geçiyor.

İçte, dışta, ekonomide çok büyük sorunlar var.

Böyle bir ortamda yeni bir hükümet kurulmasını Türkiye kaldırır mı? Günler, haftalar ve belki de aylar sürecek tartışmalar ve hükümet boşluğu kime yarar?

Böylesine tıkanmış bir Meclis'ten hangi hükümet, nasıl güvenoyu alır?

Demokrasinin kuralları var. Yeni hükümeti kurmakla, Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin genel başkanını görevlendirecek. Bu kişi, doğal olarak Meclis'te en çok milletvekiline sahip Fazilet'in genel başkanı olacak. Görev Kutan'a verilecek. Sonra dön baba dönelim turlar ve görüşmeler başlayacak.

Belki de, Baykal'ın sayesinde başımıza yeni bir Refahyol belası açılacak.

Ama ne olursa olsun, Türkiye en kritik döneminde zaman yitirecek ve hükümet boşluğu ile boğuşacak.

Yazık değil mi, günah değil mi?

***

Baykal bunları görmüyor mu? Neyin hesabını yapıyor? Partisine hangi çıkarı sağlamayı amaçlıyor?

Mesut Yılmaz kendisine bir öneri götürüyor:

‘‘Biz, imzaladığımız protokol hükümlerine sadık kalıyoruz. Yılbaşında bir hükümet değişikliği yapalım, hükümete siz de girin. CHP'ye Dışişleri artı yedi bakanlık verelim ve seçime o hükümetle gidelim.’’

Baykal buna da karşı çıkıyor.

Hayır, neyi amaçladığı asla bilinmiyor. Siyasetini çözüm değil, çözümsüzlük üzerine kuruyor.

Baykal'ın ne yaptığını hiç kimse bilmiyor. Kendisi inşallah biliyordur!

BAŞBAKAN'IN DAVETİ

Önümüzdeki salı gecesi Başbakanlık Konutu'nda Mesut Yılmaz'ın bir yemek daveti var. 20 köşe yazarı davetliyiz. Bizimle birlikte devletin istihbarat, güvenlik ve ekonomi ile ilgili en üst düzey yetkilileri davetli imiş. Orada özellikle son çete-mafya olayları konusunda onlardan bilgi alacakmışız.

Sanırım sorular ve yanıtlarla ilginç ve önemli bir gece olacak. Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var.

Şimdi, bu işlerin nasıl hesapsız ve düşünmeden yapıldığını görelim.

Salı gecesi verilen yemek, en erken gece saat 24.00'te biter. Biz oradan ayrıldığımızda, gazetelerimiz baskıda olur. Ertesi güne, yani çarşamba gününe yazı yetiştirmemiz mümkün değildir.

Bu durumda biz bu davetle ilgili yazı, haber ve değerlendirmelerimizi çarşamba günü yazacağız ve bunlar perşembe günü çıkacak.

Ama perşembe günü 29 Ekim.

Çoğumuzun o gün çıkacak yazısında ‘‘Cumhuriyet’’ konusu işlenir.

O halde ne yapalım? Perşembe günü cumhuriyeti yazmasak olmaz. Mesut Yılmaz'ın davetinde edindiğimiz haber ve izlenimleri yazmasak, yine olmaz.

Hangisini yazacağız?

Kaldı ki, gazetelerin birinci sayfaları da o gün Cumhuriyet'le dolu olacaktır.

Başbakan'ın çevresindeki danışmanlar ordusu bu kadar basit bir hesabı yapamıyor mu? Böylesine bir zamanlama hatası nasıl yapılır? Bu önemli daveti bir gece önce veya sonra düzenlemek akıllarına gelmiyor mu?



Yazarın Tüm Yazıları