Paylaş
DSP kurultayında önceki gün yaşanan düşündürücü ve güldürücü olaylara ne demeli?........................... Rezalet mi, komedi mi, ne?
Ama bu sadece DSP'nin hastalığı değil. Öteki partilerin de DSP'den hiçbir farkı yok ki!
Bir partimiz kurultay ya da kongre mi yapacak, tezgáh aylar, bazen de bir yıl öncesinden başlar.
Önce delegelerin tek tek ayarlanması gerekir.
Adına ‘‘delege’’ denilen kişi, genel başkanın askeri ve emir kulu olmak zorundadır. Öyle ‘‘muhalif’’ delegeye hiçbir genel başkan ve hiçbir parti yönetimi katlanamaz.
Delegeler önceden, tek tek ve isim isim saptanır. Kongrede yönetime karşı çıkacağı bilinen ya da en azından tahmin edilen delegeler ve onların il ve ilçe örgütleri yavaş yavaş feshedilir ve yerlerine itaat edeceği kesin olanlar getirilir.
Bu işin Türkiye'deki en büyük ustası Deniz Baykal'dır.
Ancak diğer genel başkanlar ve diğer partiler arasında da bu açıdan hiçbir fark yoktur.
Mesut Yılmaz, Bülent-Rahşan Ecevit, Necmettin Hocaefendi-Kutan, Tansu Çiller, Devlet Bahçeli, Deniz Baykal ve onlardan önceki genel başkanlar, bu açıdan hep aynıdır!
*
Halkın karşısında ‘‘demokrasi’’ palavrası atan genel başkanlar ve parti yönetimleri, eleştiriye asla tahammül edemezler. Eleştirenin sonu ya tasfiye edilmek ya da partiden kovulmaktır.
Önceki gün yapılan DSP kurultayı, bizim partilerimizde ‘‘demokrasinin’’ asla var olmadığının en somut göstergesiydi...
Ve Ecevit dün yaptığı basın toplantısında. Sema Pişkünsüt'ün dövülen oğlu için ‘‘Kendisi bizim partimizin üyesi değil’’ diyebiliyordu!
İşte Türk siyasetinin sorunu: Tam bir genel başkan egemenliği. Burada ‘‘genel başkan’’ sözcüğü yerine ‘‘lider’’ diyemiyorum çünkü lider, kitleleri peşinden koşturan, yaptıklarıyla coşturan, saygı duyulan bir siyasetçidir.
Bizde böylesi yoktur, o yüzden lider de yoktur.
*
Şu genel başkanlara, partilere ve kurultaylarına bir bakın! Hatta Meclis'te bunları temsil eden milletvekillerine bakın!
Kurultay delegeleri ile milletvekillerinin tamamı, genel başkanlar tarafından bizzat seçilmiştir.
Milletvekillerinin tamamı, bay veya bayan genel başkan, onun karısı veya kocası tarafından listeye konulmuştur. Bugün onlara en muhalif olan milletvekilleri bile, listeye zamanında böyle girmiştir.
Yağcılıkla, kişisel ilişkilerle, genel başkan veya eşine yakın durarak.
Var mı bu sözlere itiraz edecek babayiğit, var mı?
Biz saf vatandaşlara düşen, genel başkanların belirlediği kapıkulu listelerinden birine seçim günü oy vermektir!
Türkiye, işte bu inanılmaz koşullarda demokrasi diye bir acayip süreç yaşıyor. Oysa bu demokrasi falan değil.
Bu zincir kırılmadıkça, partiler bu genel başkanların egemenliğinden, taciz ve saldırısından kurtulmadıkça, biz bu komediyi, biz bu rezaleti daha çok uzun yıllar yaşamaya mahkûmuz.
Bazen kaderin cilvesiyle bir genel başkan değiştiğinde, yerine gelenin de aynı şeyleri yaptığını hep görmedik mi?
Hırsızlığın, yolsuzluğun, vurgunun ve ‘‘Benim hırsızım iyidir’’ anlayışının temelinde işte bu gerçekler yatıyor.
BAZI KAMU MAAŞLARI
Bugün size merak ettiğiniz bir konuda birkaç örnek vereceğim. Bazı kamu görevlilerinin aldığı maaş nedir? Vereceğim rakamlar nettir, sadece çok az olan konut ve aile yardımı yoktur.
Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanı 2 milyar. Kurul üyeleri 1 milyar 700 milyon lira.
Rekabet Kurulu Başkanı 2 milyar 902 milyon.
Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı 3 milyar 555 milyon. Ayrıca başkan ve üyelere Akademik Kariyer tazminatı var.
Merkez Bankası Başkan Yardımcıları 5 milyar 556 milyon.
Merkez Bankası Başkanı 8 milyar 559 milyon.
Bu durumda Merkez Bankası Başkanı -elimdeki verilere göre- Türkiye'de en yüksek maaş alan kamu görevlisi oluyor.
ÇİTLİOĞLU'NUN KİTABI
Araştırmacı Ercan Çitlioğlu'nun çok ilgnç bir kitabı daha çıktı. ‘‘Tahran Ankara Hattında Hizbullah’’ (Ümit Yayıncılık)
Bu kitabı mutlaka okuyunuz. Yabancı güçler ve özellikle İran tarafından başımıza bela edilen vahşet örgütü şeriatçı Hizbullah'ın içyüzünü, örgüt yapısını, örgüt şemalarını, nasıl palazlandığını, bazı devlet görevlilerinden nasıl destek ve anlayış gördüğünü, belgeler ve olaylarla görecek ve şaşıracaksınız.
Ercan Çitlioğlu'nun bundan bir süre önce çıkan ‘‘Yedekteki Taşeron: PKK-ASALA’’ adlı kitabını da ibretle okumuş, bu iki örgütün hangi dış güçler adına nasıl çalıştığını, ülkemizin başına nasıl bela edildiğini öğrenmiştik.
Çitlioğlu'nu kutluyorum, bu ilginç kitapları için ‘‘Ellerine sağlık’’ diyorum.
Paylaş