Emin Çölaşan: Beceremiyoruz






Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

GEREK toplum ve gerekse devlet yönetimi olarak hiçbir şeyi beceremiyoruz. Elimizi nereye atsak fos çıkıyor. Hem içeride böyleyiz, hem de yurtdışında.

Atılan her adımdan sonra vatandaşın kafasında soru işaretleri beliriyor, çünkü güven duygusunu yitirmişiz.

Hakkında soruşturma başlatılan BOTAŞ Genel Müdürü için DGM tarafından yurtdışına çıkış yasağı konuyor. Oysa bu genel müdür görevinin başında. Hatta gerektiğinde, katrilyonluk belgelerin altına imza atıyor.

Yurtdışına kaçıp bir daha gelmeyeceği kuşkusu varsa, o takdirde kendisini niçin görevde tutuyoruz? Eğer böyle bir durum yoksa, bu yasağı niçin koyuyoruz?

Sabancı'nın katili Fehriye Erdal'ın Belçika makamlarından koruma ve kollama gördüğü kesin. Mahkeme kararıyla ev hapsinde bulunan Fehriye'nin bir süredir kayıp olduğu yine Belçika basını tarafından gündeme getiriliyor. Kaçtı mı, kaçırıldı mı, öldürüldü mü, işin içinde başka bir oyun mu var, hiçbir şey belli değil.

Türkiye becerikli olup ağırlık koyamıyor ki gerçekleri Belçika makamlarından öğrenebilsin!

Fehriye'nin konumunda bir Amerikalı, Alman, Japon, İngiliz, İtalyan vatandaşı olsaydı, Belçika böyle davranabilir miydi?

En büyük hortumculardan Engin Civan'ı, Gülay Aslıtürk ve kocası Orhan Aslıtürk'ü yurtdışından getirtemiyoruz.

Banka hortumlarında önemli rolü olduğu söylenen Şükrü Karahasanoğlu İtalya'da yakalanıyor ve bir süre hapis yattıktan sonra önceki gün tahliye ediliyor. Bu adamı da İtalya'dan bir türlü getirtemiyoruz!

Ne oluyor, bu beceriksizliler zincirinin nedeni nedir?

***

Meclis'ten Bankalar Yasası çıkarıyoruz, aradan birkaç ay geçiyor ve bir bakıyoruz ki, yasa eksiktir. Emlakbank bu yasayla kapatılamaz! Haydi otur, yeniden yasa hazırla!

Türkiye'de en büyük soygun ve vurgun nedenlerinden biri olan İhale Yasası bir türlü Meclis gündemine gelmiyor. Kimdir bu gecikmenin, bu beceriksizliğin sorumluları?

Bazı kamu kuruluşları trilyonlarla oynuyor. Paralar bankada istif ediliyor. Eleman sayısı bol. RTÜK'te olduğu gibi bir sürü torpilli hiçbir iş yapmadan para alıyor. 200 metrekarelik makam odaları, özel harcamalar, makam arabaları ve her türlü olanak bu kuruluşlarda. Öbür yanda ise adliyelere gidiyorsunuz, hákim ve savcıların durumu perişan. Personel yok, olanak yok, para yok. Son yıllarda moda olan ve her biri ‘‘özerk bir cumhuriyet’’ gibi çalışan bağımsız kurum ve kurullara bakıyorsunuz, bir de örneğin adliyelere bakıyorsunuz, aradaki farkı görüyorsunuz.

Kurum ve kurulların sahibi zengin bir devlet! Oralarda her şey bol! Adliyelerin sahibi ise hiç yok! Bunlar adeta iki ayrı devletin ayrı kuruluşları. Ya da aynı devletin öz ve üvey evlatları.

Bu beceriksizlik nereden gelmektedir?

***

İçişleri Bakanı değişti ve hemen ardından bakanlığın pek çok üst düzey yetkilisi istifa etti. Aralarında ‘‘Ben bakanımdan başkasıyla çalışmam... İstifa etmesem beni de ufalalayacaklardı’’ gibi laflar edenler oldu.

Bir kez daha gördük ki, Emniyet'te, devletin polisinde çok ciddi ekipleşmeler vardır. Bazıları ekiple gelmekte, ekiple gitmekte, ya da ekibi gidince derhal görevden alınmaktadır. Emniyet'in pek çok üst düzey yetkilisi kavgalıdır, ya da birbirine yan gözle bakmakta ve hatta karşı ekipler için ‘‘Hırsızdır, rüşvetçidir, yiyicidir, komünisttir, Fethullahçıdır, yobazdır’’ gibi dedikodular üretmektedir. Aralarında böyleleri mutlaka vardır da, üretilen dedikoduların çokluğu arasında gerçekler de ortadan kaybolmaktadır! Bu durum aynen alt kademeye de yansımaktadır. Bunları, herkes bilsin diye yazıyorum.

Polis bu kadar bölünür mü? Böylesine bir bölünme kime ne yarar sağlar?

İçişleri Bakanlığı ve Emniyet'teki bu gruplaşmayı, hizipleşmeyi, ekipleşmeyi kim durduracaktır?

Bu beceriksizlik nedendir?

Türkiye işte bunlar yüzünden göçüyor, sistem bir türlü yerine oturmuyor, toplumun güven duygusu zedeleniyor.

AÇIKLAMA

Haydar Baş isimli tarikat lideri bir profesör, geçtiğimiz pazar günü Ankara'nın göbeğinde, Tandoğan Meydanı'nda miting düzenlemişti. Önceki günkü yazımda iki soru sormuştum:

Bu mitingin afişleriyle donatılan belediye otobüsleri için mitingi düzenleyenler para ödemiş miydi? Ankara Valiliği bu mitinge hangi gerekçeyle izin vermişti?

Otobüsler için 708 milyon lira ödenmiş. Makbuz fakslandı.

Valiliğin açıklamasından, ikinci sorunun yanıtını ben de yeni öğrendiğimi itiraf ediyorum. Miting düzenlemek serbestmiş. Silahsız, saldırısız ve kanunun suç saymadığı amaçlarla olmak koşuluyla, önceden izin almaya bile gerek yokmuş.

Bu durumu bütün Türkiye bilsin. Örneğin Ankara'nın göbeğindeki Tandoğan alanında, isteyen her vatandaşımız kürsü kurup ‘‘Soyguna son, hortuma dur, IMF'ye hayır, yaşa Derviş, varol Ecevit, kahrol Patagonya’’ mitingi düzenleyebilir.

Büyük olasılıkla bilmediğiniz bu özgürlüğünüzü her fırsatta kullanmanızı öneririm!

Aynı yazımda bir de Tarım Bakanlığı tarafından Ankara Yenimahalle'de ağaçları keserek yapımı başlatılan camiden söz etmiştim. Oradan tık yok!

Yazarın Tüm Yazıları