Emin Çölaşan: Başın sağolsun Türkiye

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

ÇÖLAŞAN DEPREMZEDELERLE

Yüzyılın felaketinin birinci yıldönümünde Hürriyet Gazetesi, yazı işleri toplantısını depremin merkezi Gölcük'te gerçekleştirdi. Yönetici ve yazarlardan oluşan geniş bir kadroyla Gölcük'te çadır kuran Hürriyet, vatandaşların sorunlarını ve şikayetlerini dinledi, acılarını paylaştı. Depremzede vatandaşlar, Emin Çölaşan'a dertlerini anlatıp

seslerini duyurmasını istediler.

TÜRK ulusu bundan tam bir yıl önce bugün ağlıyordu. Ülkemiz tarihin en büyük felaketlerinden birini yaşamış, Marmara'nın doğusu adeta tümüyle göçmüştü.

Adına deprem denilen felaket Marmara'yı saat tam 03'ü 2 dakika geçe, herkes yatakta uyurken vurmuştu.

İzmit, Adapazarı, Yalova, Gölcük, Değirmendere ve daha pek çok yerleşik birimi neredeyse yerle bir olmuştu.

Hemen hemen bütün Türkiye'de elektrik kesilmişti.

Telefonlar çalışmıyordu.

Deprem bölgesine en yakın geçen Ankara-İstanbul demiryolu çökmüştü.

Otoyol aynı durumdaydı. Kaymıştı, üzerindeki bazı geçitler yıkılmıştı.

İzmit'teki Tüpraş rafinerisi tutuşmuştu. Alev alev yanıyordu.

***

On binlerce ev ve işyeri yerle bir olmuştu. Bunların altında binlerce insan inliyor, kurtarılmayı bekliyordu.

Ayrıca on binlerce insanımız can vermişti.

Her şey bitmişti.

Kim kime yardım edecekti? Nasıl edecekti?

Örgütlenmeyi kim nasıl sağlayacaktı?

Deprem bölgesinde korkunç bir kargaşa vardı. Felaketin böylesi hiç beklenmiyordu ve herkes, her kesim hazırlıksız yakalanmıştı.

Aslında insanoğlu için en büyük felaket deprem. Diğerlerinde önceden bir miktar önlem almanız mümkün.

Yangın olur, kaçabilirsiniz. Sel olur, şiddetli yağmurdan anlayıp yine kaçabilirsiniz. Fırtına, kasırga, hortum, bunların hepsinde önceden bir miktar bilginiz olur.

Ama deprem öyle değil.

Vurdu mu ansızın vuruyor.

Önceden ‘‘Geliyorum’’ demiyor.

17 Ağustos günü bunu yaşadık. Şiddeti 7.4 idi, çok büyüktü... Ve 45 saniye sürdü...

Ve bu deprem Türkiye'de oluyordu!

Yapı denetiminin hiçbir biçimde bulunmadığı, bilinçsiz ve kaçak yapılaşmanın ve her şeyin üçkáğıtçı müteahhitlere, sorumsuz belediyelere emanet edildiği bir ülkede!

Her yer ve her şey, tam bir yıl önce bugün 45 saniyede yerle bir oldu.

Üç ay sonra, 12 Kasım günü ikinci vurgunu yedik. Bu kez Düzce ve Bolu yöresi yıkıldı.

***

Nice ocaklar söndü. Nice analar babalar, evlatlarını yitirdi. Nice yavrucaklar analarının babalarının cesetleri başında ağlaştı.

Cesetler toplu mezarlara gömüldü.

Ana babalar, kardeşler, evlatlar, gelinler, damatlar, ana baba kuzuları yok oldu.

Bazı aileler toptan bitti.

Tam bir yıl önce bugünü anımsayın.

İşte size bir örnek. Ankara'dan okuyucum Zafer Dalmanoğlu depremle ilgili bir faks göndermiş:

‘‘17 ağustos depreminde yitirdiğimiz Türk sanat müziği sanatçısı Ziya Taşkent'in damadıyım. Aynı felakette kayınvalidem Ulviye Taşkent'i, eşim Rengin'i, kızım Ece ve oğlum Efe'yi kaybettim...’’

Mektubun diğer bölümlerini almaya gerek duymuyorum.

Değirmendere'de enkaz altında can veren Bilkent öğrencisi Zeynep Gürbüztürk'ün anne ve babası tarafından depremin birinci yıldönümünde gazetelere verilen ilandan:

‘‘Bir şiirinde ‘‘Bunca çabanın bedeli/ Değil mi bir avuç toprak/ Hiçbir şeyden korkum yok/ Tek korkum unutulmak’’ demişsin. Unutulmayacaksın. Yaşadığımız sürece seninleyiz...’’

O felaket gecesinde nice ailenin yaşadığı şu acı tabloları yazarken bile gözlerimden yaş geliyor.

***

Büyük acıyı yaşadık. Türkiye kenetlendi. Yurdun her yerinden deprem bölgesine maddi ve manevi yardım yağmaya başladı.

Dünyanın dört bir yanından yardım ekipleri Türkiye'ye koştu.

Ama kaderde bu acıların üstüne yeni acılar yaşamak varmış. Depremin hemen sonrasında dinci gazeteler ve yobazlar yayın yapmaya başladı:

‘‘Depremde ölenler faizciydi... Günahkardı... Zina yapıyorlardı. Cesetleri birbirine yapışıktı...’’

Aynı depremde, şimdi bu yazıyı yazdığım Gölcük de harabeye dönmüştü. Fay hattı tam buradan geçiyordu. Deniz üssüyle birlikte orduevi de çökmüş, yüzlerce subay, astsubay ve erimiz şehit olmuştu.

Aynı yobaz korosu askerlerin ölüsüne de sövmekten utanmıyordu:

‘‘Gece içki içmişlerdi. Sarhoş gittiler.’’

Üniversiteye sokulmayan türbanlı kız militanlar kapıda pankart açıyordu:

‘‘7.4 yetmedi mi?’’

Biz o korkunç felaketten sonra bu iğrençlikleri de yaşadık.

***

Dün Hürriyet Yazı İşleri kadrosu ve yazarları olarak Gölcük'te toplandık, felaketin birinci yıldönümünde olayı bir kez daha andık.

Deprem bölgesi durgun. Ekonomi bitmiş, esnaf göçmüş. İnsanlar çadırlarda, prefabrik konutlarda. Yüzler solgun, halk bezgin.

Nerede yaz aylarının o cıvıl cıvıl Yalovası, Gölcüğü? Oralarda şimdi in cin top oynuyor.

Allah bize bir daha böyle bir felaket göstermesin.

Allah ölenlerin hepsine rahmet eylesin. Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

Başın sağolsun Türkiye.

Yazarın Tüm Yazıları