Emin Çölaşan: Avrupa'nın has adamı

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Apo olayı aslında Avrupa için bir yüz karası. Bir teröristin Avrupa tarafından nasıl böylesine korunup kollandığını anlamak mümkün değil. Ama bunlar zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmayı da başarıyorlar! İtalyan parlamentosu yakında toplanıp Apo'nun iadesini isteyecekmiş!

Valla biz çok yüzsüzlük gördük ama bu kadarını hiç görmedik. Bizim görmemiz bir yana, bu kadarını tarihler yazmadı.

Apo'nun yakalanma öncesindeki Avrupa serüvenini çok özetle irdeleyelim.

Uluslararası terörist, Suriye'yi terk ediyor ve önce Rusya'ya gidiyor. Orada fazla barınması mümkün olmuyor. Sonra kısa bir Yunanistan turu var. Altında Yunan devleti tarafından sağlandığı iddia edilen bir uçak. Sonra İtalya serüveni başlıyor.

İtalya bu adama tam anlamıyla kucak açıyor. Onu özel villada ağırlıyor. İş çığırından çıkınca Apo yine ortalıktan kayboluyor ve yine Rusya'da ortaya çıkıyor. Orada iş tıkanıyor ve bu kez ver elini Yunanistan.

Birkaç gün Yunanistan'da kalıyor, sonra Yunan hükümeti onu Kenya'ya gönderiyor. Orada da Yunanistan Büyükelçiliği'nin konuğu. Elçilikte ikamet ediyor!..

Ve oradan çıktığında enseleniyor.

Cebinden Kıbrıs Rum Kesimi pasaportu çıkıyor. Pasaport sahte değil. Rum yönetimi tarafından bir Kıbrıs vatandaşı adına düzenlenmiş gerçek bir pasaport. Üzerinde Apo'nun resmi var.

***

Şimdi bir an için düşünelim. Örneğin Fransa, İngiltere, Belçika, İtalya, Yunanistan gibi ‘‘uygar Avrupa’’ ülkelerinden birinde on binlerce insanın katili olan bir örgüt başı, namlı bir terörist Türkiye'ye sığınıyor. Biz onu koruma altına alıyoruz, emrine villa tahsis ediyoruz, ağırlıyoruz.

Avrupa, dünyayı bizim başımıza yıkmaz mıydı?..

Ve haklı da olmaz mıydı?

Ya da enselendiğinde, cebinden bir Türkiye Cumhuriyeti pasaportu çıkıyor. Yine kıyamet kopmaz mıydı?

‘‘Barbar Türkler, vahşiler, katillerin koruyucuları... Ambargo koyalım. Avrupa Birliği'ne nah alalım... Turist göndermeyelim... Katil Türkiye...’’

Ama hiçbir Avrupa ülkesinin ortaya çıkıp da örneğin Kıbrıs Rum Kesimi hükümetini bu sahtecilik ve terör çanakçılığı nedeniyle kınadığını, eleştirdiğini biz duymadık.

‘‘Arkadaş, sen bir devletsin ve hiç ilgin olmayan bir kimseye düzmece pasaport veriyorsun. Gel bunun hesabını ver...’’

Hayır, bu doğrultuda bir tek söz bile söylenmedi.

***

Avrupa, Apo ve PKK konusunda maalesef çok kötü bir sınav verdi. Aynı çizgisini bugün de sürdürüyor. Ben bunun nedenini ekonomik güçten kaynaklanan şımarıklık olarak değerlendiriyorum.

Bize karşı tarihten gelen önyargıları, Türkiye'ye duydukları alerji falan, işin diğer boyutları.

Şimdi bir bakıyoruz, Apo idam hükmü aldığı için bazı ülkeler neredeyse ulusal yas ilan edecekler!

‘‘Onu bize iade edin’’ diye alacakları kararlar ise bu küstahlığın üzerine tuz biber ekecek.

Doğrusunu isterseniz, kendini ‘‘uygar’’ zanneden Avrupa, bu konuda çok fena dibe vurdu. Can veren 30 bin insanımızın, sakat kalan nicelerinin ve Türkiye'nin terörle mücadele için harcamak zorunda kaldığı milyarlarca doların hesabının bir gün Avrupa'dan sorulması, ya da aynı belanın günün birinde onların da başına gelmesi, Allah indinde en büyük dileğimdir.

KİM O GAZETECİLER

Gazeteci arkadaşım Saygı Öztürk, yakalandıktan sonra bülbül gibi öten Apo'nun istihbarat servislerine verdiği ifadeleri ele geçirmiş. Bunları yayınladı. Bu ifadelerde Apo'nun bazı gazetecilerle ilgili sözleri varmış.

‘‘Falanca gazeteci bana dosttu... Filanca isimli gazeteciler ise bizimle (PKK ile) Türkiye arasında elçilik yapan kişilerdir.’’

Şimdi soruyorum:

Kimmiş bu gazeteciler?

Bu isimlerin kamu vicdanı adına açıklanmasını istiyorum.

Biz yakın geçmişi unutmadık. O yüzden, bu isimlerden bazılarını tahmin edebiliyorum.

Tüccar gazeteciler, devleti dolandırmaktan hüküm giyenler, Turgutlu döneminde kuryelik yapanlar, daha neler neler!

O sıralarda Apo ile bir söyleşi yapmak, ondan demeç almak ‘‘gazetecilik marifeti’’ sayılırdı. Önüne gelen kapağı Şam'a, Bekaa Vadisi'ne atıp Apo'nun önünde sıraya girerdi.

Sonra bir sürü zırvayı bize yuttururlardı:

‘‘Apo Galatasaraylı imiş... Apo en çok patlıcan kebap seviyor... Apo falanca marka sigara içiyor... Geceleri televizyon seyrediyor... Her sabah tuvalete girermiş...’’

Bu söyleşiler Türkiye'ye dönünce bir yerlerde yayınlanır, televizyonda gösterilecekse reklam şirketlerine telefon edilirdi:

‘‘Programda Apo var. Reyting yüksek olur. Reklam fiyatına zam yaptık...’’

Bir yanda insanlarımız can verirken, o ‘‘gazeteci’’ tayfasının Apo'ya çektiği yağlar, para olarak geri dönerdi!

Biz bütün bu rezillikleri yaşadık. Biz bu meslekte bunlarla hep kavga verdik, mücadele ettik ve medyayı çok şükür ki onların eline bırakmadık. Yoksa iklim çok uygundu. Meydanı boş bıraksaydık, bu entel-liboş utanmaz takımı medyada tek söz sahibi olacaktı.

Şimdi bir kez daha ısrar ediyorum: Saygı Öztürk'ün ele geçirdiği bu raporda Apo'nun imzasıyla yer alan ‘‘dost ve kardeş’’ gazetecilerin isimleri Türk kamuoyuna açıklanmalıdır.

Onlar da çıksınlar ortaya ve gerçeği anlatsınlar. Belki Apo yalan söylüyordur. Her şeyi bilelim.

Geçmişte Apo'nun peşinde koşacaksın, kuryelik yapacaksın, şimdi kedi gibi kuyruğunu bacak arasına alıp pısacaksın! Yok öyle şey.



Yazarın Tüm Yazıları