Paylaş
ANADOLU, ülkemizdeki yabancı diplomatlar ve özellikle de Batılı diplomatlar için bir altın madeni!
Sal diplomatlarını Anadolu'ya, halkla ve resmi makamlarla ilişki kursunlar, şeytanın aklına gelmeyecek konularda insanları deşip bilgi toplasınlar ve raporlara döküp ülkelerine göndersinler.
Bunu yapmak aslında her diplomatın görevidir. Ancak bizde bazen işin dozu kaçırılıyor.
Üzerlerine hiç vazife olmayan konuları Anadolu'da araştırmaya başlıyorlar.
Bunun son örneği, Ankara'da görevli iki ABD'li diplomatın 12-15 Eylül günleri arasında yaptıkları Karadeniz gezisi.
İsimleri Anthony Pini ve Janet Necla Morgan.
Gezi dört ilimizi kapsadı.
Samsun, Ordu, Giresun ve Trabzon.
Yörede ziyaret ettikleri resmi makamlara gezinin konusunu şöyle açıkladılar:
‘‘ABD görevlilerinin bölgede suç işleyip işlemediklerini araştırmak, işlemişlerse bu konuda ne gibi işlemler yapıldığını öğrenmek.’’
Fakat yapılan görüşmelerde kısa süre sonra konu değişmeye başladı. Diplomatlar şu konuları sorup öğrenmeye çalışıyorlardı:
- Eğer varsa, bölgede yaşayan Rum asıllı nüfus sayısı nedir?
- Bölgelerinde Hıristiyan mezarlığı var mıdır?
- Başta kiliseler olmak üzere, Hıristiyanlardan kalan tarihi eserler nasıl korunmaktadır?
- Geçmişte Hıristiyan olup sonra Müslümanlığı seçmiş aileler var mıdır? Varsa bunlar bilinmekte midir?
- Yunanistan'dan bölgeye turist gelmekte midir? Sayıları ne kadardır?
- Karadeniz Bölgesi'nin sosyal ve kültürel sorunları nedir?
***
Batılı ülkelerin diplomatları, Türkiye'de kendilerine gösterilen saygıyı bazen kötüye kullanıyorlar.
Bunların en başında ABD'liler geliyor. Sık sık düzenlenen Doğu ve Güneydoğu turlarında bazı yaraları kaşıdıkları konusunda yoğun duyumlar alınıyor.
ABD'nin Adana Konsolosluğu bu işin başını çekip örgütçülüğünü yapıyor.
ABD Büyükelçileri bile ‘‘tatillerini’’ oralarda geçirmekten büyük mutluluk alıyor!
***
Son Karadeniz gezisinde üzerine gittikleri konular da çok ilginç.
Biliyorsunuz, Batı'nın Osmanlı üzerindeki en büyük hülyalarından biri de, Karadeniz yöresinde Pontus Rum Devleti kurmaktı. Bu hayal İstiklal Harbi döneminde bile sürüp gidiyordu.
Karadeniz Rum nüfusla doluydu. Hepsi silahlanmış, çeteler oluşmuştu. Kiliseler ve misyoner okulları silah deposu olarak kullanılıyordu. Yörede bulunan çok sayıda ABD'li misyonerin de bu olaylarla yakın ilişkisi vardı.
Dağlardaki Rum çeteleri devlete başkaldırmıştı. İstiklan Harbi'nde bir yanda Anadolu'ya girmiş Yunan ordusuyla boğuşurken, öbür yanda Anadolu'nun dört bir yanında çıkan isyanlarla boğuşuyorduk.
Karadeniz'de Rum Pontus isyanları, Konya, Düzce, Gerede, Yozgat'ta yobazların isyanları, Koçgiri'de Kürtçülerin isyanları!
Türk ordusuna karşı kimlerin kimlerle işbirliği yaptığı, tarihe geçmiş bir ibret belgesidir.
***
Ama ortalıkta, ismi hiçbir zaman unutulmaması gereken bir kahraman vardı:
Giresunlu Topal Osman Ağa. Bir laz uşağı.
Topal Osman yıllardan beri cepheden cepheye koşmuş, Balkan Harbi'nde, Kafkasya'da, Sakarya'da savaşmış, bacağından sakat kalmıştı.
İstiklal Harbi'nde Mustafa Kemal Paşa'nın emrine girdi. Kahraman laz uşaklarından oluşan müfrezesiyle Koçgiri isyanını bastırdı.
Karadeniz yöresindeki Pontus takımını temizledi ve TBMM hükümetine rahat bir nefes aldırdı.
Kendisi ve gönüllülerden oluşan müfrezesi Mustafa Kemal Paşa'ya içten bağlıydı. Bu nedenle Paşa'nın Muhafız Kıtası komutanı oldu. Müfrezesinin tümü yerel giysiler giyen laz uşaklarından oluşuyordu. Çankaya'yı onlar koruyordu.
Fakat ismi bir suikast olayına karıştı. Birinci Meclis'te Paşa'nın amansız karşıtlarından biri olan mebuslardan Ali Şükrü Bey'i öldürdüğü iddia edildi. Üzerine kuvvet gönderildi. Teslim olmadı, kuşatıldı ve Çankaya yakınlarında öldürüldü.
Cesedi, Mustafa Kemal Paşa karşıtları tarafından Meclis binasının önünde bir ağaca ayaklarından asıldı.
***
ABD'li diplomatların son Karadeniz gezisi sonrasında, hele araştırdıkları ipe sapa gelmez, Pontus dönemini anımsatan konuları öğrenince, nedense aklıma bu olaylar geldi.
Atasözümüz ne anlamlıdır:
Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer.
Bu gibi ‘‘sondajlar’’ böyle ufaktan başlar, geçmiş kurcalanır, sonra bir bakarsınız belli yerlerden akla hayale gelmeyecek kışkırtmalar devreye girer.
Biz terörden çok çektik. O terörü kimlerin kışkırttığını, yaraları kimlerin, hangi ülkelerin kaşıdığını da çok iyi biliyoruz.
Türkiye'de görevli diplomatlara saygı duyarız.
Ama dikkat etsinler, görevleriyle bağdaşmayan konulara soyunmasınlar. Ülkemize saygısızlık etmesinler. Hiç değilse bunu açıktan yapmasınlar.
Paylaş