Paylaş
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercilasun'dan aldığım açıklamayı yayınlamakta, deprem felaketi yüzünden geciktim.
Bu açıklamayı, hem de Atatürk'ün ismini taşıyan bir kuruma yakıştıramadım. Ciddiyetsizliği kendileri de kabul ediyorlar ama ‘‘Ne yapalım, bu kadar hata kadı kızında da olur’’ demeye getiriyorlar!
İşte açıklama:
‘‘17 ağustos 1999 tarihli Hürriyet gazetesinde çıkan yazınızı okudum. Aslında Ali Püsküllüoğlu'nun raporu Kurumumuza intikal etmiştir ve Sözlük Kolumuzda bu rapora cevap hazırlanmaktadır. Ancak öyle anlaşılıyor ki Püsküllüoğlu raporunu sadece resmi makamlara değil size ve başka gazetecilere de göndermiş. Biz sayın Püsküllüoğlu'nun ‘‘bir yurttaş olarak’’ değil, piyasada kendi sözlüğü de satılan ticari bir rakip olarak söz konusu girişimlerde bulunduğunu düşünüyoruz. Sözlüğün satışının durdurulması talebi de bunu gösteriyor.
Yanlışlık iddialarına gelince:
‘‘Ağulamak, boğagiller, Ahlat’’ kelimelerinde gerçekten dizgi hataları vardır. ‘‘Ağulamak’’ kelimesinin karşılığı ‘‘Ağılamak’’ yazılacakken bir harf değişikliğiyle ‘‘Ağulamak’’ yazılmıştır. Nitekim üst maddedeki ‘‘Ağu’’ sözünün karşılığı ‘‘Ağı’’ olarak verilmiştir. Dikkatle bakarsanız görürsünüz ki Türkçe Sözlük'te ‘‘bir sözcüğü aynı sözcükle tanımlamak’’ yoktur. Eski olan veya az kullanılan kelimelerin ölçünlü (standart) Türkçe'deki karşılığı verilmekte, asıl tanım ise ölçünlü biçimin karşısında yapılmaktadır. Nitekim ‘‘Ağı’’ ve ‘‘Ağılamak’’ kelimelerinde tanım yapılmıştır. ‘‘Azmış kudurmuştan beterdir’’ örneği de bir sonraki maddede yer alacak iken bir takdim tehir hatasıyla önceki maddeye kaymıştır.
Sayın Çölaşan, tabii ki Türkçe Sözlük'te hiç hata olmaması beklenir. Bu, ideal bir durumdur. Ancak Türkiye'de hiçbir kuruluş ve yayın evi bu ideal duruma ulaşamamıştır. Ülkemizde, dizgi hatası olmayan herhangi bir yayın göstermek mümkün değildir. Bu durum, daha çok düzeltme görevi yapan teknik elemanların yetersizlik ve ihmallerinden kaynaklanmaktadır. Gazetelere doğru imla ile gönderdiğimiz bir ilan bile birçok yanlışla çıkabilmekte, sonra da çok takdir ettiğim dil köşesi yazarlarınca bu hatalar bize mal edilerek sergilenmektedir. Aslında bu eleştiriler bence çok faydalıdır.
Eleştiriler içinde bence en önemlisi ve haklı olanı ‘‘Amentü’’ kelimesiyle ilgilidir. Gerçekten Amentü diye bir sure yoktur. Amentü imanın şartlarını bildiren ve ‘‘inandım’’ anlamına gelen Arapça ibarenin ilk kelimesidir. Hatta ‘‘imanın şartları’’ dışında herhangi bir akımın esaslarını da anlatan bir anlam genişliği kazanmıştır.
‘‘Adem baba’’ Hulki Aktunç'un Büyük Argo Sözlüğü'nde sizin dediğiniz gibi tanımlanmıştır, fakat Pars Tuğlacı'nın Okyanus Ansiklopedik Sözlük'ünde ‘‘hapishanelerde haraççılara yardakçılık eden’’ biçiminde açıklanmıştır. Görüldüğü gibi bu açıklama, hemen hemen bizim tanımımızla aynıdır.
Amcazade, uzmanları ve üyeleri arasında Ali Püsküllüoğlu'nun da bulunduğu 1983 öncesi Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlük baskılarından beri ‘‘amcanın oğlu veya kızı’’ diye tanımlanmaktadır. Redhouse'ın ünlü sözlüğünde de ilk anlam olarak cinsiyet ayrımı yapılmaksızın ‘‘amcanın çocuğu (child)’’ tanımı verilmiştir.
Arabalı vapur'un tanımında da bir dizgi hatası olmuştur. ‘‘Arabaya taşıyan’’ değil ‘‘Araba taşıyan’’ olacaktır. ‘‘Dilimizde arabalı vapur yok, araba vapuru var’’ iddiası ise doğru değildir. Dilimizde her ikisi de vardır ve dolayısıyla her ikisi de Türkçe Sözlük'te yer almıştır.
‘‘Halep oradaysa arşın burada’’ deyiminin birçok kaynakta bu şekilde geçtiği görülür. Ancak bu doğru biçim değildir. Halep şehir adı, arşın ise uzunluk ölçüsüdür ve bir şehir ile bir uzunluk ölçüsünün karşılaştırılmasının hiçbir anlamı yoktur. Haleb; ise 30 inçlik bir uzunluk ölçüsüdür.
‘‘Atropin’’ kelimesinin tanımında kullanılan ‘‘Zehirli bir ilaç’’ ifadesi de yine 1983 öncesi Türk Dil Kurumu tarafından çıkarılan Türkçe Sözlük'ten beri bu şekildedir. O zamanki Kurumda Ali Püsküllüoğlu da görevliydi. Kaldı ki zehirli bir ilaç ifadesinin de yanlış olduğunu düşünmüyorum. Zehirli bir ilaç, ‘‘içinde zehir bulunan ilaç’’ demektir ve içindeki zehir belli bir dozu geçmedikçe insanı öldürmez, tedavi eder.
Türkçe Sözlük'ün 1983'teki 7. baskısında 58.000 kelimenin tanımı verilmekteydi. Eleştirdiğiniz 9. baskıda (1998) ise bu sayı 75.000'e çıkarılmıştır. Sayı artışının dışında başka birçok husus da düzeltilmiş ve sözlük devamlı olarak geliştirilmiştir. Ayrıca Türk Dil Kurumu yüzlerce yayını ve yine yüzlerce konferans, bilgi şöleni (sempozyum), açık oturum gibi toplantısıyla çok yoğun bir şekilde görevini sürdürmektedir. Bence eleştirilerde olumlu tarafların da belirtilmesinde fayda vardır. Eleştiri hakkınıza tabii ki saygı duyuyorum ve bunu faydalı da buluyorum. Ancak karşı tarafın görüşünün sorulmadığı, olumlu yanların belirtilmediği eleştirilerin kamu oyunda yanlış izlenimler bırakacağı şüphesizdir. Bizi ‘‘denetleyen bir makam’’ vardır ve kamu oyu da bizi denetlemektedir. Ama sayın Çölaşan, kamu oyu sizi de denetliyor ve yazdıklarınızı süzgeçten geçiriyor, tartıya vuruyor. Bütün bunları düşünerek daha tarafsız olabiliriz, konuları daha etraflı olarak araştırabiliriz, üslubumuzu daha özenli bir şekilde ayarlayabiliriz.
Açıklamamı sütununuza koyacağınızı umar, saygılar sunarım. Prof.Dr. Ahmet B. Ercilasun.’’
***
Evet, adı ‘‘Türk Dil Kurumu’’ olan bir kamu kuruluşu bir ‘‘Türkçe Sözlük’’ yayınlıyor ve içindeki çok vahim hataları ‘‘Olur böyle vakalar... Bunu herkes yapıyor’’ diye sunup kendini savunmaya çalışıyor.
Paylaş