17 Ağustos felaketi

SEVGİLİ okuyucularım, 3 yıl önce bugün, bu saatlerde hepimiz ağlıyorduk. Türk milleti, Cumhuriyet tarihinin en ağır felaketlerinden birini yaşamıştı.

17 Ağustos gecesi bütün Marmara bölgesi, gece saat 03 dolaylarında sallanmaya başlamış, deprem yaklaşık bir dakika devam etmiş ve resmi rakamlara göre 16 bin insanımız enkaz altında can vermişti.

Ben bu resmi rakama inanmıyorum. Bu rakam bilerek küçük tutulmuştu, hem de o kargaşada kayda geçirilmeyen çok sayıda ölü vardı. Tahminler, bu rakamın en az 30 bin olduğu doğrultusunda.

Türkiye 1939 yılında Erzincan depremini yaşamıştı. O depremde ölü sayısı daha fazlaydı. Yani Cumhuriyet boyunca can kaybı açısından yaşadığımız en büyük felaket Erzincan depremidir.

Fakat 17 Ağustos depremi çok özeldi.

Bir kere, deprem çok şiddetliydi (7,4) ve çok uzun sürmüştü. Sabaha karşı olmuş ve insanları yatakta yakalamıştı.

Beton binalar çürüktü. Hırsız müteahhitlerin eseri olan binaların pek çoğu iskambil kağıdı gibi devrildi. Bina denetimi diye bir olay Türkiye'de yoktu. Bugün de yok.

Ancak sağlam yapılar da vardı. Deprem sonrasında gözlerimle gördüm. Gölcük deniz üssünün tam içinden geçen fay hattının üzerindeki birkaç bina sağlam kalmıştı. Demek ki onların malzemesinden, demirinden, çimentosundan çalınmamıştı.

* * *

Çok geniş bir alan tahrip oldu. Marmara Bölgesi'nin neredeyse altı üstüne geldi. Yollar kaydı, köprüler yıkıldı, demiryolu bağlantısı kesildi. Bu durum gönderilecek yardımları olumsuz etkiledi. Telefon sistemi çöktü, haberleşme mümkün olmadı.

Marmara yıkılmıştı. Kıyılar bile denizin içine kayıp gömülmüştü.

On binlerce insan enkaz yığınlarının altındaydı. Aileler, görevliler, herkes perişandı. Annelerin, babaların, kardeşlerin, evlatların, komşuların cesetleri tek tek çıkarılıyordu. Türkiye korkunç bir felaket yaşamıştı.

Aradan yaklaşık 3 ay geçti ve bu kez kasım ayında Düzce depremi oldu. Orada da binlerce insanımız can verdi.

Bugün 17 Ağustos felaketinin 3. yıldönümü.

Yaralar bir miktar sarıldı ama hepsi değil. Pek çok insanımız halen prefabrik konutlarda çile çekiyor. Yöre ekonomisi çöktü, henüz toparlanamadı.

* * *

İki depremde ölen on binlerce insanımız ve onların geride kalan yakınlarının çektiği korkunç üzüntü bir yana, bu depremlerin ülkemize maddi faturası da ağır oldu.

Yaraları sarmak için milyarlarca dolar harcadık. Bence, daha sonra patlayan ekonomik krizde bunun da bir miktar payı oldu.

Depremler Kızılay'daki rezaleti de gün ışığına çıkardı. Kızılay siyasi partilerin çiftliği, yolsuzlukların karargáhı olmuştu. Ne yazık ki bunu da öğrendik!

Fay hattı Gölcük deniz üssünün tam ortasından geçiyordu. Orada yüzlerce subayımız ve askerimiz, çöken binaların altında can verdi. Şeriatçı basın, deprem sonrasında yayın yaptı:

‘‘Gölcük'te ölen generaller, subaylar, astsubaylar ve erler, gece içki álemi yapmışlardı.’’

Okula alınmayan türbanlı tipler pankart açtı:

‘‘7,4 size yetmedi mi?’’

Deprem sonrasında böyle utanmazca, rezil olaylar da yaşadık.

* * *

Türkiye hemen her yeriyle bir deprem bölgesi. Bundan sonrakiler için önlemlerimizi aldık mı? Almadık. İşimiz yine Allah'a emanet.

3 yıl önce bugün ulusça ağlıyorduk. Korkunç bir felaket yaşamıştık. O gün ve sonrasında hep düşündüm:

‘‘Meğer biz 16 Ağustos günü ne mutlu bir ülkeymişiz de, bunun değerini bilmiyormuşuz...’’

Yitirdiğimiz pırıl pırıl insanlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Allah ülkemize başka felaketler göstermesin.

Yaşadığımız bu kargaşalı, gerilim dolu, sinir bozucu günlerin bile aslında ne kadar güzel günler olduğunu bir kez daha düşünmek zorunda kalmayalım.
Yazarın Tüm Yazıları