Paylaş
Endokrinolojinin istediği testler insülin direncine işaret edince, kendimi diyetisyen doktora teslim ettim.
Bağırsak florası ve beyin ilişkisi üzerine uzmanlaşmış olması tercih nedenimdi.
Bakteri ve nöronların dansı benim de ilgilendiğim, çok etkileyici bir konu.
Bakalım neler öğreneceğim.
Kurtulmam gereken nur topu gibi 10 kilom var.
Kaslarım doktorun deyimiyle zeki ama çalışmayan çocuklar gibiler.
İyi haber metabolizmamın detoks düzeneği iyi durumda.
Vücutta toksinler fazla olduğunda ortaya çıkan bazı enzimlerin değerleri kanımda düşük çıktı.
Malzeme konusunda kılı kırk yarmamın, atalık tohumlarla, kimyasal ilaç kullanmadan tarım yapan çiftçilerden doğrudan alışveriş yapmamın, katkı maddesi içeren ürünlerden kaçınmamın ve zeytinyağının beslenmemin ciddi bir parçası olmasının böyle bir ödülü var.
Metabolizmayı temiz tutma konusunda sınıfı geçtim.
İnsülin direnci için ketojenik bir diyete başladım.
Karbonhidratsız ve domatessiz bir hayat... Neyse ki kısa bir süre. Menüden çıkanlar yavaş yavaş, doktor kontrolünde yeniden diyetime dahil olacak.
Neyse ki bol bol zeytinyağı tüketebileceğim.
Günde iki ana öğünüm var ve ikisinde de dörder kaşık zeytinyağı kullanabiliyorum.
Pandemi döneminde en çok kokoreci özlemiştim.
Annem Roma’ya gelirken İzmirli Baki Usta’nın kokorecini getirdi. Roma’da kokoreç hasreti giderdim.
Kalbimin üç Michelin yıldızlı mekanı Basta Street Food’un şefleri Kaan Sakarya ve Derin Arıbaş, kokoreci ayçiçek yağında kızartıp, üzerine kızgın tereyağı dökmemi salık verdiler.
İstanbul’a iner inmez de kendimi pideciye attım.
Böyle şeyleri özlemişim bunca zaman.
Havaalanından elimde valizlerle doğru Sultanbeyli’ye Tadal Karadeniz Pide salonuna gittim.
Kavurmalısı favorim. Bence bu mekanı eşsiz kılan tereyağı. Trabzon’dan getirdikleri tereyağı Türkiye’de tattıklarım arasında en iyilerden.
Açık havada, fiziksel mesafeyi koruyarak arkadaş evi ziyareti de yaptım ki en güzeli. “Emma Teyze’nin Kitabı- Yeni Başlayanlar İçin İtalyan Mutfağı” kitabımın fotoğraflarını çeken, fotoğrafçılığı kadar damağı da güçlü arkadaşım Derya Turgut’un misafiri oldum bir akşam.
Sayesinde lakerda özlemim de giderildi.
Beyoğlu’nda Balık Pazarı’ndaki Tunç Balık’tan lakerda ve somon pastırması vardı masada.
Bol zeytinyağı, hafif karabiberle ne güzel oldular.
Derya, Datça seyahatinden birkaç zeytinyağı ile dönmüş.
Zeytinyağlarından biri “Zeytin sütü” olarak satılanlardan.
Sızma zeytinyağı, zeytin dünyasının en üst mertebesi.
Keşke bu mertebenin içi, ek tanımlarla boşaltılmasa.
Zeytinin en iyi halini topladık, en iyi şekilde sıktık demek istiyor üretici ama bunun için bir tanım var zaten: Sızma Zeytinyağı.
Benim şansıma mı artık bilemiyorum, zeytin sütü olarak tattığım zeytinyağları genelde beklentiyi karşılamıyorlar üstelik.
Derya’nın aldığı düzgün bir sızma zeytinyağı örneğiydi, tattığım “zeytin sütleri” arasında en iyisi.
Arkadaş kontenjanından Esra ve Onur’un evinde de harika bir Kayseri mutfağı akşamı geçirdim.
Lahmacun yiyemesem de Kayseri’nin ev yapımı yağlaması bu açığı kapattı.
Esra’nın mutfağında ayaküstü iki farklı nar ekşisi tattım. Biri Punica, methini duyup anneme almıştım.
Diğeri ise Antakya’dan gelen markasız bir üründü.
Biri Harran Ovası diğeri Antakyalı aynı meyvenin farklı yüzü, iki harika ürünü tatmak beni mutlu etti.
Bu renklilik korundukça Türkiye mutfağının sırtı yere gelmez.
Son akşamki durağım ise Levon Bağış ve Maksut Aşkar’ın Foxy’si oldu.
Tesadüf o akşam Teşvikiye’de yeni mekanlarını açmışlardı. Bir akşamda iki Foxy’ye gittim. Foxy, yerli üzümleri, yerel ürünlerle değerlendiren bir modern meyhane. Pastırmalarını kendileri yapıyorlar. Burçak Kazdal’ın pekmezli patlıcanı bir harika. Sırf topik tatmak için gidilir. Ben Foxy’yi ve yemeklerde sızma zeytinyağı kullanmasını çok sevdim.
Foxy hafif olgun zeytinlerden ancak hatasız bir sızma zeytinyağı seçmiş.
Çok kıymetli bir seçim. Ellerine, hayallerine sağlık.
Paylaş