Paylaş
Aslında masum bir söylem olarak görünse de değil! Hanım hanımcık demek “oturaklı”, “haddini bilen”, “sınırı aşmayan”, “oturup kalkmasını bilen”, “sınırı aşmayan” vs... demek. Yani, toplumun onayladığı kız çocuğu ya da kadın imgesine uygun olan. Erkek çocuklarında ise pek aramıyoruz bu özellikleri. “Aslan gibi” olmasını teşvik ediyoruz.
Ve çoğunlukla bu sözler ağzımızdan dökülürken farkında bile değiliz. Hatta kadın haklarını savunmak isteyenler bile sıkça kadını ötekileştiren ifadeler kullanabiliyor.
*
Hürriyet ve Vodafone “zihniyet dönüşümü dilde başlar” söylemiyle hareket ederek “kırmızı çizgi” uygulamasını başlattı. Temmuz ayı itibarıyla bu sayfalarda kadın erkek ayrımcılığı yapılan bir söylem olduğunda Vodafone’un geliştirdiği yapay zeka devreye girecek ve cinsiyet ayrımcılığı yapılan ifadeler kırmızı çizgi alacak.
Peki buna neden ihtiyaç var? Neredeyse her gün bir kadın cinayetinin, çocuk istismarının yaşandığı bir toplumda dilde devrim yapmaya çalışmak neyi sağlar?
Kısa vadede değil ama uzun vadede zihniyet dönüşümünü sağlar. Çünkü kadın zayıf, çaresiz, geri durması ve korunması gereken algısıyla beslenince kadınlara ve kız çocuklarına her türlü kötülüğü yapıp, bunun kötü bir şey olmadığını düşünen, hatta bunun hakları olduğunu düşünenler var.
Zihniyet dönüşümü de hiç kolay değil. Her koldan anlatmak, her kanaldan yol almak gerekiyor. O yollardan biri de dilimiz, kalemimiz...
*
Lütfen artık gerçekten de yeter, öncelikle “bayan” demeyi bırakalım.
Dolu dolu, hiç çekinmeden “kadın” diyebilelim. Kadınlarla ilgili bir konuyu, önemle değinilmesi gereken bir noktayı anlatırken de “kadınlarımız” demeyelim, “kadınlar” diyelim, “iyelik” eklerinden kurtulalım. Çünkü kadın kendinden başka kimseye ait olmayan bir bireydir, “kadınlarımız” diyerek beslediğimiz kollanma, korunma kodlarından çıkalım. Kadın kendi kendine yeter!
Eril söylem erkeği yücelten, kadını da birey olarak görmeyen işleve sahip. Erkek gibi kadın, adamakıllı, adam etmek, iş adamı, bilim adamı, kız gibi gülme, hanım evladı vs diye başlayıp listeyi uzatabiliriz.
Biraz daha ince düşündüğümüzde neden “kadın başbakan” dediğimizi de düşünmeliyiz ya da sekreter, hemşire dediğimizde aklımıza ilk gelenin “kadın mesleği” olmasını da sorgulayabiliriz.
Ezcümle dilimiz aslında bizim içimizdekini ortaya çıkarıyor. Bu içimizdekinde de sorun var. Kadın-erkek eşitliğinden, çeşitlilikten ve ayrımcılık içermeyen bir söylemden bahsediyorsak bir yerlerden başlamamız gerekiyor. Hürriyet ve Vodafone da işte o adımlardan birini attı.
Bu arada dillerde ayrımcılık ya da seksizm bize özgü bir durum değil. Birçok dilin yapısında eril öznelerin üstünlüğü söz konusu. Örneğin Fransızca’da erkek oyuncu “acteur (aktör)” kadın oyuncu “actrice (aktris)” ancak hem erkek hem kadın oyuncular bir arada olunca aktrisler değil aktörler ifadesi kullanılıyor. “O” öznesi erkek için “il” kadın için “elle”, kadın erkek bir arada olduğunda “onlar” demek gerektiğinde “ils” kullanılıyor. Yani çoğul eki “elle”e değil “il” e ekleniyor. Fransa’da son dönemde bu durumu değiştirmek amacıyla “kapsayıcı yazım” adı altında yeni bir hareket doğdu. Dildeki seksizmin ve eril egemenliğin önüne geçmek için tüm sıfatlar ve çoğul isimler kadınları da kapsayacak şekilde genişletiliyor. Hatta Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo de bu uygulamanın sıkı savunucularından.
Baktığımızda Türkiye’de ve Hürriyet’in girişiminde daha kapsamli bir proje var. Sorun sadece dil bilgisi noktasında değil. Uzun yıllar sonucu yerleşmiş ayrımcı zihniyet ve algıların göstergesi olan ifadeler ve deyimler söz konusu. Bunların dilden atılması dil bilgisi kurallarının güncellenmesinden çok daha önemli.
Çünkü bu deyimler, farkında olunmadan, son derece ayrımcı bir mirasın yeni nesillere aktarılmasına, onların algılarında da yer etmesine yol açıyor. Ezcümle esas devrim beyinlerde gerçekleşmeli. Bu da çok uzun soluklu bir yolculuk...
Paylaş