EMLAK-inşaat piyasası, her ekonomide önemlidir. Ekonomideki gidişi değerlendirenler, inşaat istatistiklerini yakından izler. Faizler düşünce, uzun vadeli konut edinme kredilerine talep artar. Faizler yükselince de tersi olur. Emlak fiyatları 10 yılda bir dalgalanır.
Emlak fiyatlarının hızla artması, makro ekonomik açıdan, bazı problemlere sebep olur. Emlak fiyatları balon yapınca, genellikle hisse senedi fiyatları da balon yapar. Buna varlık fiyatları enflasyonu denir. Böyle zamanlarda iktisatçılar, balonu patlatmadan yavaşça indirmek için alınması gerekli tedbirleri tartışmaya başlar.
* * *
Son aylarda gazetelerde yer alan reklamların kapladığı alanı, konularına göre kümelendirince, gayrimenkul satışıyla ilgili olanların açık ara birinci sırada olduğu görülecektir. Hakeza, gazetelerin birinci sayfalarında yer alan haberlere bakılınca da, inşaat havadislerinin önemli bir yer tuttuğu anlaşılır. Galata-port, Haydarpaşa-port, Dubai şeyhinin inşa edeceği söylenen dünyanın en yüksek binası ve diğerleri. Anlaşılan, geçen sene başlayan inşaat furyası, bu ve önümüzdeki yıllarda ‘ekonominin çekici gücü’ olacaktır. Turgut Özal da, ekonomiyi harekete geçirmek için inşaat sektörünün canlandırılması gerektiğine inanmıştı. O gerekçeyle ‘Toplu Konut Fonu’nu kurdu. Adnan Menderes (1950-1960 arasında başbakan) Türkiye’yi bir şantiye haline getirmekle övünürdü. Hatta kendisi, İstanbul’a gelip, yol açmak için askeri iş makineriyle yapılan yıkımlara bizzat nezaret etmişti. Rivayet odur ki; Menderes, birgün yıkım yapılan bir yoldan geçerken, yanındakilere dönüp, ‘burayı niçin yıkıyorsunuz?’ diye sormuş. Onlar da, ‘beyfendi, önceki gün buradan geçerken siz, yık yık demediniz mi?’ diye cevap vermişler. O da ‘hayır ben, yık yık demedim; hıçkırığım tutmuştu, hık, hık ettim, siz yanlış anlamışsınız’ demiş. Bütün bunlara rağmen, başta İstanbul olmak üzere, tüm ülke çok kötü ve çirkin imar edilmiştir.
* * *
Zengin olmanın en basit, en emin, en bilinen ve en çok uygulanan yöntemi ‘arsa rantı’ avlamaktır. Bu sebeple, başını sokacak derme çatma bir konut yapmak şeklinde başlayan ‘gecekonduculuk’ kısa zamanda, rant avcıları tarafından devralınarak, ‘gündüzkonduculuk’ haline dönüştürülmüştür. Böylece İstanbul’un bütün gelişme bölgelerini iğrenç binalarla işgal etmiştir. Bu yüzden ciddi iş yapmak isteyen inşaat firmalarının önündeki en büyük engel, hep arsa kıtlığı olmuştur. Şimdi inşaatçılar, bu sorunu şehirden uzaklaşarak çözmeye çalışmaktadır. Şehre yakın bu kadar kıymetli arsa, vahşi binalar tarafından işgal edilmişken, şehrin dışında gökdelenler yapmak gayri iktisadidir. Önümüzde tarihi bir fırsat duruyor. Ortada bol para ve imar edilmeyi bekleyen işgal altındaki kıymetli araziler var. Sorun, hukukun ‘makro iktisadi misyonunun’ anlaşılmamasıdır.
Son Söz: Kötüyü yıkmak, iyiyi yapmanın ön koşuludur.