AKP hükümeti, işbaşı yaptığı ilk günlerde, orman vasfını kaybetmiş devlet arazilerini şahıslara satarak, 25 milyar dolar para toplamayı planlamıştı.
O günden bu güne kadar enflasyon % 100 olmuş. Ayrıca Türk Lirası, Dolar karşısında nominal olarak % 20 değerlenmiş. Kabaca o günün 25 milyar doları, bugünün 60 milyar dolarına tekabül eder. Yukarıdaki hesabı, sadece konuya giriş olarak koydum. Sayılar çok önemli değil. Burada önemli olan, AKP hükümetinin daha o günden, yabacı veya yerli yatırımcılara varlık satarak, kaynak yaratmayı maliye politikası olarak benimsediğinin anlaşılmasıdır. Nitekim o gün bugündür, özelleşme adı altında pek çok işlem yapıldı. Bunların bir kısmı gerçekten özelleştirmeydi. Bir kısmı düpedüz arsa veya bina (varlık) satmaktı. Bir kısmı ise varlık satmaktan veya özelleştirmeden ziyade, Osmanlı döneminde, devlete peşin kaynak yaratmak ve vergi toplama külfetinden kurtulmak için kullanılan ve "vergi tahsilatını" şahıslara bırakan "iltizam" ihalelerine çok benzemektedir. Ama hepsine özelleştirme denmektedir. Bu yanlıştır.
* * *
Geçen hafta Antalya Hava Limanı’nın 17 yıllık işletme hakkı, 3,2 milyar dolara yabancı bir gruba verildi. Gerçi ihale henüz onaylanmadı. Ama bu iş öyle veya böyle bitecek. Şimdi soru şu. İhalesi yapılan nedir? Bu bir özelleştirme mi, yoksa bir iltizam ihalesi midir? Ya da ikisinin bir karması mıdır? Bu ihalenin niteliğinin doğru anlaşılması çok önemlidir. Açıklayayım.
* * *
Yerli veya yabancı bir girişimci, böyle bir işe teklif verirken, yıllar boyunca elde edeceği gelirin, şimdiki değerinin, yatırdığı paradan yüksek olacağından emin olmak ister. Pek tabii bunun için ileriye dönük bir gelir-gider hesabı yapar. Bu ihalede en önemli gelir kalemi, hava limanından geçecek her bir yolcudan kaç para alınacağıdır. Antalya’da on tane birbirine rakip hava limanı olmadığı için, ihalesi yapılan işletme hakkı, bir "tekel"dir. Bu tekel devlet tarafından tesis edilmiştir ve devlet tarafından korunacaktır. Yolculardan alınacak ayakbastı parasının büyük kısmı, tekelci işletmecinin sunacağı hizmetin bedeli değil, "havaalanı vergisi"dir. Vergi toplamak da devlete ait bir hak, daha doğrusu bir imtiyazdır. Devlet, bu hakkını üçüncü bir şahsa devrediyorsa, bu devire özelleştirme değil "iltizam" denir. Bu durumda ihaleyi kazanan firmanın fiyatını belirleyen husus, bir yandan havaalanını kullanacak yolcunun muhtemel sayısı, diğer yandan devletin bu firmaya tahsil etme hakkını devrettiği birim verginin tutarıdır. Nitekim ihalede ihtilaf da buradan çıkmıştır. Bu ihaleyle, devlet gelecek yıllarda toplayacağı vergilerden, peşin olarak alacağı toplu bir para karşılığında vazgeçmektedir. Bu, aslında kamu borcu yaratmaktır. Çünkü devlet tahvil çıkarıp, bunu yatırımcılara sattığında, önce eline toplu bir para geçmekte, buna mukabil ileriye dönük bir ödeme mükellefiyeti altına girmektedir. Vergiyi toplayıp borç ödemekle, toplu peşin para karşılığı toplayacağı vergiden vazgeçmek aynı kapıya çıkar. Hangisi daha iyidir, bilmiyorum. İkisi de olabilir. Yeter ki hesabı doğru yapılsın.
Son Söz: Borç ödemek için borç alınırsa, borcun toplamı değişmez.