AKP'nin 3 Kasım seçimlerinde en fazla oyu alacağı, aylar öncesinden belli olmuştu.
Tüm kamuoyu anketleri bunu gösteriyordu. Zaten Tayyip Erdoğan, Türk politikasının yükselen yıldızı olduğunu, başta kendi partisinin mensupları olmak üzere herkese, yıllar önce kabul ettirmişti. AKP yöneticileri için mesele, seçimi kazanmak değildi. Tek başlarına veya koalisyonun büyük ortağı olarak, ama mutlaka iktidara geleceklerini biliyorlardı. Onların sorunu, Batı'nın onları ‘‘İslamist’’ olarak damgalamasıydı. Böyle bir nitelendirme, AKP hükümeti kurulur kurulmaz, uluslararası finans piyasalarının telaşa kapılarak, Türk káğıtlarını boşaltma kampanyasına geçmesine sebep olabilirdi. Böyle bir atak, AKP hükümeti için ‘‘yükselen reel faizler’’ dolayısıyla çok kötü bir başlangıç olurdu. Zaten bu sebeple seçimlerden çok önce, AKP yöneticileri ‘‘bıyıksız’’ elemanlarını, dünya mali piyasalarını teskin turnesine (road show) çıkardı. Bu turne, başarılı bir şekilde tamamlandı. Yabancı para yöneticileri, AKP'nin ‘‘faiz günahtır’’ ve ‘‘borcum borç, ama nah alırsın!’’ gibi radikal bir tutuma girmeyeceğine kani oldular. (Nitekim uluslararası piyasalar, AKP iktidarına olumlu tepki verdi.) Ancak bunun için AKP sözcülerinin ‘‘sözler’’ vermesi gerekiyordu. Bunların başında da, hükümetin icraatını IMF kuralları içinde yapması vardı. AKP'nin kendini bağladığı birinci ‘‘düstur’’ bu oldu.
* * *
Diğer taraftan AKP'nin bıyıklı, sakallı ve tesettürlü kadroları, ülke içinde seçmeni ikna turnesine veya ‘‘Anadolu Roadshow’’una çıktılar. Halk da onlara, biz sizi milletin ‘‘vekili’’ olarak seçeriz, ancak önce şu vekáletnameyi bir imzalayın dedi. Vekáletnamede kısaca şöyle yazıyordu: ‘‘Eğer hükümet olursak, başkalarından alıp size para vereceğimize söz veririz.’’ AKP'nin kendini bağladığı ikinci ‘‘düstur’’ da bu oldu.
AKP hükümetinin, bir ay geçmeden bizár (rahatsız ve usanmış) hale gelmesinin temelinde bu ‘‘iki düsturlu’’ olmak keyfiyeti yatmaktadır. İhale yasasının ertelenmesi, vergi kaçıranlara ve kaçırmaya devam etmek isteyenlere, nereden buldun sorusunu sorulamaz hale getirme çalışmaları, zorunlu tasarrufları derhal ödeyeceğiz boşboğazlıkları, fındıkçılara yüksek fiyattan başka doğrudan gelir desteği sözü verilmesi, devlet hastanelerinde tedavi parasını ödemeyenlerin sıkıştırılmaması için, başhekimlere talimat verilmesi ve 15.000 km. yol yapım kampanyasının başlatılması hep bu ‘‘ikinci düstur’’un emrettiği hususlardır.
* * *
AKP'li yöneticilere, haddim olmayarak bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Aslında uymanız mümkün iki ayrı ‘‘düstur’’ (kurallar dizisi) yok. İkinci düstur, yani ‘‘ondan al, buna ver; bundan al, ona ver’’ batıldır. İlahi nizam, böyle bir icraata ‘‘destur’’ (engel olma yapayım, bırak geçeyim) vermez. Onun için, içine düştüğünüz tereddütten çıkın. İlim ne diyorsa, onu yapın. Birinci düstur, yani IMF ile yapılan anlaşmaya göre, devleti ve bütçeyi yönetmek, en azından kısa vadede elinizdeki tek bilimsel seçenek. Bu seçenek, halkın taleplerine gerçekten cevap verebilmeniz için içinden geçmeniz gereken ‘‘dar’’ yol. Bu yolda ilerlerken sıkılabilirsiniz. Eğer IMF çizgisinden çıkmak istiyorsanız (bence de bu mümkün) bu çıkışı geri dönerek değil, o çizgide daha da ileri giderek gerçekleştirin.