Paylaş
Japonya, dünyanın en büyük ve en güçlü üç (diğerleri ABD ve Almanya) ekonomisinden biridir. Bir ekonominin güçlü olması, o ekonomide hiç sıkıntı olmaz anlamına gelmez. Ancak şurası bilinmelidir ki, güçlü ekonomilerin kendilerini toparlama yetenekleri de yüksektir. Zaten öyle olmasaydı, bu ekonomilere güçlü ekonomi denmezdi. Bir süre önce, Almanya'nın (veya ABD'nin) veya son günlerde olduğu gibi Japonya'nın, artık yükselme devrini tamamladığı ve gerileme sürecine girdiği gibi kehanetler ortaya atılmıştır. Bunlar, mesnetsiz iddialardır. Pek tabii, bir gün gelir, bu üç ekonomi de bir daha başını kaldıramayacak kadar zayıflayabilir. Ama ortada böyle bir sürecin başladığına dair hiçbir emare yok. Bu üç ülkenin ortak özelliği, dünyanın en gelişmiş üretim teknolojisine sahip olmalarıdır. Bu milletlerde mevcut, temel ve uygulamalı mühendislik yeteneğinde bir gerileme olmadıkça, ekonomilerinin uzun vadeli çuvallaması son derece zayıf bir ihtimaldir.
Japon ekonomisinin bir süredir zorluklarla karşılaştığı hepimizin malumu. Hatta, ‘‘Japonya en kötüsünü henüz görmedi’’ ifadesine çeşitli makalelerde sıkça rastlıyoruz. Tahminler, önümüzdeki yıllarda Japonya'da milli gelirinin geri gideceği, işsizliğin giderek artacağı istikametinde. Bunları sizler de okuyor veya dinliyorsunuz.
Japonya batıyor muhabbeti bu minval devam ederken, geçen hafta bir de baktık ki, 48 saat içinde yen, dolar karşısında yüzde 18 değer kazanmış. Hepimiz şaşkına döndük. Kesinlikle böyle bir şey beklenmiyordu. Hele hele, yenin devalüe olacağını öngören yorumcular iyice şaşırdı. Bu niçin ve nasıl oldu, aklımın erdiği kadarıyla açıklayacağım:
1. Japonya, uzun süredir sıfır enflasyonla ekonomisini yürütüyordu. Faiz hadleri de yıllık yüzde 3'ler seviyesinde seyrediyordu. Uzun vadeli Japon devlet kâğıtlarının verimi, halen yıllık yüzde ‘‘1’’in altındadır.
2. Japonya, bu verilerle ‘‘deflasyon’’a sürüklenen bir ekonomi tablosu veriyordu. Yani, önümüzdeki yıllarda, Japonya'da fiyatlar genel seviyesi düşecekti. (Esasen bir süredir düşme gözlemleniyor.) Fiyatlar genel seviyesinin düşmesi, koyulaşan bir ‘‘resesyon’’ (durgunluk) ve hatta ‘‘depresyon’’ (buhran) ihtimalini ortaya çıkarıyordu.
3. Tablo bu kadar netleşince, Japon ekonomi yönetimi, sisteme ‘‘para’’ yani ‘‘enflasyon’’ enjekte etmeye karar verdi. Yıllardır yenmeye çalıştığımız ‘‘enflasyon’’ illeti, yani piyasalara ‘‘kamu parası pompalama’’ Japonya için ilaç olmuştu.
4. Japon hükümeti, ağustos ayında ‘‘vergi indirimi ve kamu harcamaları’’ şeklinde piyasalara 17 trilyon yen (1 yen 2200 TL) şırınga etme kararı aldı. Bu karar, belli bir sürede uygulanacaktır. Son günlere kadar pek bir etkisi gözlenmedi.
5. Esas bomba, Japon hükümetinin, artık reel ekonomiye kredi veremez hale gelen bankacılık sistemine, yeterince (gerekirse yüz milyarlarca dolar) para vereceğini açıklamasıyla patladı. Hükümet, halkın parasıyla (çağdaş tabiriyle, vergi verenlerin parasıyla) özel bankaları kurtarma kararı aldı. Daha da önemlisi, hükümetin aldığı bu karar, ‘‘muhalefetin’’ desteği ile mecliste onandı. Çok önemli ve siyasi istismara açık bir konuda ‘‘ulusal mutabakat’’ sağlandı. Çünkü son tahlilde, kurtarılan bankalar değil, ekonominin, yani halkın kendisiydi.
SON SÖZ: Ahlaki karar, en çok kişiye, en yüksek çıkarı sağlayandır.
Paylaş