Galatasaray’ın 800 milyon doları

PAZAR günü, Vahap Munyar’ın köşesinde "Galatasaray’ın 800 milyon doları var" başlıklı bir bölüm vardı. Galarasaray’ın eski başkanlarından Selahattin Beyazıt, "Riva, Florya, Hasnun Galip, Ali Sami Yen..." gibi gayrimenkullerin değerinin 800 milyon dolar olduğunu söyleyerek, "Galatasaray’a varlık içinde yokluk çektirenler utansın" demiş.

Anlaşılan şimdiki klüp yönetimin bel bağladığı "kamu kıyağıyla kat karşılığı klüp kurtarma" nam-ı diger Seyrantepe projesine Selahattin Beyazıt’ın aklı pek yatmamış ki, ondan hiç söz etmemiş. Hazır kat karşılığı klüp kurtarma projeleri birer birer hayata geçiriliyor, şu aralık para durumu pek parlak olmayan Türkiye Jokey Klübü’ne de Veliefendi Hipodrumunu versek iyi olur diyorum. Pek tabii, şehrin ortasında gereksiz yer işgal eden İnönü Stadı da, Fulya’dan sonra imara açmak üzere Beşiktaş’a hediye edilmelidir. Fenerbahçe’ye ne verilse az. Zaten Kızıltoprak’ta üstünde "Fenerbahçe Cumhuriyeti" yazan koca bir afiş uzun süre asılı durdu.

* * *

AKP, iktidara gelir gelmez kamuoyunda "2B arazilerinin satışı" diye bilinen bir projeyle 25 milyar dolar toplamayı düşünmüştü. O günün 25 milyar dolar karşılığı Türk Lirası, devlet tahviline yatırılmış olsaydı, şimdi o para herhalde 75 milyar dolar ederdi. Düşünün ne fırsat kaçmış. İsterseniz, Hazine’nin kaçırdığı o fırsatı kıyısından köşesinden yakalayanlar, ne para kazanmış diyelim. Batık şirketlerin banka borçlarının kat karşılığı silinmesi, zaten uzun zamandır uygulanan bir yöntemdir. Risk seven iş adamları, bu sebeple öncelikle "arsaya yatırım yapar". Rantı kapabilmek için, satın alınacak arazilerin yüzlerce, hatta binlerce dönüm büyüklükte, şehre yakın ve imarsız olması şarttır. Nasıl olsa, şehir büyür, imarsız araziye imar durumu çıkar. İş adamı dediğin kimsenin, arazi spekülasyonunda "vizyon" sahibi olması gerekir. Biraz coştum; kusuruma bakmayın. Aslında bugün ciddi bir yazı yazmak üzere, makine başına oturmuştum. Yine de yazacağım. Hatta bu "servet artışı" konusunu bir dizi haline getirmek istiyorum. Milliyet’in eski köşe yazarlarından Ref’i Cevat Ulunay, "kalem değil, küheylán; siz yazmak için onu elinize alıyorsunuz, o alıp sizi istediği yere götürüyor" derdi. Dostum Necati Doğru buna "yazmanın şehvetine kapılmak" diyor. Burada duruyorum.

* * *

Tekrar başa dönelim ve şu soruları soralım:

1. Sözü edilen 800 milyon dolar, yani 800 milyon dolarlık "servet" şimdi ne haldedir? Bu gayrimenkuller bugün de mevcuttur ve kullanılmaktadır. Bugünkü kullanım amacına göre, yani halihazır halleriyle bu gayrimenkullerin değeri nedir?

2. Cevap, bu değer şimdi çok küçüktür; ama büyütülecektir ise, bu iláve değeri/serveti kimler veya hangi olay yaratacaktır? Petrol gibi doğal zenginlikler dışında, servet yaratmak için "önce gelir yaratmak ve bir kısmını tasarruf etmek" gerekmez mi?

3. İlave değeri/serveti, inşaatı yapacak müteahhit, mühendis ve işçiler mi yaratacaktır? Yoksa bunun büyük bölümü "imar durumu"nun değiştirilmesinden mi çıkacaktır?

4. Gelir yaratmadan ve yaratılan geliri tasarruf etmeden servet oluşmayacağına göre, bu arazilerin imar izni değişikliğinin doğuracağı servet, kimlerin yarattığı gelirden transfer edilerek oluşmaktadır?

5. Bu servet kime aittir ? Galatasaray Klübüne mi, Hazineye mi, yoksa Belediye’ye mi?

6. İnşaat izinleri, imar planına uygun olarak belediyelerce verildiğine göre, bu gayrimenkullerin üzerinde niçin bugünkü yapılar mevcuttur? Ya da hiç yapı yoktur?

7. Eğer imar plánı değişecekse, bu değişiklik şehir planlamasının bir gereği midir? Başka hangi değişiklikler planlanmaktadır? Bunu, herkes bilse daha iyi değil mi? Bu arsa ve arazilere, yoğun yapılaşma izni vermek, şehrin hayrına mıdır?

8. İmar planı değişiklikleri, belediyeye (yol, su, kanalizasyon, elektrik, gaz, ulaşım gibi) ilave yatırım külfetleri getirecek midir? Bunların bedelini kim ödeyecektir?

Son Söz: Gelirden doğmayan servet, gelir transferidir.
Yazarın Tüm Yazıları