İKTİSAT, dalga geçmeye çok müsait bir bilimdir. Bu dalga geçmelerden biri de, birbirini nakzeden iki bilim adamına da Nobel ödülünün verildiği tek alan iktisattır, ifadesidir. Allah, okura kolaylık versin.
* * *
1. Enflasyonu düşürmek için faizleri yükseltmek gerekir diye bir kural vardır. Acaba, faiz yüksek olunca, enflasyon niçin düşer? Yüksek faizle, dezenflasyon arasındaki sebep-sonuç ilişkisi nasıl çalışır? Türkiye’de de enflasyonun düştüğü son dört yılda, faizler yüksek tutulmuştur. Parası döviz olan Batı ülkelerinde uygulanan, faizi yükselterek, enflasyonla mücadeleyle, Türkiye tecrübesi aynı nedensellik ilişkisiyle açıklanabilir mi? Elcevap: Kesinlikle hayır.
2. Öncelikle, paracı iktisatçıların çok sevdiği, "enflasyon, parasal bir olgudur önermesi"nin bir totoloji olduğunu söyleyeyim. Yani ifade mantıken doğrudur; ama karşı karşıya kalınan fenomeni anlamak için gerekli açıklamayı içermez.
3. Türkiye’de 30 yıl yapışkan hale gelen enflasyonun sebebiyle, Batı ülkelerinde bazen rastlanan enflasyonun yükselmesinin nedeni farklıdır. Sert paralı (hard currency) ekonomilerde, enflasyonu yukarı çeken sebep, yüksek taleptir. Merkez bankaları, "ödünç verme" faizini arttırarak, borçla yatırım yapacak şirketlerin fizibilite hesaplarını bozar. Ev, otomobil ve dayanıklı mal alacak hane halkının harcama cesareti kırılır. Talep kısılarak, fiyat artışları baskı altına alınır. Kısaca, ekonomi, soğutulur; büyüme yavaşlar.
4. Türkiye gibi parası yumuşak yani döviz olmayan ülkelerde, enflasyon "devalüasyon-enflasyon" sarmalı yüzünden yapışkan hale gelir. Kur artışlarını yavaşlatmadan, fiyat artışları yavaşlamaz. Dolayısıyla bu ülkeler, ekonomiyi soğutarak değil, döviz kurunu düşürerek enflasyonu yavaşlatır. Bunun için ulusal paralarına yüksek faiz verip, sıcak parayı ülkelerine çeker. Artan döviz arzı yüzünden düşen kurla, döviz fiyatına endekslenmiş fiyat artışları yavaşlar. Buna karşı ucuz döviz borçlanarak yatırım yapan şirketlerin, verimi en düşük projeleri bile kárlı hale gelir. Yatırım harcamaları patlar. Taksitli satışlar dövize endekslendiği için coşar. Toplam talep artar, milli gelir büyür, cari işlem açıkları ve dış borçlar artar. Özetlersek:
Parası döviz olan ülkelerde merkez bankaları faiz arttırınca, "paranın maliyeti" yükselir. Pahalı para, yatırımları yavaşlatır. Enflasyon düşer. Bu sürdürülebir bir tablodur. Türkiye gibi parası yumuşak (döviz olmayan) ülkelerde merkez bankası faizi arttırınca "paranın getirisi" yükselir. Bu, ülkeye döviz çeker. Artan döviz arzı, döviz fiyatlarını düşürür. Düşük döviz kuru parayı ucuzlatır. Ucuz para ekonomiyi canlandırır. Aynı anda enflasyon kura endekslendiği için düşer. Ne var ki bu süreç, ortaya gitgide büyüyen "sürdürülemez" bir döviz açığı çıkartır. Şimdi karşımızda duran mesele şu: Ekonomide, sürdürülemez bir "hoş" hálden, sürdürülebir, ama pek de "hoş olmayan" denge haline, nasıl ve ne zaman geçilecektir?
Son Söz: Saadet zinciri, kopuncaya kadar, herkes mesuttur.