BU yazı aslında çarşamba günkü "kriz yönetimi, risk yönetimidir" konulu yazının devamıdır. Ama bir dizi yazısı değildir. Gitgide daha çok sayıda insanın işini kaybettiği veya işinin bozulduğu bu ortamda, üzerinde en çok kafa yorduğum konu, şirket yönetimidir.
Ne var ki; makro düzeyde neler olabileceğini öngörmeden, mikro düzeyde firmalar nereye yönlendirmeli ve nasıl yönetilmeli soruları yanıtlanamaz. Herhalde sanayici ve iş adamları da böyle düşünüyor ki, dernekleri vasıtasıyla hükümete "şakın vaziyetteyiz, önümüzü göremiyoruz, karamsarız, bizi biraz olsun rahatlat, IMF ile anlaş, vergi indir, teşvik ver, önlem paketi açıkla" diye sürekli mesaj veriyor. İşin ilginç yanı, kendini iş álemine diğer siyasi liderlerden daha yakın konumlandırmış olan Başbakan, iş adamlarının bu çağrılarına olumlu yanıt vermiyor. Bu kös dinleme, özellikle IMF ile bir an önce anlaşılmaması noktasında somutlaşıyor. Genel kanaat, yerel seçimler öncesi harcama yapmak isteyen hükümetin, IMF’nin kısıtlamalarından kurtulmak için işi ertelediği yönündedir.
* * *
Bugün sona erecek olan 2009 Davos Kış Şenlikleri vesilesiyle "önemli" Türkler, diğer ülkelerin "önemli" kişilerini görmek, kendilerini onlara göstermek ve fikir alış verişinde bulunmak için İsviçre’ye gitti. Bu arada; mekánlar, aylar, günler ve saatler torbaya girmiş gibi, IMF anlaşmasını sürekli savsaklayan Başbakanımız, (Şimon Perez’le kavga etmeden önce) Allah’ın dağında gece yarısından sonra IMF’nin ikinci adamıyla görüştü. Tabii bu görüşme "çok olumlu" geçti. Yersen...
* * *
Peki, Merkez Bankası başkanından tutun da en kıytırık banka yöneticisine kadar herkesin "IMF ile anlaş, hemen şimdi!" diye davul çaldığı bir ortamda Başbakan buna niçin direniyor? Sebep, sadece seçim ekonomisi kaygısı mı? Daha uzun yıllar iktidarda kalmaya niyetli bir siyasi liderin, sırf yerel seçimlerde oy kaybetmemek için, ülke ekonomisini orta ve uzun vadede tehlikeye atmayı göze almış olması mantıki durmuyor.
* * *
Bana göre ortada bir risk algılaması ve tanımlaması farkı var. Risk farklı tanımlanınca, önlem öncelikleri de farklı oluyor. IMF ile derhal anlaşın diyenler, en büyük risk "devalüasyon şoku"dur diyor. Dövizde rahatlama olmadan ekonominin önü açılmaz diye düşünüyor. Başbakan ise, ekonominin talep yönünün "kamu harcamalarıyla canlandırılması" (Obama’nın stimulus paketinin benzeri) IMF’ce engellenirse, dövizde rahatlama olsa da kriz çözülmez diye düşünüyor. Pek tabii orta yolcu görüş sahibi olmak da mümkün. Yani hem özellikle döviz yönünden parasal rahatlama sağlansın hem de bütçeyi fazlaca yırtmadan canlandırma önlemleri alınsın denebilir. Böylece hem Musa’ya hem de İsa’ya yaranılmış olur. Hz. Muhammed ne der bilemem.
Son Söz: Yol ayrımına gelinmişse, ortadan gidilemez.