Paylaş
‘‘DALGALI Kur’’ sistemine geçildiğinden beri piyasalar huzursuz. Yıllardan beri, şirketlerini, ‘‘döviz fiyatı’’, ‘‘faiz’’ ve ‘‘enflasyon’’ tahminlerine göre yönetmeye alışmış işadamları ve iş yöneticileri, şimdi tam bir şaşkınlık içinde. Belki de bu yüzden, reel sektör bir türlü toparlanamıyor. Çünkü, ürünlerin yerine koyma maliyeti hesaplanamıyor, ürünler fiyatlanamıyor, vade şartları saptanamıyor. Üstelik, halkın satın alma gücü düştüğü için, pazarlar daralmış durumda. Daralan pazarda, fiyat kırarak pay tutmak ise ciddi zararları göze almadan imkánsız. Bu zararlar da özkaynakları eritiyor. Önümüzde, neredeyse ‘‘batan bankalar’’ meselesi kadar büyük bir ‘‘batan şirketler’’ sorunu beliriyor.
* * *
İstisnasız herkes, dalgalı döviz sistemini tercih edenler dahil, döviz fiyatlarının istikrara kavuşmasını istiyor. Hatta bu nedenle, Merkez Bankası yıl sonuna kadar 9 milyar dolar daha döviz satacağını ilan ediyor. Döviz fiyatları öngörülebilir olsun ki; piyasa aktörleri önlerini görebilsinler deniyor. Yerden göğe kadar haklı bir tespit. Piyasa ekonomisinin merkezinde ‘‘fiyat mekanizması’’ durur. Fiyat mekanizmasının beyninde de ‘‘para’’ vardır. Bu ülkenin parası, yani TL, çoktandır bu sistemdeki belirleyici rolünü ‘‘dövize’’ kaptırmış vaziyette. Ya, TL'den tam vazgeçelim, ülkenin parası ‘‘döviz’’ (mesela Euro) olsun, ya da dövizle TL arasında hesaplanabilir bir ilişki kurulsun da, hem döviz, hem de TL, bu ülkenin ekonomisinde ‘‘para’’dan beklenen rolü birlikte oynamaya devam etsin alternatifleri tartışılıyor.
Döviz fiyatlarını istikrara kavuşturma denince, akla hemen ‘‘faiz’’ gelir. Eğer, dövize spekülatif bir talep olmuşsa, Merkez Bankası sadece ‘‘dövizde fiyat tanzim satışı yapmasın’’ aynı zamanda TL'nin faizini yükseltsin, böylece spekülatif talep TL'ye yönelir, o zaman döviz fiyatları durduk yerde ‘‘artmaz’’ tezi ileri sürülüyor. Bu da anlaşılabilir ve yerinde bir tavsiye.
Prensipte anlaşmak çok kolaydır. Dilerseniz bu noktada işin biraz ayrıntılarına girelim. Anglosakson'ların dediği gibi ‘‘şeytan ayrıntıda gizlidir’’ (the devil is in the details). Birincisi ayrıntı şu: Döviz fiyatları istikrara kavuşmalıdır; ama bu, yüksek döviz fiyatlarında olmalıdır. Düşük seviyede döviz fiyatı istikrara kavuşmaz. Sadece devalüasyon ertelemesi olur. İkinci ayrıntı ise şu: Eğer döviz fiyatını belli bir seviyede istikrara kavuşturmanın bedeli yüksek reel faiz ise, o istikrar olmasa daha iyi olur. Çünkü, hiçbir şey, bir ekonomide yüksek faizin yarattığı kadar istikrarsızlık yaratan derin bir tahribat yapamaz. İspatı ortada. Koskoca Türk ekonomisi, bu ‘‘yüksek faizle, döviz fiyatını düşük tutma’’ tezi sonucunda tam anlamıyla çuvalladı. Eğer bu tez bilimsel olarak tutarlı olsaydı, bugün burada olmazdık. Özelleştirme yapılmadı, onun için bu hale düştük ifadeleri, yetersizdir.
Bugünkü şartlar altında nasıl hareket etmek en az sakıncalıdır? Buraya dikkatinizi çekerim, Türkiye'de bugün ‘‘para ve maliye’’ politikası belirleyenlerin ‘‘en iyisini’’ seçme şansları yoktur. En az sakıncalısını bulmak mecburiyetindeler. Hangi yolu izlerle izlesinler, çok eleştiri alacaklar. Öncelike yapılması gereken şudur. Yüksek reel faiz vermek ne kadar sakıncalı ise, şu sıralarda olduğu gibi TL'ye ‘‘negatif’’ faiz vermek de o derece yanlıştır. Derhal gecelik ve aylık mevduat faizleri ‘‘pozitif’’ yüzdeye yükseltilmelidir. Devlet káğıtlarının faizlerinin, aynen mevduatta olduğu gibi, stopajdan sonra vergiden muaf olması gerekir. Çünkü bugün oluşan döviz talebi, dövizin kendine değil, ‘‘getirisine’’dir. TL'nin, dövize bu bakımdan rakip hale getirilmesi şarttır.
SON SÖZ: Sakinleşmemiş hayvan, gem tutmaz.
Paylaş