Paylaş
Hazine, yıllık basit yüzde 12, birleşik yüzde 12.55 faizle, dolar cinsinden iç borç almaya başladı. Dolarla ve markla ve fahiş bir faizle iç borç almak, bu suretle, TL. ile borçlanmanın aşırı yükselmiş faizlerini aşağıya çekip vadeleri uzatmak, yabancımız olan bir düşünce tarzı değildir. Bu fikrin şampiyonluğunu Refahyol Hükümeti yapmıştı. Hatta, bu yöntemin ‘‘promosyonu’’ olarak işin içine bir de kullanılmış araba ve makine ithali imtiyazı (hakkı değil!) katmıştı. Bir ülkenin halkı, o ülkenin parasına güvenemez hale gelince, iç borçlanmayı ulusal parayla sürdürmek gitgide içinden çıkılmaz bir mesele haline gelmektedir. Bu durumda geriye ‘‘kırk katır mı, yoksa kırk satır mı?’’ gibi birbirinden bela yollar kalmaktadır. Bu belalı yollardan biri ‘‘enflasyona endeksli’’ tahvil çıkarmak, diğeri ise, ‘‘dövizle’’ iç borçlanmaktır. Bizde, ikisi de kullanılmaktadır.
Şurası kesinlikle bilinmelidir ki, bu yöntemlerle borçlanmaya devam edilirse, iş karakolda biter. Hiçbir ülke, ne dövizli, ne de enflasyona endeksli borçlanmayı ilanihaye sürdüremez. Her iki yöntem de, devletin iç borçlarını, ‘‘geri dönülemez’’ bir şekilde büyütür. Milli gelir dağılımını telafi edilemez şekilde bozar. Ortaya öyle bir tablo çıkar ki, ‘‘çömlek patladı’’ demekten başka çare kalmaz.
Bunu bilmeyen yok. (Ben bile biliyorum). Demek ki, konuyla ilgili herkes de bilmektedir. Peki madem, bu yöntemlerin kullanılması halinde, işin karakolda biteceğini herkes biliyor da niçin yine bu yöntemler kullanılıyor? Bir bakıma çaresizlikten. İşte ben bu noktaya parmak basmak istiyorum. Hakikaten durum bu kadar çaresiz mi? Bu yöntemlerden ehven-i şer olan başka yöntemler yok mu? Bence var.
1. Birinci yöntem, iç borçlanmaya ‘‘kısa vadeli’’ TL. bonolarıyla devam etmektir. Görüntü ne olursa olsun, bu yol, enflasyona endeksli veya dövizli borçlanmadan daha az tehlikelidir. Çünkü, netice itibariyle bir devlet kendi para birimiyle, kendi halkından borç almaktadır. Son tahlilde bu kâğıtların, borçlusu da alacaklısı da aynı halktır. İç borçlar, ‘‘halkın halka borcudur; devletin halka borcu değildir.’’ Ani bir devalüasyon veya enflasyonda kısa süreli bir sıçrama, iç borç stokunu derhal düşürür. Daha önceden verilmiş (gibi duran) aşırı faizler geri alınabilir.
2. İkinci yöntem, yerel paraya olan güvensizliği ortadan kaldıracak köklü bir değişim yapmaktır. Bunun yolu da ‘‘Para Kurumu’’ (Currency Board) kurarak, dövize mıhlanmış yeni bir ulusal para birimi yaratmaktır.
Aslında bu iki yol, yukarıdaki sırayla birbirini izlemek mecburiyetindedir. Şimdi sorulması gereken soru, bu ‘‘proje’’nin şu sıralarda (bir an için doğru olduğunu kabul edin) siyaseten hayata geçirilip geçirilemeyeceğidir. Benim kanaatim, bunun tam sırası olduğudur. Bu hükümet, TL. ile kısa vadeli olarak iç borçlanmaya devam etmelidir. Seçimden sonra iş başına gelecek iktidar da ‘‘Para Kurumu’’nu kurar ve Türkiye içine düştüğü ‘‘enflasyon girdabından’’ kurtulur. (En azından, kurtulma şansını yaratır.) Bugün kullanılmakta olan ‘‘TÜFEx’’ ve ‘‘Dolarlı’’ iç borçlanmalar kısa vade içinse, yukarıda söylediklerimi geri alırım. Tabii, kısa vadeden sonra ne yapılacağı anlatılabilirse.
SON SÖZ: Olağanüstü şartlar, olağanüstü tedbirleri haklı kılar.
Paylaş