Paylaş
O yazının son sözü “İç Borçtan Korkan Dış Borca Girer” idi. Bugünkü başlık, işte o son sözün anlamını tamamlıyor. Kısaca, dış borç, iç borçtan daha tehlikelidir.
* * *
Benim ısrarla vurguladığım bir husus var. Eğer bir ülkede döviz fiyatları yanlış yerde teşekkül etmişse, o ülkede “fiyat istikrarı” dâhil, hiçbir iktisadi denge sürdürülemez. Döviz fiyatının doğru yerde olup olmadığının göstergesi ise “cari işlem” hesabının denkliğidir. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ortamda, “dış borç-iç borç” ayırımı yapmak zordur. Özel sektör borçlanmalarının veya Hazine bonolarının TL’li veya dövizli olması da iç borç, dış borç ayırımını göstermez. Son tahlilde “dış borç, cari işlem açığı” demektir. Cari işlem açığının doğrudan yatırımlarla veya sıcak parayla finanse edilmesi o kadar önemli değildir. Cari açık varsa, dış borç artıyor demektir. Eğer cari işlemler hesabı, önemli bir oranda, mesela milli gelirin yüzde 2’si dolayında sürekli açık veriyorsa, o ülke krize gebedir. Sürekli cari işlem fazlası vermek de çarpıklıktır. Bunun da istemeyen sonuçları vardır. Ama fazla, açık vermek kadar tehlikeli değildir. Şurası bilinmelidir ki; açık veya fazla, kader değil, tercihtir.
* * *
Osmanlı, uzun süre zapt ettiği ülkelerden aldığı vergilerle bütçesini dengeledi. Savaş kaybetmeye başlayınca bu gelir kaynağı kurudu. Dara düşen Osmanlı’ya emperyalist devletler yüksek faizle borç verdiler. Osmanlı, bütçe ve cari işlem açıklarını dış borçla kapadı. Ayrıca demiryolları, elektrik, havagazı üretimi kent içi tramvay gibi altyapı yatırımlarını da “imtiyaz” yani “yap işlet” modeliyle yabancılara inşa ettirdi. Ancak günün sonunda “borçkolik” olup, dış borç almadan yaşayamaz hale düştü. Vergisini bile toplayamadı. Yabancı elçiler sadrazamları azarladılar. Ülkede isyanlar çıkarıldı. Adı “Avrupa’nın Hasta Adamı”na çıktı.
* * *
Boğazı Köprüsü, İstanbul’a Üçüncü Köprü, İzmit Körfez Geçişi, nükleer santral ve daha birçok dev yatırım için AKP’nin tasarladığı finansman modeli, Osmanlı’nın uyguladığı “imtiyaz” ve “iltizam” yöntemleridir. Rahmetli Özal da bu yöntemlere bayılırdı. Bu sayede halkın cebinden bir kuruş çıkmadan kalkınmanın olacağına inanırdı. “Köprüyü Satarım” yani köprü geçiş bedellerini peşin paraya kırdırırım diye kükremesi bu sebepledir. Demirel büyüğümüz de buna “borç yiğidin kamçısıdır” derdi. Sonunda millet dayak arsızı oldu. Kamçı yemeden rahat edemez hale geldi. Bundan sonraki yazılarda “akıllı dış borçlanma nedir” ile “faiz ve AKP” konularını ele alacağım.
Son Söz: Yılana sarılanı, yılan sokar.
Paylaş