Paylaş
BAKANLAR Kurulu'nda, buğday taban fiyatlarının tespitinde çıkan anlaşmazlık yüzünden pazartesi günü piyasalarda bir hayli gergin saatler yaşandı. Borsa düştü, döviz ve faiz yükseldi. Türkiye'deki tahıl fiyatlarının dünya fiyatlarıyla uyumlu haline getirilmesi, IMF'ye verilen sözlerden biri. Ekonomiden sorumlu ve ‘‘özel görevli’’ Bakan Kemal Derviş, haklı olarak IMF'ye verilen sözlerin tutulmasında herkesten daha fazla hassas. Buna mukabil, Türk politikasının diyalektiği icabı, Tarım Bakanı da köylünün çıkarlarını savunmayı kendi ‘‘özel görev’’i olarak algılıyor. Tarımın (çiftçinin-köylünün) desteklenmesi meselesi ilk bakışta göründüğünden çok daha karmaşıktır. Chicago borsasında belirlenen ‘‘dünya fiyatları’’ gibi son derece objektif duran ölçüt bile, dünyada tarım ürünleri fiyatlarının gerçekte ne olduğunu açıklamaktan çok uzak bir göstergedir. Borsa metaı olan tarım ürünlerinin çoğunda, her ülkenin kendi üreticilerine verdiği dolaylı-dolaysız destekler vardır. Bu yüzden sadece ‘‘borsa fiyatları’’na bakarak çiftçinin eline geçen para hesaplanamaz. Çiftçilerin, yüksek taban fiyatlarla desteklenmesi ile kamuda finansman açığı doğması arasında birebir ilişki yoktur. Problem ‘‘buğdayı pahalıya almak-ekmeği ucuza satmak’’ iddiasından doğmaktadır. Desteğin ne kadarı tüketiciye ödettirilirse, kamu açığı o kadar küçülür.
Bir de şu soruya cevap arayalım: Liderler zirvesi tarafından kararlaştırılan 164.000 liralık buğday taban fiyatı, acaba kaç dolar eder? Bu rakam, paranın ne gün ödendiğine ve ödeme günü doların TL. karşılığının ne olacağına bağlıdır. Ortada zannedildiği gibi hassas ölçüye gelebilecek bir fiyat tespiti yoktur. Konu, aslında bir prensip meselesidir.
GÖSTERİŞ MERAKI
Kamuoyu buğday fiyatlarıyla meşgulken gazetelerde gözüme çarpan bir havadis yine beynime kaynar sular çıkmasına sebep oldu. SPK (Sermaye Piyasası Kurulu) ile İMKB (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Ankara'da bir ‘‘prestij’’ (itibar) binası yaptırmaya karar vermişler. Bunun tercümesi, SPK, İMKB'nin parasıyla (yani devletin parasıyla) Ankara'da kendine saray yaptırıyor demektir. 30 bin metrekare kullanım alanına sahip olacak bina, ‘‘dev ve akıllı’’ olacakmış. Haberden anlaşıldığına göre atı alan Üsküdar'ı geçmiş. İş proje ihale aşamasına gelmiş. Böyle bir binanın, döşenmesi ve içine konacak sistemler dahil, ben diyeyim 50, siz deyin 100 milyon dolara çıkması kaçınılmaz. Buğday taban fiyatında 30-40 milyon dolar için hükümet gelip gidiyor, 100 milyon dolarlık tamamen gereksiz bir gösteriş binası kaş göz arasında inşa ediliyor.
Türkiye, bir israf ülkesidir. En büyük israf kapısı da, bina inşaatıdır. Ankara, Güngör Uras'ın deyişiyle, dev binalardan batacak hale geldi. Bina büyüdükçe kadrolar büyümekte. Devlet hantallaştıkça hantallaşmakta. Bakanlık sayıları azaltılsın derken, her biri ayrı bir bakanlık haline gelmeye namzet bir sürü yeni ‘‘kurul’’ (board) faaliyete geçiyor. Sözde bunların giderleri bütçeden karşılanmıyor. Özal'ın ‘‘bütçede para yoksa fondan ödeyin’’ diyerek, kamu maliyesinin canına okuduğu gibi, bir de kanun zoruyla özel sektörden para kesen bu ‘‘haraççı kurullar’’ı finanse etme külfeti toplumun üstüne biniyor. SPK'nın da, İMKB'nin de itibara (prestije) çok, ama çok ihtiyacı var. Bu sektörün aklanması, paklanması ve saydamlaşması şart. Bu itibarsızlık, zannedildiği gibi lüks bina inşa edilerek giderilmez, tersine artar.
SON SÖZ: İnşaat, icraat değildir.
Paylaş