Bu ayıp kime ait

YAMAN Törüner, 30 Ağustos tarihli Milliyet’teki köşesinde İTÜ (İstanbul Teknik Üniversitesi) Ayazağa Yerleşkesi’nin köşesinde inşa edilen metro durağının hikáyesini anlattı.

Bu sayede o güne kadar önünden gelip geçerken gözümü ve aklımı tırmalayan acayip bir binanın aslında "sakat bir anlayışın çirkin bir anıtı" olduğunu anladım. Olayı özetleyim: Yapımı sürmekte olan Levent-Maslak metro hattında, İTÜ Yerleşkesi’nin köşesine bir istasyon yapılmasına karar verilir. İTÜ’nün öğrencilerinin, öğretim üyelerinin ve çalışanlarının hayatını kolaylaştırmak bakımından bundan daha faydalı bir şey olamazdı. Pek tabii belediye bu hizmeti İTÜ’ye kıyak olsun diye değil, görevi icabı, halka hizmet için yapmaktadır. Yetiştirdiği mühendislerle medar-ı iftiharımız olan İTÜ’nün, bir kurum olarak bu yapıma, mimari, teknik ve idari olarak her tür desteği vermesi gerekmez mi? Hayır, öyle olmuyor. İTÜ, belediyeye, bizim arazimizden metro istasyonu için size biraz yer veririz, ama buna karşılık siz de bize sekiz katlı bir bina inşa edersiniz diyor. Neyin karşılığı olarak sekiz katlı bina isteniyor anlamak mümkün değil. Bu haksız pazarlığın sonucunda kamu malı olan bir arazinin üzerinde yapılacak bir kamu hizmeti binası yani istasyon için belediye, İTÜ’ye rant aktarmayı kabulleniyor ve ortaya aşağıda anlatacağım feláket çıkıyor. Metro istasyonun, kısmen yolun üstüne yapılmasına, bu sebeple anayolun dönemeçteki bir şeridiyle yaya kaldırımın iptalinde karar veriliyor. Herhalde Büyükşehir Belediyesi de "bu ayıp İTÜ’ye yeter diye" bedavadan inşa etmeyi vaat ettiği 8 katlı binayı yol üstüne inşa edilecek istasyonun tepesine kondurmayı öneriyor. Teklif kabul görüyor ve inşaat başlıyor. Yaman Törüner, yazısını yazmadan önce Büyükşehir Belediyesi Kontrol Amiri Fahrettin Öner ve İTÜ Yapı İşleri Başkanı Hamit Dinibütün’le görüşmüş. Yukarıda yazdıklarım, yetkililerin cevapları da dikkate alan bir tespittir. Kimse bana ayrıntılı açıklama gönderme zahmetine katlanmasın. İstasyon binası orada lök gibi duruyor.

* * *

Hayatım boyunca "kamu"(amme), "devlet" ve "halk" kelimelerinin birbirine izafeten ne anlama geldiğini bulmaya çalıştım. Mesela kamu yararı ile halk yararı ayrı şeyler midir? "Menafi-i devlet" yani devlet menfaati, amme menfaatinden başka mıdır? Devlet menfaati ile halk menfaati çelişebilir mi? Devlet yararı denince, devletin kurumsal kişiliğinin yararı mı, yoksa devlet personelinin yararı mı kastedilir? Bir devlet üniversitesi olan İTÜ’nün arazisinden küçük bir parçanın metro istasyonu yapımı için belediyeye terk edilmesinin yaratacağı faydanın nihai lehtarı kimdir? Kamu mu, devlet mi, halk mı? İTÜ de Belediye de "kamu" değil midir? Belediyenin menfaati ile İTÜ’nün ve her ikisiyle halkın menfaati çelişir mi?

* * *

Geri kalmış ülkelerde iktisadi verimsizliğin iki temel sebebi vardır. Birincisi, kötü muhasebedir. Yani ne kár/zarar ölçümleri doğrudur, ne de bilánçolar gerçek durumu yansıtır. Bundan daha da kötüsü "alt küme çıkarının, üst küme çıkarına tercih" akılsızlığıdır. Bu gayri iktisadi davranışa "sub-optimization" denir. İTÜ metro istasyonu hikáyesinde ikisi de var.

Son Söz: Kamudan kamuya rant aktarılmaz.
Yazarın Tüm Yazıları