Paylaş
Belki de haklı. Çin ekonomisi her an krize girebilir. Ama benim aklıma şu soru takılıyor. Çin halkı tasarruf ettiği parasını bankaya yatırdığı için, şirketler bankadan borç alabilmiş. Şirketler borçlanmasa, bankaya yatan paralar ne olacak acaba? Herhalde paralar, devlet tahviline yatacak. O zamana da karşımıza Japonya örneği çıkıyor. Japon devleti, dünyanın, milli gelirine oranla en borçlu devleti. Onlar da devlet borcundan batacakmış. Zaten kredi dereceleri düşürülmüş. İşin ilginç yanı hem Çin’in hem de Japonya’nın trilyon dolarlar birikimli cari fazlası var. Yani bu ülkelerin halkları kendi şirketlerinden, kendi devletlerinden ve de başka ülkelerden alacaklılar. Halk tasarruf etmemiş olsaydı, dünya ekonomisinin başına bu borç krizi gelmeyecekti. Demek ki neymiş efendim? Avrupa’daki krizin sebebi başta Almanya olmak üzere bazı ülkelerin tutumlu olmasıymış. Buyurun! Bir tane de buradan yakın.
BİLANÇOYA BAĞLANMAMIŞ HESAP
Muhasebe disiplinin temelleri, bundan yaklaşık 500 yıl önce, Leonardo da Vinci’nin yakın arkadaşı Luca Pacioli tarafından atılmıştır. Pacioli bir din adamı olarak bilinse de o, tam bir “Rönesans Adamı” idi. Rönesans adamı, birçok alanda bilgi ve beceri sahibi olan kişi demektir. Nitekim Pacioli de dinin yanında ticaret, askerlik, matematik, tıp, sanat, müzik, hukuk ve lisan konularında doktora düzeyinde eğitim görmüşmüş. Pacioli, hesapları yanlışsız tutmak için her işlem için “iki kayıt” yapılması gerektiğini bulmuş. Muhasebede bu kayıtların birine “borç” diğerine “alacak” girdisi denir. He işlem iki kayıttan oluştuğuna göre mizan çekildiğinde borçla alacak toplamları birbirine eşit olacaktır. Değilse, mutlaka bir hata vardır. Ülkelerin ve devletlerin “aşırı borçları” yüzünden çıkan krizden bahsedenlerden bir ricam var. Bir de “alacaklıların dökümünü” çıkarsınlar. Bakalım, kimler kimlerden ne kadar alacaklıymış. Belki de çözüme buradan gidilebilir. “Ne kadar ekmek o kadar köfte” misali “ne kadar borç, o kadar alacak” olur değil mi?
TEK KUTUPLU MIKNATIS
Nasıl tek kutuplu mıknatıs olmazsa, fazla veren olmazsa, açık veren ülke de olmaz. Dünyanın en büyük ekonomisi ve güncel krize ilk giren ülke ABD’dir. Amerikalılar, yıllarca yeterince tasarruf etmedi. Bunun kanıtı da ülkenin 8 Trilyon doları aşan birikimli cari açıklarıdır. Ülkelerine bol para girince faizler düştü. Onlar da düşük faizle borçlanıp gayrimenkule yatırım yaptılar. Tabii emlak fiyatları balonu yarattılar. Hatırlamakta fayda var: Cari açığın, bir adı “dış açık” ise diğer adı da “tasarruf açığı”dır. Ben, “tasarruf açığına” bunun ayna simetriği olduğu için “harcama fazlası” diyorum. Çünkü tasarrufları zorla veya ikna yoluyla arttırmak gibi hayaller peşinde koşulmasın istiyorum. Faiz arttırmakla veya vergi koymakla halkın tasarrufu artmaz. Millet ve devlet harcamalarını kıssın, tasarruf kendiliğinden artar diyorum. Ama bu da yetmez. Bu süreçte cari fazla veren ülkelerin de fazlalarını azaltması gerekir.
Son söz: Borçlunun kemerini sıkma, alacaklının kemerini gevşet.
Paylaş