Paylaş
İzlediğim en heyecan verici koleksiyonlar, şüphesizgeçen hafta gerçekleşen Paris Moda Haftası’na aitti. Neden mi?
- BALENCIAGA modaevinin, Amerikalı tasarımcı Alexander Wang ile yollarını ayırmasıyla , Paris’in yeni ‘underground’ ve ‘cool’ gençliğinin gözdesi VETEMENTS in kreatif direktörü Demna Gvasali getirilmişti. Büyük heyecan yaratan bu transferin ilk defilesi bu sezon gerçekleşti. Paris’te bir gurup arkadaşın birleşerek çıkardığı marka, çok kısa sürede fenomen olmuştu. Dekonstruktif tasarımları ile sokak stilinin ve moda editörlerinin kısa sürede gözdesi haline gelen marka, 90’ların efsane markası Martin Margiela ekolünden gelmekte. Bu sebeple birçok kişinin adeta ’devrimci’ buldukları tasarımları Margiela’cılar için elbette çok tanıdık. İlk koleksiyonu ile cesur bir koleksiyona imza atan Demna Gvasalia, Balenciaga modaevinin mirası silüetleri günlük giyime ve sokağa taşıyan birleşimlerle sundu.
- Jonathan Anderson küllerinden dogurduğu marka LOEWE için harikalar yaratmaya devam ediyor. Brutalist mimarisi ile dikkat çeken UNESCO binasinda bir Giacometti heykelinin önünde gerçekleştirdiği defileyi izlerken, koleksiyonundaki referans zenginliği ve bunları çok başarılı bir şekilde harmanlaması ile Miuccia Prada’nin yeni jenerasyon versiyonu hissini zaman zaman uyandırdı. Defile müziği olarak ise yakın zamanda sigarayı bırakmak için gittiği hipnoz seansının konuşmalarını kullanmıştı.
- Hedi Slimane durdu durdu son koleksiyonu ile bombayı patlattı desek yeridir sanırım..SAINT LAURENT modaevinden bu sezon sonunda ayrılacağı nerdeyse kesinleşen tasarımcı, iki bölümde ve iki şehirde gerçekletirdiği defileler ile adeta bir retrospektif veda yaptı. İlk bölümünü yaşadığı ve tüm ilhamını aldığı Los Angeles’da gercekleştirdiği defilenin ikinci bölümünü, Yves Saint Laurent’in yenilenen salonunda ‘Couture’ bir şovla tamamladı. Helmut Newton, Guy Bourdin ve eski salon haute couture şovları referansları ile müziksiz ve sadece kıyafetlerin numaralarının anons edildiği ve modellerin topuklu ayakkabı sesleri eşliğinde gerçekleşen defile haftanın en büyük sürpriziydi. Bu arada henüz resmi açıklamalar olmasa da Hedi Slimane’in yerine Anthony Vaccarello’nun geçeceği, Slimane’in de Karl Lagerfeld’in tek varisi olarak gördüğü kisi olarak Chanel modaevinin başına geçeceği kulislerde epeyvce konuşulmaktaydı.
- MIU MIU defileleri Paris’in en son günü en son defile olarak şehiri terketmeye hazırlanan moda sektörünü hem müthiş bir zevk ve ilham içinde hem de koleksiyonun kavramsal boyutunu düşündürerek bitirir. Yine bambaşka, yine çok özgün, yine gelecekle geçmiş arasındaki o ‘şimdi’ noktasını bu kadar iyi yakalayan koleksiyon dahi tasarımcı Miuccia Prada için tüm salonun kopardığı alkış tufanı eşliğinde gerçekleşti. Defilenin ultra top modelli kadrosunda Adriana Lima, Lara Stone, Kendall Jenner, Gigi Hadid, Irina Shayk da vardı.
- Bu sezon dünyanın genel dijital yorgunluğuna bir tepki yansıması olarak da adlandırabileceğimiz bireysellik, kişiye özellik, el işçiliğine özlem ve geri dönüs CHANEL defilesinde de Karl Lagerfeld’in ‘front row only’ konsepti ile örtüşüyordu. Haute Couture atmosferinde sunduğu koleksiyon birbirinden farklı silüetler, tüvit takımlar, yandan fermuarlı etekler, spor giyim detaylarının birleştigi trençkotlar gibi saymakla bitmeyecek zenginlikte ve çeşitlilikte parçalardan oluşuyordu. İşte bu da yine belki de son dönemde moda literatürüne giren ‘wardrobe dressing’/ ‘gardrop giyimi’ yani bazı tasarımcıların koleksiyonlarını konsept üzerine değil de, güzel ürünler ve parçalar ortaya çıkarmak hedefiyle yapmalarını tanımlayan bu yeni kavrama bir atıftı.
- DIOR modaevi, John Galliano döneminden sonra markaya yepyeni bir görünüm kazandıran kreatif direktör Raf Simons’ın ayrılışı ile koleksiyonlarını tasarım ekibinin ellerine emanet etti. Geçtiğimiz ay ilk Couture koleksiyonunu , bu hafta da ilk Pret-a-Porter/hazır giyim koleksiyonunu sunan tasarım ekibi bakalım kalıcı olacak mi? Gucci’deki Alessandro Michele formülünün inanılmaz bir başarı ile sonuçlanması ile cesaretlenen moda gurupları star isimler yerine içerden yetişenlere şans vermeye başladı. Elbette Alessandro Michele çok özel ve nadir bir örnek oldu belki de ama Balenciaga’ya Vetements’in gelişi gibi yeni bir anlayış da yavaştan yerleşmekte. Koleksiyon, kısa paltolar, satış odaklı kokteyl elbiseler, yüksek belli ipek tek omuzlu yırtmaçlı elbiseler, vücüdu saran bir silüet ile risksiz, romantik ve feminen parçalardan oluşuyordu. Ve fakat elbet bütünde bir vizyon ve yenilik eksikliği hissediliyordu.
- HUSSEIN CHALAYAN gerçek bir sanatçı/yaratıcı olduğunu bu koleksiyonunda da elbet gösterdi. Kimeye benzemeyen akıl oyunlarını, düşünce süreçlerini, referanslarını ve kavramlarını müthiş bir şekilde evirip dönüştüren tasarımcı, tüm bunlara inanılmaz bir duygu yüklemeyi de başarıyor. Özellikle defilenin bir bölümünde çalan ‘Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım, Bu da gelir, Bu da geçer, Ağlama’ türküsü koleksiyondaki teknoloji teması ve insani duygular arasında bir çelişki yerine huzurlu bir uyum getirmişti.
Alarm mı yapıldı?
Her kış sezonunda yasandığı gibi özellikle New York’da -17yi bulan rekor derecedeki soğuk hava, Milano ve Paris’te sürekli yağan yağmurlar eşliğinde dünya moda endüstrisinin önde gelen isimleri defilelerden davetlere koşturdular. Trajik Paris katliamindan kısa bir süre sonra, bundan bir ay önce gerçekleşen Haute Couture moda haftasında şaşırtıçı derecede ‘olmayan’ güvenlik önlemleri bu hafta oldukça arttırılmıştı. Tüm defilelere girerken, çanta kontrol X-Ray cihazlarının yanı sıra metal dedektörler ile aranan davetliler Paris’in tarihi binaları önünde zaman zaman uzun kuyruklara yol açtı. Henüz bir ay önce Couture haftasında bu tip bir güvenlik önleminin olmaması, bu hafta için “özel bir alarm mı var” dedirtti tabii.
Paylaş