Paylaş
Bireyselliğin, emeğin ve işçiliğin, hayal kurabilme lüksünün ve tasarımcıların fantezi dünyalarının arenası olarak bilinen haute-couture ile hazırgiyim (pret-a-porter) arasındaki keskin ayrımlar artık yumuşadı. Yeni lüksün tanımı yapılırken hazır-giyim markalarının koleksiyonları, dijital çağın tüketim ve high-street dediğimiz Zara gibi markaların trendleri kopyalama hızıyla rekabet edebilmek için kumaş zenginliklerinde ve işçilikte neredeyse couture ile yarışır oldular. Ancak haute-couture koleksiyonlar birkaç prenses veya kırmızı halıda ünlü giydirmenin dışında, ticari katkı sağlamaktan çok markanın imajını yükseltmek için ve bu sayede de yan ürünleri sattırabilmek için markaların çok önem verdikleri koleksiyonlar oldu.
Peki Türkler ne yaptı?
Dilek Hanif Couture koleksiyonunun siluetleri ve detayları, romantik bir dönem havası ve Stephen Burrows’un 80’ler disko dönemi tasarım detaylarından alınan referanslarla zenginleştirilmişti. Bu sene Elle Style Awards’da en iyi tasarımcı ödülünü alan Serkan Cura ise korseli formlar, metalik kumaşlar, kuş tüyleriyle heykelsi ve avangard siluetlerden oluşan koleksiyonunu sundu.
Dört couture trendi
Yüzbinlerce dolarlık couture kıyafetlerin altına giyilen sneaker veya sandaletler...
Dövme desenleri ve işlemeleri...
Hayvan figürlerinin yanında özellikle kelebek motifi...
20’ler ve 60’lardaki umarsız, özgür ruh...
Başarılı ‘ilk’ler: Schiaperelli ve Vionnet
20’lerin ikonik tasarımcısı, Coco Chanel’in o dönemki en büyük rakibi Elsa Schiaperelli’nin 50’lerde kapanan ve adını taşıyan modaevi yıllar sonra tekrar hayat buldu. Tasarımcı Marco Zanini ilk koleksiyonunu Paris Couture Haftası’nda sundu. Ön sırada Carla Bruni Sarkozy, Jean Paul Gaultier, Ines de la Fressange gibi isimler destek vermek için hazır bulundu. Yine 20’lerin kadın bedeni ve modasına bambaşka bir bakış açısı ve teknik getiren modacısı Madame Vionnet’nin modaevi Vionnet, Hüseyin Çağlayan ile semi-couture bir koleksiyon sundu. Çağlayan’ın modaya kavramsal yaklaşımıyla hayat bulan koleksiyon endüstriyel, mimari ve grafik hatlara sahipti.
Favori iki marka: Chanel ve Valentino
Karl Lagerfeld her seferinde referanslarını öyle ustalıkla harmanlıyor ki her seferinde, en genç tasarımcıdan bile daha modern kalıyor. Haute-couture koleksiyonu için başka bir gezegende olabilecek buzdan bir set tasarlamış, adını da ‘Cambon Club’ koymuş. Ünlü Fransız müzisyen Sebastien Tellier ve orkestrasının canlı performansıyla eşlik ettiği defilenin açılışını couture haftasında başka hiçbir defileye çıkmayan Cara Delevigne yaptı. Modeller merdivenlerden atlaya zıplaya, umarsız bir tavırla kıyafetleri sergilediler. Özgür bir ruhla, adeta dans ederek! Couture klişesini ve ağırlığını kıransa kombinlenen spor ayakkabılar oldu, ortaya genç ve dinamik bir koleksiyon çıktı.
Valentino defilesiyse nefes kesiciydi. Tasarımcılar Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli, Valentino Garavani’nin tasarım kodlarını daha da öteye taşıyıp günümüz modernliğine adapte edebildiler. Aslanlar, kaplanlar, yılanlar, kelebekler, tüylü bolerolar... Podyumdaki tüm modeller, referans alınan İtalyan tarihi operalarının birer karakteri gibiydi. Opera köstümlerinin kalıplı, sert dokularına tamamen tezat akışkan, hafif, şiir gibi bir koleksiyondu.
İyi çıkış yapan: Maison Martin Margiela
Markanın isim sahibi/kurucusu/tasarımcısı Martin Margiela işin başından ayrıldığından beri marka epey bir sallantıdaydı. O avangard ve kavramsal duruşu, ticari başarıyla harmanlamak herkesin harcı değildi elbet. Nihayet markanın isimsiz tasarım ekibi Artisanal couture koleksiyonuyla o özlenen ruhun yakalanabileceğini göstermiş oldu.
Pragmatistler: Viktor&Rolf
İlk kez geçen sezon sundukları koleksiyonları bu sene yeni parfüm lansmanlarıyla birleştirdi. Ticari başarısı en yüksek parfümleri ‘Flower Bomb’dan sonra gelen ikinci parfüm ‘Bonbon’ koleksiyon eşliğinde tanıtıldı. Hollanda Devlet Balesi’nin balerinleri tarafından dramatik bir performansla sunulan koleksiyonun tamamı lateks malzemeden üretilmişti.
Bir Ümit Benan defilesinden...
Protesto, Luther King ve A$AP ROCKY
Paris Erkek Moda Haftası’nda Ümit Benan, defilesinin sonunda podyuma ırkçılık karşıtı bir pankartla koşarak çıktı, tavrını kendi enerjisiyle yansıttı. Koleksiyon, Amerikan beyzbol liginde ırkçılıkla mücadele ederek kendini kabul ettiren ilk Afro Amerikan beyzbol oyuncusu Jackie Robinson’dan ilham alınarak yapılmıştı. Defilenin ilk bölümü, Martin Luther King’in efsane ‘I Have a Dream’ konuşmasının tersten çalınarak derin ve yoğun bir etki bırakmasıyla başladı, dönemi temsil eden fedora şapkalar, 40’lar siluetleri, lüks spor giyim kodlarıyla devam etti. Ertesi gün son dönemin en cool rapçilerinden A$AP ROCKY, Ümit’in showroom’una gelerek defile koleksiyonundan giyinmek ve tebriklerini sunmak istedi. Koleksiyondan çok etkilenmişti. Hepimiz koleksiyonun ruhunu çok iyi taşıyacağından emin şekilde ona parçalar seçtik.
Paylaş