Yükselen meslek: Güzellik

Her kuşağın meslek seçiminde tercihlerin yöneldiği belli bir eğilim vardır.

Misal, Demirel, Erbakan gibi siyasetçilerimizin de mensubu olduğu kuşağın zeki çocuklarının hemen hepsi mühendislik mezunudur. Zira, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında, barajıyla, demiryoluyla, köprüsüyle bir ülke inşa edebilmek için en çok mühendise ihtiyaç duyulduğundan, devlet parlak beyinleri bu mesleğe yönlendirmiştir.

Bir dönem Mülkiye gözde okuldu; bir dönem tıp, bir dönem mimarlık... Bizim jenerasyonun çoğunluğunun ideali İşletme ve İktisat fakülteleriydi... Nitekim ardı ardına kapanan bankalar yüzünden şimdilerde boşta gezen nice sayısal dehası da benim yaşlarımdadır...

Bir süredir de, farkındaysanız kolej sınavlarının yerini futbol kulüplerinin taban kadro seçmeleri, ÖSYS'nin yerini ise güzellik yarışmaları almış vaziyette...

Çok değil, bundan 10-15 yıl önce topçuya kız verilmezken; neon ışıklarının parıltısına kapılan kızlar, bu piyasaya girebilmek için evden kaçmak zorunda kalırken, bir de şimdi seyreyleyin álemi...

Artık ana-babalar, ÖSYS kapılarında değil, spor kulübü tesislerinde ya da güzellik yarışmalarının düzenlendiği otellerin lobilerinde bekleşiyor heyecanla... Geçtiğimiz hafta Miss Turkey 2003 Güzellik Yarışması'nın adayları, Swissotel'de yapılan bir seçimle belirlendi. Yurtiçi ve yurtdışından başvuran 1200 katılımcıdan ancak 22'si finalist olmaya hak kazanabildi. Konuyla ilgili haberler, yarışmaya katılan kızların endamından çok, dışarıda bekleyen annelerin sabırsızlığından ve heyecanından dem vuruyordu: ‘‘Kızlarının bir an önce şöhrete kavuşmasını arzulayan annelerin bazıları bayıldı; bazıları, kızları elendiği için hüngür hüngür ağladı. Molped reklamıyla tanınan Yasemin Ergene'nin anneannesi, torununun finale kaldığını öğrenince; 'O benim prensesim, o benim birtanem,' diyerek sevinç gözyaşlarına boğuldu.’’

Eh, memleketin bilumum haber spikeri, tiyatro oyuncusu, gazetecisi ve sairesi mankenler arasından seçilince olup olacağı da budur. Gelin görün ki güzellik yarışmalarında kızlara; ‘‘Bakalım kafası güzel göründüğü kadar iyi de basıyor mu?’’ soruları sorulmuyor mu, bende film o noktada kopuyor.

Size ne kardeşim? Ne yapacaksınız? Açık kalp ameliyatı mı yaptıracaksınız kıza? Gemi maketi mi çizdireceksiniz? Köprü mü inşa ettireceksiniz? Logaritma problemi mi çözdüreceksiniz? Altı üstü, dünya barışı üzerine yuvarlak bir cümle sarf edecek, sonra da bir futbolcuyla flört edip mutlu bir izdivaç yapacak. Sanki yarışmanın en güzel kızının gerzek çıkması halinde kraliçeliği iptal mi edilecek? Türkçe konuşmaktan aciz Azra Akın'ı Türkiye Güzeli seçen jüri uzaydan mı gelmişti? Size ne? Bize ne? Bırakınız ana-babalar, ‘‘Kızımız ne iş yapar?’’ sorusuna göğüslerini gere gere cevap versinler: ‘‘Güzeldir...’’


A la Turca nameler

Hani kendimi tutmasam, paranoyaya teslim olacağım; şu melun yarışmanın, yani Eurovision'un, dirlik ve düzenimizi bozmayı hedefleyen dış mihrakların elinden çıkma bir kumpas olduğuna hükmedeceğim. AB, hatta Kıbrıs meselesinin bile tarih boyunca bu denli gevişi getirilmiş midir, şüpheliyim. Ahir ömrümüzde, ikinciliği elde ettiğimizi görmek de nasip olmuş, nihayet 30 yıllık kompleksimizi aşmışızdır diye umuyorduk ama nerdeee... Bu yıl da Sertab Erener'in Everyway That I Can adlı parçasının İngilizce sözleri memleket çapında infiale yol açtı. Öyle ki tartışma TBMM gündemine bile girdi. Halbuki İngilizce sözlerin Vatan-Millet-Sakarya söylemiyle ters düştüğünü düşünenler, tanıtım klibini izleyip içlerini rahatlatabilirler. Padişahı tekeline almak isteyen hırslı bir cariyenin öyküsünü aktaran klip, öyle oryantal bir hava taşıyor ki, Erener, Bronx aksanıyla rap bile söylese, mevzunun buram buram baharat koktuğu aşikar...


Bana beni gerek beni

Geçen gün gülmekten koltuktan düşmemi sağladı ya, Allah da Esra Ceyhan'a sevinç gözyaşları döktürsün... (‘‘Allah da onu güldürsün’’ derdim ama biliyorsunuz Ceyhan, her türlü içli köfte hissiyatını, göz pınarlarından süzülen inci taneleriyle ifade etmeyi yeğleyen, hassas bir hanımefendi!) Marlon Brando şöhret müessesesini tanımlarken şöyle der: ‘‘Star, kendisinden söz ettiğiniz sürece, sizi can kulağıyla dinleyen kişidir.’’ Başka yönlerini bilemem ama programına telefonla katılan seyircilerin kendisini metheden sözlerini öylesine huşu içinde dinliyor ki, bu anlamda Esra Ceyhan'ın A'dan Z'ye komple bir yıldız olduğu muhakkak. Nitekim ‘‘hiper samimi’’ sureti ile Aktüel'in son sayısına kapak olan Bayan Samimiyet, geçtiğimiz hafta derginin Genel Yayın Yönetmeni Mehveş Evin ile Kreatif Direktörü Serhat Gürpınar'ı programa davet etmiş, tabiri caizse, yine kendini ağırlıyordu: ‘‘Beni kapak yapmak nereden aklınıza geldi? Eeee, Serhat Bey, benimle çalışmak nasıl bir duygu?’’


Kahretsin şahaneyim!

Reklamcı Alinur Velidedeoğlu'nun Dolmabahçe Kültür Merkezi'ndeki kavramsal enstalasyonu AlinurV/Article, kimilerine göre, ihtiva ettiği mesaj kaygılı eserlerden ziyade ‘‘sanatçının hormonlu egosu’’nu sergilemesi açısından ilginçti. Satış kaygısı bulunmadığı için beher parçaya bir milyon dolar fiyat biçen Velidedeoğlu'nun açılışta yaptığı konuşmayı duymuşsunuzdur: ‘‘Hayatım boyunca hep yeninin peşinde koştum. Üzgünüm, bu benim işte... Resimlerime kaç boyutlu diye bakmayın. Benim pergelim kare, cetvelim daire çizer. Sorry... Alışılmışı tekrar edemem.’’ Velidedeoğlu, bu megalomanik belagatın yeterli olmadığını düşünmüş olacak ki, sergide dağıtılan klasörlerden çıkan Sorry başlıklı kısa ‘‘article’’da eşi menendi bulunmaz şahsiyetinin altını bir kez daha çiziyordu: ‘‘Aynı şeylere bakıyor, aynı şeyleri görüyor olabiliriz. Ama benim kırmızım daha mavi, benim suyum daha kuru, benim buzum daha sıcak. Sorry...’’ Biz narsisiste bakınca narsisist gören sıradan insan tayfasından olduğumuz için; ‘‘Wow ve de oh mon dieu!’’ diyesimiz geldi; ‘‘You're forgiven, ama bir daha yapma Petite Picasso!’’


Halktan biri

Doğuş'un hazımsızlıktan midesini yıkatması yakındır. ‘‘Bir Doğuş’’ adlı otobiyografisinin ilk baskısı tükenen şimal yıldızımız, ha bire hayranlarının gözüne soktuğu çileli hayatı süren o değilmiş gibi, Yüz Yüze'de şu cümleleri kurabiliyordu: ‘‘Halktan kopmuş biri değilim. Ara sıra normal vatandaş gibi yaşamak istiyorum. Geçen gün bir inşaatta taş kaldırdım mesela; yardım ettim oradakilere... Yolda arabamı durdurdum, minibüse bindim.’’ Sanki normal bir vatandaş, yolda arabasını durdurup minibüse binermiş, inşaatlara dalıp, amelelerle birlikte taş taşırmış gibi... Sanki normal bir insan, bunları yapması halinde, TV'ye çıkıp havasını atarmış gibi...
Yazarın Tüm Yazıları