Tam olarak derdi nedir bilemiyorum ama -daha doğrusu bir tahminim var da dile getirmek adab-ı muaşerete uymaz- Erman Toroğlu'nun kadınların rahim yoluyla ilgili ciddi bir meselesi olduğu muhakkak...
Muhtelif kadın derneklerini ayağa kaldıran yazısında ne dediği cümlemizin málûmu: ‘‘Bakirelik yalnız bayanda mı olur? Mesela hakemin bakiresi olmaz mı? Yani bozulmamış bir hakem?’’ (Hakikaten merak ediyorsa, cevaplayalım: Hayır efendim, olmaz. Erkeğin ‘‘bozulmamış’’ına bakir derler... Ancak kızlar bakire olur ki onlara da ‘‘bozulduklarında’’ kadın denir, ‘‘bağyan’’ değil!) Bu şahane ifadesi, bana Nuriye Akman'ın Toroğlu'yla yaptığı eski bir röportajı hatırlattı. Orada da benzer bir ‘‘bozulma’’ mevzuu dönüyordu:
N.A.: Neden bu kadar karıştırmayı seviyorsunuz?
E.T.: Başkaları da biliyor benim kadar ama söylemiyorlar; çünkü hamileler. Onların bir kısmı Futbol Federasyonu'ndan hamile, bir kısmı gazetelerden hamile, bir kısmı kulüplerden hamile, bir kısmı da işten dolayı hamile...
N.A.: Sizi kimse iğfal etmedi mi yani?
E.T.: Ben hamile değilim. Belki ticaretle uğraştım ondan. Şu anda devletle de iş yapmıyorum.
Toroğlu gibi bir errrkeğin, erkeklere dair söylemi ne hikmetse -ya da tipik olarak mı deseydik- tamamen dişilerin cinselliği üzerine kurulu. Gebelik, kadınlık gibi şeyleri hakaretamiz bir şekilde, bu derece sık diline dolayarak, bir taşla iki kuş vurmaya, hem söz konusu adamları, hem de topyekûn kadın cinsini aşağılamaya mı çalışıyor, yoksa esas olarak bir sonraki hayatında -ya da belki bunda?- kadın olmak mı istiyor, anlayan beri gelsin... Freud hayatta olsaydı ve Toroğlu'yu tanısaydı, penis kıskançlığının (penis envy) yanı sıra yeni bir terim geliştirebilirdi belki: Vajina kıskançlığı...
Kendin pişir kendin ye
Eski dansöz, yeni yazar Sibel Gökçe'nin yemeyip içmeyip -pardon yiyerek ve içerek- TÜYAP Kitap Fuarı'na yetiştirdiği dördüncü edebi eseri ‘‘Erkekleri Pişirme Yöntemleri’’ gündeme bir manav tezgahı dolusu domates, biber, patlıcan ve hıyar düşmesini sağlamış bulunuyor. Ne denir, eline sağlık; ayrıca afiyet olsun... Erkekleri ‘‘çorbalık, balık, kabuklu ve kabuksuzlar, etler, garnitürler, hamur işleri ve tatlılar’’ şeklinde kategorize eden Gökçe, ‘‘salata’’ türlerine benzettiği şöhretli isimlerin bir kısmıyla birlikte olduğunu ifade etmekten de geri kalmıyor: ‘‘Yeterince tok, doygun bir kadınım. Kitabımda bahsi geçen erkek türlerinin hepsini yedim.’’ Özcan Deniz ile birlikte olmuş, diğer ünlülerle ise: ‘‘Ayaküstü belki öpüşmüşüzdür, belki çimdiklemiştir beni.’’ Gökçe, kitabını ‘‘dokunduracak, kızdıracak, bazılarını da kaşındıracak’’ bir ‘‘eser’’ olarak tanımlıyor. Yemin etse başı ağrımaz. Benim mesela, fena hálde uyuzumu kaşındırdı... Kaşına kaşına bünyeye ilham geldi, Sibel Gökçe isminde yeni bir salata tarifi buldum. Gökçe tarifi beğenirse, 20-30 baskı yapacağı şimdiden belli olan kitabının ileriki genişletilmiş edisyonlarında kullanmayı düşünebilir belki: ‘‘Geniş bir tabağın içine bolca salatalık turşusu konulur . Üzerine bir demet medya maydanozu kıyılır. Bir miktar keçiboynuzu eklendikten sonra, karışımın üzerine eski kaşar rendelenir. Son olarak bolca zeytinyağı ve keskin sirke dökülür. Pek yenilir yutulur bir halt olmadığı için, ekmekle servis edilmesinde fayda vardır.’’