Sevgili günlük

Benim bildiğim, hırsız olmamak, bir erdem değildir. Olması gerekendir. Ama nedir? Bizde hükümranlığı sürecinde Karun’la aşık atmayan lider, marjinal sayılıyor.

Ayıptır söylemesi demeyeceğim; senle aramızda ayıbın yolları kayıp; birkaç gün önce, revirde, makattan kolum kadar bir iğne yedim. Bir gece evvelinde yatakta, istifrağ ederek uyandım. Sabaha kadar da safrada ne varsa şehrin kanalizasyon sistemine kattım. Kalkıp işe geldiğimde de 30 saniyede filan bir yoklayan, şok dalgası gibi delip geçen mide spazmlarıyla eğilip büküldüm.

Ağzıma hiçbir şey süremedim, ilaç almak için gırtlağıma iki lokma tıkmaya kalksam direkt ilaçla birlikte çıkarıyordum zira. Her iki bacağımın da kaval kemikleri, sanki iki ayrı yönden çekiliyordu. Yürümekte güçlük çektim.

Anlamak mümkün değil. Tahliller yaptırıyorum, bilmem ne... Hepsinde de camız gibi çıkıyorum. Fakat tüm hayatımda bu kadar sık hasta düştüğüm bir yılı da hatırlamıyorum.

"Virütik háller" dedi doktor. Memleket ahvaline yorma taraftarıyım naçizane...

Okkkadar isterdim ki, şöyle Bridget Jones’unki kıvamında bir günlük olabilseydin de "Ah tatlım, bugün Mark Darcy’e böyle göz süzdüm, yarın da Daniel Cleaver’la şöyle flört edicem" falan tadında bir şeyler karalayabilseydik.

Neylersin ki bizim gündemimiz çipil gözlü Baykal’cılardan, fındık bıyıklı AKP’lilerden, ne dediğini anlamak için konuşurken altyazı geçilmesi isabetli olacak, hoş, ruh sağlığı açısından ne dediğini anlamamamız daha da isabetli sayılabilecek Vali Muammer Güler’den, posss bıyık-kara Ray Ban’li ’karizma amca’ Celalettin Cerrah’lardan ibaret...

SEVİLMEDİĞİNİ BİLİRDİM AMA...

Sabahtan beri outlook-express Baykal ile ilgili e-postalardan yıkılıyor. Bununla birlikte sayısız telefon da geldi.

Baykal’ın sevilmediğini bilirdim de bu kadarını tahmin etmezmişim. Gelen mesajların yüzde 99’u lafı; "N’olur seçime kadar her gün sırf bunu yazın" şeklinde bağlıyor. Kalan yüzde 1’i de, "Tamam biz de Baykal’a kılız ama rejim tehlikede; zaman birleşme zamanı; insanları boş oy kullanmaya teşvik etmeyin" diyor... Ha, bir de o yüzde 1’in yüzde 0.5’ilk bölümü var ki, Deniz Baykal’ın en azından bir yolsuzluğu, hırsızlığı olmadığını hatırlatıyor.

Henüz delirmediysem şayet, illá ki yakınlarda delireceğim... Şu hayatta hep ehven-i şere mahkûm olmak zorunda mıyız biz?

Benim bildiğim, hırsız olmamak, bir erdem değildir. Olması gerekendir. Ama nedir? Bizde hükümranlığı sürecinde Karun’la aşık atmayan lider, marjinal sayılıyor.

Ah be günlükçüm; bir kere de akım diyeyim de bir kısım okur kakam dedim gibilerinden algılamasın; o günleri görmek nasip olacak mıdır dersin?

Bir okur; "Kendiniz için kullandığınız ’Deniz Baykal sosyal demokratsa ben de albino bir zenciyim’ lafınız çok ilginç geldi; melez misiniz?" diye sormuş; hesap et yani...

Kimseyi boş oy kullanmaya teşvik ettiğimiz falan yok maazallah. Bilakis, solun, Deniz Baykal’sız bir şekilde, birçoklarının üzerinde hemfikir olabileceği bir ismin, meselá son derece düzgün bir şahsiyet olan Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in liderliğinde birleşebileceğine dair, bir mucizeyi şiddetle umarcasına ümitlerim var.

Ben boş oy kullanın demedim ki günlükçüm; meselá 13 Mayıs’ta İzmir’de vuku bulacak Cumhuriyet Mitingi’nde, meydanları dolduracak insanların, AKP’yi protesto ederken aynı zamanda Baykal’ı da CHP’nin, cumhuriyetin, memleketin selámeti adına istifaya davet etmesini önerdim.

Ha, diyeceksin ki Baykal da sizi bekliyordu, evine dönmek için; o da ayrı... Muhtemelen ve maalesef mıhhh gibi kurulduğu yerden bir milim kıpırdamayacak, müzmin muhalefetin sefasını sürmeye devam edecektir.

Zira cümleten malumumuz olduğu üzre, kendilerinin iktidar olmak gibi bir derdi de yok. İktidar olup n’apacak ki; o zaman laf yerine iş de üretmesi lázım... Eh, ona da ne heves ne de niyeti olduğunu hiiiç sanmıyorum.

ÖYLE BİR 1 MAYIS Kİ

Memleket, benzetmek gibi olmasın ama hani 1977’den beri yaşanmış en korkunç 1 Mayıs’ı yaşadı. Böylesi eşi menendi bulunmaz bir kepazelikle ilgili güya solun neferi Deniz Baykal ağzını açıp iki kelime laf etti mi? Etmedi.

Öyle bir 1 Mayıs yaşadık ki iki gözüm günlükçüm; kafelerde oturup uslu uslu yemeğini yiyen insanlar tokatlandı polis tarafından; yerlerde sürüklenen gençler, copla mopla bile değil, makineli tüfek kabzasıyla dövüldü; yaşlısı genci, eylemle ilgisi olanı olmayanı, biber gazına maruz kaldı.

O sırada kahvenin birinin önünde oturmak gibi bir ’suç’u olan 75 yaşındaki İbrahim Sevindik, gazdan etkilenerek fenalaştı. Oğlu tarafından Taksim İlkyardım’a, yolların kapalı olması nedeniyle maalesef geç ulaştırılabildi. Sevindik’in kalbi durdu, müdahaleyle hayata döndürüldü. Ancak yorgun ve yaşlı bünyesi, bu hırpalanmayı en fazla 36 saat kaldırabildi ve Sevindik, hastanede hayatını kaybetti. Oğlu şimdi, dava açmaya hazırlanıyor.

Bununla birlikte, 1 Mayıs günü haber yapmaları yasaklanan ve polis tarafından tartaklanan gazeteciler de geçtiğimiz gün bir yürüyüş düzenleyip sorumluları istifaya çağırdılar.

Ah be güzelim günlükçüm, hayat bayram olurdu, öyle çağırınca gelseydi bunlar...

VERDİMSE BEN VERDİM

Neymiş; güvenlik önlemi alınıyor. Oturup karı-koca salatasını yiyen vatandaşların suratına Osmanlı tokadı, cop mop indirmek suretiyle...

Güler gazetecilerin ziyareti sırasında; "1 Mayıs sonrası çeşitli sorunları biz de tespit ettik. Bununla ilgili en kısa sürede çalışma yaparak sorumluları cezalandıracağız" şeklinde bir cümle, lütfedip kurmuş nihayet...

Pardon da?.. 1 Mayıs günü, NTV’de Oğuz Haksever’in karşısına geçip bir yandan Haksever’e nasıl sorular sorması gerektiği konusunda diskur çekerken bir yandan da gef gef gerinerek "Emri ben verdim" demiyor muydu kendileri? Verdimse ben verdim tavrına ne oldu bir anda abi?

Nitekim, Cumhuriyet muhabiri Alper Turgut da Güler’e; "Sizin hakkınızda da suç duyurusunda bulundum. Umarım İçişleri Bakanı yargılanmanız için gerekli izni verir" demiş.

Otur ağla yani. Abdülkadir Aksu, ’güvenilir’ merci...

Görüşmenin sonunda gazeteciler topluca İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve Beyoğlu Emniyet Müdürü Tuğrul Tek hakkında suç duyurusunda bulunmak üzere İstanbul Adliyesi’ne gitmişler.

Göreceğiz bakalım, ne mene bir sonuç çıkacak...

Aaah be günlükçüm; senin bu Polyanna’nın kalbi kadar beyaz sayfalarında (!) derdimizin aşk meşk olacağı günleri görmek ne zaman nasip olacak???
Yazarın Tüm Yazıları