Sevgili günlük

Çok şahane bir şekilde hasta oldum yine. Olan biten hadiselerden dalağımız yeterince şişmemişti ya; bademcikler de ona eşlik etmeye karar verdi.

Dün akşam eve gidip televizyonun başına çöktüm. Hırsız Polis’i izledikten sonra 32. Gün’ü beklemeye koyuldum. Zira dizi boyunca ekranın altından geçen bantta, 32. Gün ekibinin çuvaldızı kendine batırmaya soyunduğunu, medyada çalışan kadınların hakkının yenilip yenilmediğini tartışmak gibi bir cesaret sergilemeye karar verdiklerini duyuruyorlardı.

Program başladı ki ne görelim: Günün harlı gündem maddesi olduğu için, Ali Bayramoğlu, Sinan Aygün ve Hırat Dink ile birlikte, tarihin Nobel Ödülü aldığına bin pişman olan ilk edebiyatçısı kılmadan şurdan şuraya bırakılmayacağından adım gibi emin olduğum Orhan Pamuk’u ameliyat masasına yatırmaya karar vermişler önce...

Ali Bayramoğlu’nun her şeyin tartışılması gerektiğine; tartışılamadığı için, tarihle hesaplaşılmadığı, birçok konuya tabu diye girilmediği için Türkiye’nin boka sardırdığına dair sözlerine; Sinan Aygün’ün "Aman canım, bin yıl geçmiş, ne gerek var? Tartışacaz da n’olacak?" gibi, akıllara ziyan "karşılık"lar vermesine baktım ööö’le. Tartışsak mı tartışmasak mı tartışması bittikten sonra, saat 2’ye doğru sıra "hanımlar"a gelebildi.

Bil bakalım? Mehmet Ali Birand; Vivet Kanetti, Mutlu Tönbekici, Elif Aktuğ, Elif Çakır’dan mürekkep kadın gazeteciler ekibinin yanı sıra bir de Hakkı Devrim’i çağırmış.

32. Gün ekibi üşenmemiş, gazetelerin künyelerindeki kadınları ve erkekleri saymış. 190 küsur erkeğe karşılık, 20 küsur kadın. Niye böyledir diye tartışılmaya başlandı.

MAAŞINIZ DÜŞÜK MÜ?

Vivet, meselenin ekonomik olduğunu, erkeklerin yöneticilik pastasından kadınlara bir şeyler koklatmama gayreti içinde olduğunu söylüyor meselá.

Mehmet Ali Birand, bunun üzerine, dekoder vazifesi üstlenip, Hakkı Devrim’e Vivet’in esasında ne demek istediğini anlatıyor. Hakkı Devrim de, "Ben bilmiyorum, a-a, kadınlar daha düşük mü maaş alıyorlar? Sizin maaşınız düşük mü meselá? Vallahi ben bilmem ne gazetesinde çalışırken, bir kadın vardı, hepimizden çok maaş alırdı. Onu da istifa tehdidiyle almıştı gerçi ama sonra züppelik etti, mesleği bıraktı gitti" mealinde cümleler kuruyor.

Mutlu, kadınları "light" ve hafif yazılar yazmaya erkek yöneticilerin yönlendirdiğini söylüyor.

Ağzını açıp iki kelime eleştiri getirmeye kalkıyor.

Bunun üzerine Hakkı Devrim, karşısındakinin bir meslektaşı olduğunu filan hiç umursamadan, tek kaşını havaya dikip; "Bak güzelim" diye lafa girip Mutlu’ya diskur çekiyor. (Bunun üzerine Birand, Devrim’i; "güzelim" faslı konusunda "lütfen ama"ladı da bu sayede Hakkı Devrim’in erkek meslektaşlarına da kimi zaman "sevgilim" diye hitap ettiğini öğrendik.)

Tempo dergisinde yazan Elif Çakır, türban taktığı için kendisine ulusal medyada yer veriliyor olmasına dair düşüncelerden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Vaktiyle Yeni Şafak gazetesinde de çalışmış olan, şimdilerde Akşam’da yazan Elif Aktuğ da seksi meksi de konu eden ironik aşüfte kadın yazıları yazıyor olmasının 15 yıllık muhabirlik deneyimi olan İletişim Fakültesi mezunu olmasının önüne geçmesinden...

SABAHA KARŞI SON SÖZLER

Bil bakalım günlükçüm; konu nasıl kapandı? Mehmet Ali Birand, son ve en bi’ tabu konu olarak "taciz" meselesini masaya yatırdı. Mutlu, şahsen tacize uğramadığını ama her gazetenin kadrolu bir tacizcisi olduğunu, herkesin de bunu bildiğini, kendisinin tercihen onun bulunduğu kata uğramadığını söyledi.

Veee: Saat 4’e yaklaşmaktayken Mehmet Ali Birand’ın "büyük bir alicenaplıkla" "Bunların da bir yerde konuşulması lázım" diye kapattığı, banttan yayınlanan programda, hadiseyi, gördünüz mü, istemeyen tacize uğramayabiliyor, her şey kadının elinde, kadın kuyruk sallamasa, erkek köpek havlamaz tonunda bağladı!!!

Saat olmuş bilmem kaç... Saç diplerim, diş etlerim bile ağrıyor ama sinirden bünyeyi adrenalin basmış. Uyku yine hakgetire... Kral TV’ye geldim. Klip mlip yok. Sahur programı gibi bir şey var. Daha önce de rastlamış olduğum "edepli çocuk" edalarıyla konuklarından habire feyzler meyzler alan adamın programının konukları, eskiden "laçka" türküler söylemiş olduğu için nedamet getiren ve şimdilerde mümin ve milliyetçi olup doğru yolu bulduğunu iddia eden İsmail Türüt ile o konuşurken habire gözlerini deviriyor oluşunu "Ulan biz bizim davaya böyle tipleri niye kabul ediyoruz" şeklinde hayıflanıyor olmasına yorduğum Ömer Lütfü Mete... Belki Sedat Peker de hapishaneden telefonla canlı yayına bağlanır merakıyla bir süre izledim ama muhabbet beni aştı.

YERİMDEN KIMILDATAMADI

Ve fekat, hálá uyku gelemedi bedene? N’apmalı?

Sonunda dayanamadım. Vazo ebadında bir bardağa iki Tylolhot’ı boca ettim.

Canımcım günlükçüm, bugün gözümü açtım ki ne göreyim? Cuma günleri temizliğe gelen Leyla, burnumun dibini Vileda’lıyor. Kanepede sızmışım. Sonra uyurken her zaman olduğu gibi yine yere düşmüşüm. Genelde bu gibi durumlarda yere düşünce uyanır, yatağa yollanır, orda zıbarırım. Fakat parasetamol cini kaçmış içime. O sırada uyanmadığım gibi, Leyla’nın uyandırma çabaları da fayda etmemiş. Burnumun dibinde elektrik süpürgesi çalıştırmış, onu yapmış, bunu yapmış... Neticede pes etmiş ve üzerimi örtmüş. Ben yerde, orta sehpası, kitaplık benzeri demirbaş ekibinin bir üyesi olarak mal gibi duruyorum; Leyla etrafımdan evi temizliyor. Hatta kanepeyi meselá, kaldırıp altını siliyor; beni yerimden kımıldatamıyor.

Validenin tabiriyle "Yatmayı bilmez, kalkmayı hiç bilmez" tarihçemde, yeni bir ilke imza attım. Kendimle gurur duyuyorum.

Ya, bu arada... Günlük be; sana ne sorucam... Hani kendi varoluşuyla meselesini hálledememiş herkes kapağı atıp kendi yerine düşündüğünü zannettiği için biat edeceği bir şeyhin, hocanın, gurunun filan şey ettirdiği bir tarikat arıyor, aklı yeten kurnaz da kendi tarikatını kuruyor ya... "Yedi uyuyanların tek bedende hortlamış háliyim ben" iddiasıyla kendime bir cemaat yapsam diyorum?

Ne? Göğüsleri aldırıp bir de penis taktırmazsam ekmek çıkmaz mı diyorsun? Selülozun cinsiyeti oluyor muydu; sen de mi erkek çıktın lan günlük! Esefle kınıyorum...
Yazarın Tüm Yazıları