Geçtiğimiz haftanın haberiydi: Time dergisi, kapağını ‘mutluluk’a ayırmış.
Zira neymiş? Mutluluğun yüzde 50 oranında genlere bağlı olduğu ortaya çıkmış.
Arada bir çıkar öyle, şu-bu-o’nun da genlere bağlı olduğu ortaya...
Gen haritası çözüldüğünden beri olayımız bu biliyorsunuz. İnsana dair olan biten ne varsa genetik.Yakında Reha Muhtar’a, Semra’anım’a filan bile akıl erdirmemiz mümkün olacak inşallah; tıp teee oralara kadar ilerledi.
Malûmunuz, ‘Parayla saadet olmaz’, yüzyıllardan beri söylenegelen bir deyiştir. Ama bugüne dek, naif bir kocakarı muhabbeti olarak algılanmaktan kurtulabilmiş, ciddiye alınabilmiş midir?
N’ayır...
Öyle olsaydı, 60’larda ‘her mahalleden bir milyoner çıkacak’ sözüyle peydahlanan, daha doğrusu alenen dile gelen; yıllar geçtikçe ‘bizim mahalleden çıkan milyoner ben olacağım uleeyyynnn’ iddiasındaki insanların artmasıyla tırısa kalkan, 80’lerde F1 pilotlarının süratiyle viraj almaya, köşe dönmeye çalışan ‘yırtma’ hırsı belllki bu denli yırtıcı, bu kadar şuursuz, abesle iştigál bir boyuta varmazdı.
Aman tamam be; bilmişlik taslamayın!
Para=mutsuzluk formülü, pi sayısı gibi sabit bir bilgi olarak önümüze konsa bile insanoğlunun hırsına gem vurulmaz, vurulamaz.
Mutsuzluğa gönüllü insanların oluşturduğu kuyruk, üç aylık peşindeki emeklilerin oluşturduğu kuyruklara rahmet okutur.
Salakça konuştuğumuzu biz de biliyoruz. Şurada iki satır ucuz edebiyat döktürelim diyoruz, bırakmıyorsunuz...
Neyse işte...
Dediğimiz gibi, daha doğrusu bilimadamlarının, daha da doğrusu Minnesota Üniversitesi’nde araştırmayı yürüten David Lykken’in dediği gibi, mutluluğumuzun yüzde 50’si genlere bağlıymış.
Para, evlilik, yaşadığımız coğrafya gibi unsurların tamamı, mutluluğu yalnızca yüzde 8 oranında artırıyormuş.
Yine ABD’deki Illinois Üniversitesi uzmanlarından, -ne demekse, bu nasıl bir titrse?- mutluluk araştırmalarının babası Edward Diener, araştırmalarıyla kişinin temel ihtiyaçları karşılandıktan sonra kazandığı ekstra paranın mutluluğunu artırmadığını kanıtlamış.
Vatan gazetesi, bu haberi küçük bir mutluluk testi eşliğinde vermiş. Beş kısa soru cevaplıyorsunuz. Ve:
Hayatınızdan ‘son derece’, ‘çok’, ‘biraz’ memnunsunuz; nötr; hayatınızdan ‘pek memnun’, ‘memnun’, ‘kesinlikle memnun’ değilsiniz şeklinde sonuç alıyorsunuz.
Ben tam 20 puanla nötr çıktım iyi mi!
Tastamam ortaladım yani! Hayat oyunu eğer dart olsaydı, öküzü gözünden vurmuştuk (bulls eye!) ama mesele mutluluk olunca?.. Nötr?.. Bilemedim...
Kulağa vasattan öte, haysiyetsiz geliyor. Ne uzar ne kısalır, akmaz kokmaz tavşan hayatı...
Tevekkeli her ‘N’aber?’ diye sorana, ‘Ölmüyoruz, gülmüyoruz’ diye yanıt vermeyi huy edinmişim!
Aynı haberde mutlu olmak için sekiz de ipucu vermişler:
Benim naçizane küçük bir itirazım olacak: Bize yapılan iyiliklerin, daha da beteri, yaptığımız iyiliklerin çetelesini tutacaksak, batsın yani bu dünya.
Ne bu, Yimpaş’ın muhasebe defteri mi?!?
Kaldı ki bu durumda üçüncü madde nereye düşüyor? Dakka başı hesap kitap:
Hah, bak şimdi cillop gibi bir iyilik yaptım. İyilik yapmış olmama rağmen karşımdaki dallama bana kötülükle cevap verdi. Hadi onu affedeyim, bu sayede iyilik de yapmış sayılırım; hem ikinci hem de beşinci maddeden iki kere kára geçerim. Tüm bunların hesabını da tuttuğumuza göre, etti mi üç?!.
Eh, bu durumda anı yaşamaktan biraz uzak düştük ama olsun.Saadet yollarında bir verip üç almışız. Tonton mantığına göre kárlı durumdayız...
Affetmeyi öğrenmeye, sevdiklere vakit ayırabilmeye, hele ki stresle savaşma geyiğine değinmiyorum bile!
Hem madem ki mutluluk denen zamazingo genetik?.. Uğraşıp didinmenin ne lüzumu var abi?
Amerikan usûlü saadet de böyle bir şey olsa gerek.