Geçtiğimiz hafta, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, yedi yıllık bir gelenek olan ve saatlerce süren maraton basın toplantılarından biri daha düzenlendi.
Yerli ve yabancı 1200 gazetecinin katıldığı basın toplantısının haberini Moskova’dan, Nerdun Hacıoğlu bildirdi.
Bir gazeteci "Sizi her zaman dinç ve hazırcevap Putin olarak tanıdık; moralinizin bozuk olduğu günler hiç olmaz mı?" diye sormuş.
Putin, bu soruyu "Elbette oluyor. Moralim bozuk olduğu zaman en iyi ilaç köpeğim Koni" diye yanıtlamış: "Onunla hem oynar hem de sohbet ederek kafamı kurcalayan sorulara birlikte yanıt ararız. Benim iyi bir danışmanım."
Ben bunu okuyunca eski bir tanışı hatırladım. Köpeğinin Türkçe ve İngilizce, toplam 300 kelime bildiğine dair böbürlenirdi; biz de herhálde bunlar oturup akşamları rakı sofrasında muhabbet koyuyorlar; diye düşünürdük.
Yani, otur, kalk, takla at, pati ver, koş, yakala, ye, iç, sus, ısır, terliğimi getir filan... Say say nereye kadar? Bir türlü akıl erdiremez, abartıdan hazzeden, biraz palavracı bir kardeşimiz olduğu konusunda anlaşırdık.
Günahını alıyormuşuz meğer...
Yanlış hatırlamıyorsam, bu arkadaşı çekiştirdiğimiz diğer tanış da onun bu "Benim köpek yabancı lisan bile biliyor" çıkışlarına göndermede bulunarak, "Ben de bir köpek alacağım, adını da Max koyacağım" diye tutturmuştu. Çünkü niye? Çünkü efen’im, öfkelendiğinde köpeği olası en aristokrat ve dublaj tınısı taşıyan şekilde; "Kendinden utanmalısın Maximillian!" filan gibilerinden azarlayacakmış ki hayvan sahibinin kendisine tavır koyduğunu anlayacakmış!
Rica ederim, yanlış anlaşılma olmasın. Köpeklerin zekásını hakir görecek son kişiyim. Yaşlandıkça kedileri de iyiden iyiye, çok çok ve daha da çok sever oldum ama illá ki bir tercihte bulunmam gerekse, ezelden ebede köpekçiyim...
Endişem tam da bu yüzden... Memleket sınırları dahilinde var olan tüm muhaliflerini zehirlemekle itham edilen Putin kalkıp bir de "Ben bu akılları Koni’deni alıyorum; yoksa iki gözüm önüme aksın ki insanlıktan nasiplenmiş, süt gibi herifim" der mi; diyebilir valla; onun derdindeyim.
Ha bir de bu süper güç liderleri (Hoş, Rusya’nın maalesef süperlikten yana artık pek esamisi de okunmuyor ama...) yüzünden köpeklerden soğuyacağım diye kendi adıma korkuyorum.
Geçtiğimiz Noel’de meselá, Bush’un kuçusu Barney, beşinci Noel şirinliği skecini çekti. Başroldeki Barney’nin Beyaz Saray’da dolanıp durduğu ve prezidan Bush, en birinci leydi Laura Bush, Hazine Bakanı Henry Paulson, Eğitim Bakanı Margaret Spellings ve Basın Sözcüsü Tony Snow’un filan figürasyonda rol aldığı; "Ah Barney’cim, bu yılki Holiday Extravaganza bütçemiz kısıtlı, yaratıcılığını konuşturmana ihtiyacımız var" şeklinde gıcık ötesi "esprimsi"lerin yumurtlandığı şirinlik muskasını izlediğimde, sinirimden yumruklarımı ısırmıştım. Elime es kaza Barney’i geçirsem, onu da ısırırdım.
Bush’u her düşündüğümde, Pavlov’un kuçusu gibi şartlı refleks neticesinde Terrier’lere de gıcık kapar mıyım, Putin’e her gözüm değdiğinde, "kafana edeyim Koni" hállerine kaptırır mıyım; bu salak saçma triplerde, yakında huni de takar mıyım?!.
Sormayın; dert dediğiniz umman; bendeniz kayıp balık Nemo...