Pantolonlu muhalefet

Bundan yıllar önce, Harper's Bazaar dergisinde, Attila İlhan ile yapılmış bir röportaj yer almıştı. Ağırlıklı olarak kadın-erkek meselelerinden dem vurulan söyleşide İlhan'ın sarf ettiği bir cümle, özellikle ‘‘bir kısım medya’’nın ilgisine mazhar olmuştu.

Özetle; ‘‘Amerikan Kız Kolejleri'nden mezun kadınlar mutlu evlilik yapamaz’’ diyordu Kaptan ve meálen şöyle devam ediyordu: ‘‘Zira Türk erkekleri, bu tip bir anlayışla uyum sağlayamaz, özgürlük ve eşitlik iddiasındaki kadınları kaldıramaz. Türkiye'de hayat, bu kadınlara öğretildiği gibi işlemiyor.’’

O sıralarda çalışmakta olduğum Esquire dergisi, konunun üzerine zıpladı háliyle. Yönetim kıs kıs gülerek beni bir nevi emir kulu ve İzmir Amerikan Lisesi'nin yalnızca kız koleji olarak eğitim verdiği dönemlerinin bir mezunu olduğumdan, Attila İlhan'ın üzerine saldı.

Geçmiş zaman; 20'lerimin başları... O zamanlar serde nispeten gençlik ve iki cins arasındaki uzlaşıma dair ebleh umutlar olduğu için, bu tespite karşı ciddi itirazım vardı. Attila İlhan gibi bir alláme-i cihanın karşısında oturduğumu filan göz ardı edip, konu üzerine, pabuç kadar bir dille, iyi niyetli ve gerzek ahkámlar kesmiştim.

ADAM DEDİĞİN İDARE İSTER!

Tabii ki her büyük konuştuğumda başıma geldiği üzre, yıllar içinde o kopasıca dilimi hınçla ısırmama neden olan muhtelif tecrübeler yaşadım. Olmam dediğim ne varsa oldum, yapmam dediğim ne varsa, yaptım... Yine de eşyanın doğasına karşı koyamadım. Nihayetinde tıpış tıpış, şairin dediğine geldim...

Misal, başlarda benimle güya büyük aşka düşen, gelin görün ki, geçen yıllar içinde o aşık olduğu kadını değiştirmek adına elinden geleni ardına koymayan, buna direnmemi de niyeyse hayret ve küskünlükle karşılayan bir eski sevgili, ilişkimizin son dönemlerinde bana şöyle sormuştu: ‘‘Yahu sen ne biçim kadınsın? Annen sana adam idare etmeyi hiç mi öğretmedi?’’

Bazı aydınlanma anları vardır hani; bin yıldır tanıdığınızı zannettiğiniz birini ilk kez görür gibi olursunuz. Öyle bir andı... Onun bu isyanı karşısında ağzım hayretten bir karış açılmış, öyle de kalmıştı... Kazık kadar, sevgi ve saygı duyduğum bir adamın, ‘‘idare edilme’’ye ihtiyaç duymasına, üstelik bunu bu derece rahat bir şekilde, hiç utanmadan ifade edebilmesine akıl yürütmekten acizdim zira... ‘‘Adam olsan da idare edilmene gerek kalmasa olmuyor mu?’’ diye sormuştum. O da benim ‘‘burnu düşse yerden kaldırmayan’ biri olduğuma dair bilmem kaçıncı diskurunu çekmişti.

Ama zaten o da ilişkimizin ta başlarında söylemişti: Bizim bir noktada uzlaşmamız imkánsızdı... Zira aramızda antagonist çelişkiler vardı; çıkarlarımız, varlık bilincimiz, doğamız örtüşmüyordu.

Geçenlerde, bir dönem Sabah'ta birlikte çalıştığımız Sinan Akyüz'ün, piyasaya çıktığı ilk iki günde üç baskı yapan yeni kitabı ‘‘Etekli İktidar’’ geçti elime. Sinan'ın kitabı, onun tabiriyle ‘‘Haklarını sürekli genişleten kadınları ve köşeye sıkıştırılmış erkekleri anlatıyor’’. Arkadaşımız sıkı bir ‘‘erkek hakları savunucusu...’’ Kadınlar tarafından kullanılan, aldatılan, oyuna getirilen ‘‘zavallı erkekler’’ adına hayıflanıyor, söyleniyor, dalgasını geçiyor ve sair...

FEMİNİZMİN ETTİKLERİ

Kitap, Hıncal Uluç'a ithaf edilmiş. Uluç, konu üzerindeki ‘‘fikir’’leri málum bir şahsiyet. Yazdığı önsözde, feminizmin ilişkileri nereye getirdiğine dair, şahsen ömrü billah hafsalamın alamayacağı kelámlar ediyor: ‘‘Bakın dünyada hızla patlayan eşcinsel ilişkilerin altında feminizm yatıyor. Erkekçe'yi çıkardığım yıllardan başlayarak yakından izledim, gelişmeleri. Feminizm, 'Kadın hakları, özgürlüğü ve eşitliği' diye ortaya çıktı. Bu çıkışı iki buluş destekledi: Vibratör ve doğum kontrol hapları... Feministler 'orgazm hakları'nı vibratörler çözdüler ve doğum kontrol hapları ile de cinselliği fena hálde özgürleştirdiler. Bunun kadına yansıyan yanı şu oldu: Erkekle daha fazla ve daha özgür ilişki. Ama orgazm için erkeğe muhtaç olmama. Vibratör kadın eşcinselliğini körüklerken, doğum kontrol hapı ile daha sık ve daha sonuna kadar ilişkiler, erkeği korkutmaya başladı. 'Tak fişi, bitir işi, dön arkanı, yak sigaranı' sistemine alışmış erkek şimdi 'Benim de orgazm olma hakkım var' diyen kadın karşısında ezilmeye, giderek onu tatmin edememekten korkmaya başladı ve kendi cinsine yöneldi. Feminizmin kadın erkek ilişkilerine getirdiği en önemli gelişme budur.’’

Valla, bu söylemin benim lûgatımdaki adı, düpedüz bağnazlıktır. Ne olacaktı yani? Kadınlar tatmin olmayıverecekler, erkekler ürkmeye ve komplekse kapılmaya gerek kalmadan ‘‘takıp takılabilecekler’’ ve bu sayede iki cins arasındaki alışveriş ‘‘sağlıklı’’ bir şekilde sürecek; eşcinsellik gibi ‘‘vahim’’ bir ‘‘tercih!’’te böylesi bir ‘‘patlama’’ yaşanmayacak. Erkeklik ve kadınlık ‘‘şeref’’i kurtulacak; ‘‘tukaka’’ eşcinseller de edebe gelecek, hetero hetero yaşayacak. Nasıl cinsel ayrımcı, maşist ve rasist bir mentaliteyse, dünyayı kurtaracak. Biz mefta, siz hem sağ, hem selámet...

Derim ki, gidin ötede bayılın birader... ‘‘Mutlu(ymuş gibi yapan) izdivaç’’lar da sizlerin olsun. Biz kendi yolumuzda çok şükür idare edip gidiyoruz.

Sizi üç maymunu oynamaktan hazzeden ‘‘mülayim’’ kadınlar idare etsin... Biz varlığımızı, o ulu varlığınıza armağan etmeyi, reddediyoruz.


S.O.S.

Bizim sokakta işler iyiden iyiye çığrından çıktı. Beyoğlu, İmam Adnan Sokak'tan söz ediyorum... Haberi okumuşsunuzdur, gazeteci-yazar Şafak Pavey ve arkadaşları, neredeyse 60 farklı mekánın bulunduğu, yaya trafiğinin had safhada yoğun olduğu daracık bir sokak olan İmam Adnan'da, korsan otoparkçıların saldırısına uğradı. Kudurmuş haydutlar, yedi yıl önce İsviçre'de geçirdiği tren kazasında bir kolunu ve bacağını kaybeden Pavey'i protezleri çıkmasına rağmen yerde de tekmelemeye devam ettiler. Bu arada olaya müdahale etmeye çalışan gazeteci Erdinç Ergenç ve arkadaşları da dayaktan nasiplerini aldılar. Benim işte ve uykuda geçmeyen vaktimin büyük bir kısmı bu sokakta geçer. Şimdiye dek çaldırdığım cüzdanın, cep telefonunun, paranın ve sairenin ederini de saymadım, sayamadım. Buna rağmen, durumun vahameti, hiç böylesi vahşi boyutlara varmamıştı. Elini kolunu sallayarak fink atan eşkıyalar, kafanıza silahı dayayıp, elinizde tuttuğunuz cep telefonunu alenen ‘‘rica’’ edebiliyor artık. Bunun yanında, İstiklál Caddesi'nde devriye gezen polis timlerinin, her gün belli bir oranda artan sayısı da neredeyse siviller kadar kalabalık. Peki bu terör ortamı, nasıl oluyor da olabiliyor? ‘‘Olur böyle vakalar, Türk polisi yakalar’ zihniyeti uyuyor mu?


Erimdir, yapar!

Şimdi de maço biraderler için ‘‘iyi haberler:’’ Hovardalık müessesesinde çapkınlığın boyutunu pişkinlik noktasına vardırmış, işi zanaate dökmüş, başının bağlı olduğu dönemlerde Demet Şener, Deniz Akkaya, Ayşe Hatun Önal gibi ‘‘top’’ isimlerle yaşadığı ilişkilerle ünlü majör playboy Erdal Acar'ın güya olgun ve had safhada ‘‘haddini bilen’’ eşi Emel (Yıldırım) Acar, geçtiğimiz hafta Haftalık dergisine verdiği röportajda, málûm mentalite adına şiir gibi (!) konuşmuş: ‘‘Ben eşime sonsuz güveniyorum. Ama karşı taraftan böyle bir şey geliyorsa, o kadınlar evli bir adamla bunu yaşıyorsa, ben eşime kızmam! Eşimde suç bulmam. Suçu karşı tarafta bulurum. Bize hiçbir şey olmaz. Aynı şekilde evliliğimiz devam eder. Sonuçta eşim de yakışıklı bir insan yani! Hemen her kadının isteyebileceği tarzda bir adam. Bir kadın ne isterse hepsi Erdal'da var. (...) Benim eşim sonuçta çok yakışıklı. Benim yanımda bile bakıyorlar. Ben bütün o bakmaları kıskançlık yapsam, kafaya taksam, şu an benim Bakırköy'de akıl hastanesinde olmam lazım! (...) Eskiden 'Evli değil ki o insan' diyorlardı. Evli değildi ama evli hayatı yaşayan iki çocuklu bir babaydı. Durum böyleyken, Erdal'dan bir şey bekliyorsa, onun seviyesi bu kadar! Evlendikten sonra çıkan haberler içinse şunu söyleyebilirim; eğer bu insan kendine yakıştırabiliyorsa, Türkiye'de evli bir adamla beraber olan kadına ne denildiğini siz de biliyorsunuz! Bu yüzden bence bu insanlar basit ve acınacak háldeler. Bana bir şey olmuyor, eşim erkektir, ona da bir şey olmaz. Olan karşıdaki zavallılara oluyor. Bu insanlar bunu hazmedebiliyorlarsa, hayata bakış şekli, küçüklüğüdür.’’ Feminizmin varsa bir kötü yanı, nedir biliyor musunuz? Ne zaman kalkıp da ‘‘o errril kafa’’ hakkında atıp tutacak olsanız, sonunda dönüp dolaşıp, o çeşit bünyelere bu gazları veren başka kadınlara kızarken buluyorsunuz kendinizi.
Yazarın Tüm Yazıları