Reha Muhtar, Deniz Akkaya’nın, Ayşe Arman’a verdiği röportajda sevgilisinden yediği tokatla kulak zarının patladığını söylemesini pek yadırgamış. Açıklamalarının gündemde geniş yankı bulmasını, o malûm espri anlayışıyla tiye alıyor...
Ona soracak olursanız, Ayşe ‘fişekliyor’; Akkaya da gaza gelip cevap veriyor...
E, Muhtar da toplumun derinden kanayan yarasının, ‘uluslararası çapta medyatik bir portföyün sahibi sırım gibi bir manken’in özelinde işlenmesini, ‘doğal olarak’ ve dahi ‘cık-cık-cık!’layarak, hiç tasvip etmiyor:
‘Kadın ve dayak gibi, toplumun belki de en ağır yarası, yüz binlerce kadını kıvır kıvır kıvrandıran dehşetini yaşatan, ağlatan, geceleri uyutmayan, kábuslarla uyandıran barbarlık, Deniz Akkaya denilen kadının, sabaha karşı 03:00’te alkollü geldiği evde sevgilisi tarafından yediği tokatta tartışılıyor.
Tokat iddiası gazetede hak ettiği manşeti buluyor. Üstelik ‘Aile İçi Şiddete Son’ diye müthiş etik bir başlıkla... Deniz Akkaya’nın yediği ya da yemediği tokat, bir anda bir kampanyaya dönüşüyor.’
Yani zaten aşüftenin önde gideni olan, Deniz Akkaya ‘denilen’ manken eskisinin, üstelik de içkili gitmiş olduğu evde bir tokat yemiş olması, öyle matah bir haber değeri taşımıyor.
Belki kendileri Mehmet Barlas’la köşelerden laf yetiştirmek suretiyle koydukları Bodrum modrum muhabbetinden iki dakka başlarını kaldırabilseler, Aile İçi Şiddete Son Kampanyası’nın, Akkaya’nın yediği tokat üzerine peydahlanmadığını, geçen yıldan beri sürmekte olan son derece mühim bir organizasyon olduğunu, daha geçtiğimiz hafta Hürriyet Gazetesi ve BM Nüfus Fonu’nun güç birliğiyle iki gün süren bir konferans düzenlendiğini fark edecekler ama?.. İşte...
Eve hem geç hem de alkollü gitmiş bir mankenin yediği kulak zarı patlatan bir tokadı hor görmek daha kolay...
Değil mi ki Akkaya daha önce yanmış cipinin lansmanını yapmış reklam meraklısı bir kadındır, bunu da reklam için yapmıştır...
‘Mazlum kadın Anadolu’nun hangi bölgesinde ya da İstanbul’un hangi varoşunda yaşar daha iyi bilir er kişi’ öyle diyorsa, öyledir.
Hem zaten bildiğiniz gibi, tokatı atmış olmakla itham edilen Murat Aslan’ın ifadesi de bu yönde: İşleri bir süredir iyi gitmeyen Deniz Akkaya’nın reklam yapmak için kendi ismini kullandığını öne sürüyor.
Gerçi bendeniz, yukarıdaki cümleyi yazarken, bir hata olmasın diye tokat atmakla itham edilen sevgilinin ismini bir kez daha kontrol ettim.
Zira kendilerinin kim olduğu ve ne işle iştigál ettiğine dair en ufak bir fikrim yok. Deniz Akkaya’nın beyanatına böyle ‘yamuk’ bakılmasına neden olacak ‘at sineğinden sansasyon çıkaralım’ kültürünün Türkiye’deki ilk ‘duayen’lerinden olan Muhtar’ın bu gibi konular üzerine ahkám kesmesine hele, hiç tahammülüm yok ama...
Olsun... Böyledir bu işler...
Gamze Özçelik’in başına gelenleri, dizisinin reytingi uğruna planladığı bile iddia edilebildi bildiğiniz gibi... Hani nasıl ki vaktiyle Muhtar, Ateş Hattı’nda BBG Melih ile Hülya’nın ‘aşk sorunsalı’nı ‘uzmanlarla birlikte’, ‘70 milyon izlerkene’ (!) tartışabilmişti...
Kulver Kalesi sizden sorulacak elbet. Siz ki reytinglerin Tommiks’isiniz...
Birkaç sevgili eskitmiş, gece hayatında görüntülenmiş, hele ki şöhretli bir kadınsanız, başınıza gelenler bir yerde müstehaktır. ‘Kadın kaşınmasa’, ‘kadın kuyruk sallamasa’ zihniyetinin el kitabına göre meselá fahişelere tecavüz etmek vaciptir, hatta neredeyse sevaptır...
Deniz Akkaya, Murat Aslan’dan dayak yediğini uydurmuştur. Hatta kimbilir, belki kendi kulak zarını da reklam olsun diye kendisi patlatmıştır...
Düşünce dediğiniz kelebek misáli... Bu derin tefekkür cereyanında, benim aklım da bambaşka bir hadiseye uçtu gitti...
Acaba diyorum, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, tutuklu olduğu Van Cezaevi’nde beş aydır dava açılmasını bekleyen Van Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı’nın reklam için intihar ettiğini düşünüyor olabilir mi?..
Çiçek’in çiçek gibi açıklamasına bakacak olursak, (Hatırlayalım: ‘Şu ana kadar bunalım geçirip, intihar edeceği yönünde cezaevi savcılığı ve bize intikal eden bir bilgi yok. Sabah kahvaltı yapmış, çamaşır yıkamaya gitmiş. O ana gelinceye kadar şüphe edilecek bir durum doğmamış. Bizim cezaevlerimiz belirli bir mevzuata göre yönetilmektedir. Bu tip eşyaların (çamaşır ipi) bulundurulmasında sorun yok. Kişi intihar etmeye karar verdiyse yattığı yataktan nevresimi yapabildiği gibi battaniyenin ucundan da ip elde edebiliyor.’) merhum Arpalı zaten intihara meyilliydi...
Öyle ya, hükümet ile rektörler arasında yaşanan gerginlikte rol çalmaya çalışmıştır belki.
Akşam’ın ‘İntihar edince hatırladılar’ başlıklı haberine göre, üniversitedeki yolsuzluk iddialarıyla ilgili tutuklanan ilk kişi olan Arpalı’yı, sadece yargı değil, Van’a giden heyetler de unutmuş ve ziyaret etmemiş.
Hiçbir heyet raporunda adı geçmiyor. Lamia Ayhan’ın haberine göre DYP heyetinin başkanı Prof. Dr. Kamil Turan, kentteki temasları sırasında Rektör Aşkın ile görüştüklerine, ancak Enver Arpalı’nın adının hiç geçmediğine dikkat çekmiş. Üniversite mensuplarının da kendilerini uyarmadıklarını belirten Turan, Arpalı’nın başka bir suçtan dolayı tutuklandığını sandıklarını söylemiş.
Reklam intiharıdır deyip geçelim mi? Ne o? Yaklaşım, soğuk mu geldi?
Ortalık sıcaklıktan fokurduyor da álemin yegáne soğuğu biz miyiz yani?