Madara Hanım

Hani malumu ilam olacak ama memleketin tüm öğretmenlerine; ‘Sizin işiniz de zor be hocam’ demek isterim.

Geçtiğimiz salı, benim de mezun olduğum okulda, 6. sınıfta okuyan yeğenim Elif’in sınıfına misafir oldum.

Ders: Sosyal bilgiler... İşlenen konu: Demokrasi...

Çocuklar, oluşturdukları farklı gruplarla, farklı projeler hazırlıyorlar. Kaderin cilvesi; bizimkinin grubunun projesi: ‘Basın ve kamuoyu üzerindeki etkisi...’

Elif’in gazeteci bir teyzesi olduğunu bilen öğretmeni, çocuklar için interaktif bir hoşluk olur hesabına bizim minikodan, beni okula davet etmesini istemiş.

Öğrenciyken zırt fırt disiplin kuruluna yollandığım yere, ‘konu bilmişi’ sıfatıyla çağırılmış olmanın dolmuşuna binip okula gittim.

Gelin görün ki, ‘Örtmenim, ay pardon, Elif’in teyzesi, ay yine olmadı, şey hanııım!’ diye kendini harap ederek parmak kaldıran bir sınıf dolusu 11 yaşında öğrencinin karşısında darmaduman bir ezberle gevelemektense, disiplin kurulunun karşısında hesap vermeyi yeğleyebilirdim. Hiç değilse o konuda tecrübeliyim...

Neyse işte... Ben hebelek gübelek bir şeyler anlatmaya, sorular sormaya çalıştıkça, laf lafı açtı; Avrupa Birliği’nden kalkıp kamuoyunun ne olduğuna, basının kamuoyunu nasıl yönlendirebildiğinden, bireyin toplumdaki vazifelerine filan kadar geldi.

Bir bireyin en önemli görevinin, ne iş yaparsa yapsın işini iyi yapmak olduğuna dair ahkám kesiyordum ki; en ön sırada oturan şeytan çekici oğlan, parmağını havaya dikip; ‘Örtmenim hırsızların da mı?’ diye sordu!!!

Yalanım varsa iki gözüm önüme aksın. Elif’in öğretmeni ve sınıfın tüm mevcudu şahidim...

Yolsuzluk şaibesiyle suçlanan ya da yargılanan tüm ‘değerli’ siyasilerimiz ve ‘kıymetli’ iş adamlarımız, bir an için gözümün önünde geçit töreni yaptı sanki.

Ezberim hepten dağıldı, ne diyeyim bilemedim, dolayısıyla hiçbir şey diyemedim...

Artık nasıl zavallı bir ifadeye büründüyse suratım, Öğretmen Hanım bana acıdı, çocukları ‘vaktimiz kısıtlı olduğu için’ konuyu basın ve kamuoyu çerçevesinde toplamak konusunda uyardı.

Ben bunun üzerine mordan fuşyaya degradeli bir renge bürünmüş suratımla gülümsemeye çalışarak gazetede en çok ne okuduklarını filan sordum.

Kimisi ‘spor sayfası’, kimisi ‘uzay haberleri’, kimisi ‘Ayraniç’in karikatürleri’ dedi, kimisi hangi ünlünün hangi lokantada yemek yediğini nerden bildiğimizi sordu, kısa bir süre sonra zil çaldı, sınıf dağıldı.

Şu işe bakın ki yine aynı gün, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de, Harp Akademileri Komutanlığı’nın 2005-2006 eğitim ve öğretim yılı açılışı vesilesiyle yaptığı konuşmada benzer bir konuya değinmiş.

Özkök, Ankara’da, yeni evine taşınırken yaşadığı bir şeyi anlatmış. Şöyle ki, birkaç hamalın birlikte merdiven boşluğundan geçiremediği büyük bir büfeyi, tek bir hamal taşımaya gönüllü olmuş. Büfeyi, merdivenleri tek tek çıkarak tam beş kat boyunca sırtında taşımayı başaran hamal, iş bittiğinde Özkök’e; ‘Komutanım, Ankara’da bu büfeyi bu kata çıkaracak benden başka hiçbir hamal yoktur’ demiş.

Özkök bunu hatırladığında hálá burnunun direğinin sızladığını söylüyor: ‘O hamal benim liderimdi. O bana en büyük şeylerden birisini öğretti; görevin ne olursa olsun, onun en iyisini yapmak ve onunla övünmek.’

Dokunaklı hikáyeymiş. Yine de fena madara olmuş birinin incinmiş gururuyla çok arzuladığım bir şey var: Orgeneral Özkök’ü o konuşmayı bir de 10 yaşındaki çocukların karşısında yaparken izlemek...
Yazarın Tüm Yazıları