Memleket, geçtiğimiz hafta tabiri caizse uçkurunun derdindeydi. Teşbihte hata olmaz, gündem kısmetten çıktı mı uçkur dokuz yerden çözülürmüş; o hesap...
Cuma günü bizim gazetedeki bir haber, bir önceki gün yayınlanan bir gazete ilanına açıklık kazandırıyordu.
‘Merhaba özlemesi en güzel insan’ diye başlayan ve nedamet cümleleriyle devam eden ilan, evlilik teklifiyle son buluyordu. Mesele, dediğimiz gibi, cuma günü açıklığa kavuştu. 30 yaşındaki Malatyalı işadamı Murat Kadıoğlu’nun, eski sevgilisi 2001 Star Güzellik Yarışması dördüncüsü Ece İncedursun’a ‘son sesleniş’iymiş meğer.
Kadıoğlu, İncedursun’u ‘tanımadan önce’ çapkın biri olduğunu itiraf ediyormuş. İncekara’yla birlikteyken de küçük tefek birkaç kaçamağında ebelenmiş olsa gerek ki yine kendi ifadesiyle ‘şimdi hatalarının bedelini ödüyormuş.’
Daha önceleri ‘İstanbul gece áleminin uslanmaz çocuğuyken’ şimdilerde ‘gözü Ece’den başka kimseyi görmüyormuş.’
Gelin görün ki ilandan sonra da Ece Hanım’dan ses seda çıkmamış. Dolayısıyla radyolarımız, Malatya eşrafından Murat Kadıoğlu için çalıyor: ‘Geç uslanmak neye yarar? / Her şeyin bedeli var / Olmadı yar...’
Bunun yanında, mesleki kariyeri şöyle dursun, ‘özel kariyerinde’ en sık canlandırdığı rol olan ‘üç maymun’ ile bir kez daha (Nerede okudum tam hatırlamıyorum ama birileri oturup saymış, bu galiba kamuoyuna mal olan beşinci vakaymış.) gündeme gelen Hülya Avşar ve ismi bu kez ‘aile dostu’ Feraye Tanyolaç ile anılan Kaya Çilingiroğlu var.
Magazin sitelerinde, ‘Hülya Avşar bu kez ne yapsın?’ anketleri... Ve en çok ‘Aile kurumunun ve çocuğunun selámeti açısından boşanmasın ama kocasını da affetmesin, evini ayırsın’ seçeneğini tıklayarak, kafa karışıklığını, daha dangalak bir ifadeyle dile getirecek olursak, sahtekárlığını sergileyen anketperver halkımız...
Bir yanda ‘Bu bizim iç meselemizdir, bizi rahat bırakın’ diye isyanlara gelen Hülya Avşar... Bir yanda ‘Kendini koca ihaneti ombudsmanı ilán ederken, bu meseleyi espri malzemesi olarak şov programında diline dolarken öyle demiyordun ama? Şimdi öyle mi olduk?’ cephesi...
Sonracığıma, yarın bir gün hava durumu spikeri bile olsa, mevzuu döndürüp dolaştırıp bel altında bir yerlere bağlayabileceğinden emin olduğumuz Erman Toroğlu’nun Malatya maçında hat trick yapan Ümit Karan’a sorduğu o şakacı soruyu mümkünatı yok, atlayamayız: ‘Ümit yarın evlenecek yahu. Bütün golleri bugün attı, yarına atacak golü kaldı mı?’
Ben kendilerine yönelik tüm ‘Hö?!’lerimi ‘Pesss!’lerimi ve benzeri nidalarımı tüketmiş olduğum için bu dáhiyane esprimsi karşısında kih-kah-koh ve ilahi-hi-hi-hi diyorum, başka bir şey diyemiyorum.
ÇOK SICAK, BİR DUŞ ALIN
Bir de tabii yabancı uyruklu kadınlarla duş almak suretiyle ‘komploya kurban giden’ Gaziantep Emniyet Müdür Yardımcısı Mazlum Kırmızı var ki ‘Siz bizi güldürdünüz, ileride nice başka yabancı uyruklu ablalar da sizi güldürsün’ dileğinde bulunmak isteriz....
Murat Demirel’in ülkeden deniz yoluyla firar etmeye çalışırken yakalanıp, ‘Biz aslında depresyon haplarımızı da yanımıza almış yılbaşı kutlaması yapıyorduk, valla billa dönecektik’ beyanatından beri böyle güldüğümü hatırlamıyorum.
Neymiş? Mazlum Bey, esasında bir arkadaşına yemeğe gitmiş, orada kendisine çok sıcak olduğu için duş alması teklif edilmiş... Evdeki hanımefendiler de herhálde ‘Hızlandırılmış Türk misafirperverliği eğitim kursu’na yazılmış master öğrencileri oldukları için Mazlum Bey’in sırtını keselemek ve dudaklarını dudaklarıyla çitilemek amacıyla kendisine katılmışlar.
Kötü kader, neylersiniz... Etraf eli kamera tutan komplocudan geçilmeyince, en masum ziyaret bile adamın şekerini düşürüp erken emekli edebiliyor. (Evet efendim, ben Sayın Emniyet Müdür Yardımcısı’nın komploya kurban gittiğine inanıyorum. En azından inanmış gibi yapacağım. Zira beyefendi ismen tekinsiz, tırsıyorum. Biliyorsunuz, Mazlum’un ahını almamak lázım, sonra aheste aheste çıkar mıkar... N’olur n’olmaz yani...)
BÜLENT ERSOY’UN BOMBASI
Son olarak, elbette manşetlere, sürmanşetlere doyamayan malûm meselemiz var ki hem geçmişle alákası hem de çene yorması bakımından taze atlattığımız Vahdettin vak’asıyla karşılaştırmakta beis yoktur sanırım.
Tabii ki Bülent Ersoy’un gündeme düşürdüğü bombadan bahsediyorum.
Şahsen Deniz Baykal’dan günahım kadar hazzetmememe rağmen, bu hadisede onun tarafını tuttuğumu, zira başına gelenlerden dolayı sevinen; ‘Allah’ın sopası yok ama Bülent Ersoy’un var’ şeklinde dile gelen kimi şahsiyetlerin coşkun sevincine daha az tahammülüm olduğunu belirtip konunun siyasi ayağından affımı istirham ediyorum.
Beni bir hafta boyunca, Bülent Ersoy’un ‘ex organı’na yapılan göndermeler daha çok ilgilendiriyor. Bunun geçtiğimiz hafta uçkur davalarından kafamızı kaldırmamamış olmamızdan kaynaklanan hormonlu bir algıda seçicilik sendromu olduğunu da hiç zannetmiyorum...
Diyeceksiniz ki bu tamamen siyasi bir sorundur, uçkur meselesiyle ne alákası var?
Ben de ‘Hadi ya?’ diyeceğim.
Tamamen farazi konuşuyorum, zira bunu kanıtlamanın imkánı yok ama meselá rahmetli Cem Karaca’nın, o dönem memlekete dönebilmesini, sahneye çıkabilmesini sağlamak için, o sıralarda avukatlık yapan bir siyasi parti başkanının kendisinden bilmem kaç milyon istediğini söylemesi hálinde konunun böylesine iştahla çiğnenmeyeceğinden, adım gibi eminim.
Huzurlarınızdan ayrılırken, geçtiğimiz hafta İslám’da Seks kapağıyla piyasaya sürülen Tempo’nun 120.033 tirajla, rakip iki haftalık dergi, Haftalık ve Aktüel’in toplam satışını geçtiğini, hem kendi çapında hem de Türkiye çapında bir rekor kırmış olduğunu belirtmeyi borç bilirim.
Gazeteciliğe başlarken ilk başta belletilen şeylerden biridir zaten: Seks, satar...
Satmasına en ufak bir itirazımız da yoktur, olamaz ama... Bizde cinselliğe, ihanete, aşka ve saireye dair her pakete promosyon babında bir de kakofonik namus ayağı ekleniyor ya, işte o kısım kanıma dokunuyor.
Ne alákası mı var?
Haklısınız, yukarıda sıralanmış hadiselerde öyle o kadar da namus geyiğine sardırılmadı. Ama genel itibarıyla öyledir yani, yalan mı?
Hadi o reklam sloganındaki gibi ifade edelim o zaman: Hiç aklımdan çıkmıyor ki...