Önümüzdeki iki günün tefrikası, karın bastırdığı pazar gününden işe geldiği çarşamba sabahına kadar zaruri bir ödül töreni ziyareti haricinde evden çıkmamış, evin içinde, daha çok da TV’nin karşısında, burnunu çekerek ve boğazı ağrıdığı için zorlukla yutkunarak, bunun yanında kuyruğu yanmış kedi paniğiyle sigara tüttürerek devinen bir kadının, kronolojisi şaşkın ‘havale notları’dır...
***
Ahir zaman Zapatista’sı da bizim gibi bir şey oluyor herhalde. Kıçını kanepeden kaldırmadan zap-zap-zap...
Gariptir, normalde gözümü ayıramadığım programlara, hastayken, vücut direncim elvermiyor. Fena bir mide devinimi başgösteriyor.
Kendi üzerinde deney yapan bir bilimadamı edasıyla (Birazdan evin içinde uçan filler filan da görür müyüm acaba?) ısrarla direndim; fedakarca direnmeye çalıştım...
Yok yani, hiçbir gündüz kuşağı kadın programına bir buçuk dakikadan fazla tahammül edemedim. Size Anne Diyebilir Miyim filan şöyle dursun...
Hayatta yapmadığım şey, bulantıyı alır belki diye, kendime limonlu bitki çayı hazırlamaya kadar vardı iş. (Bu arada bu evde bitki çayı bulunması da enteresan.)
Hayır yani, bir daha düşününce, bizim fedakarlığımız, bu hanımların stüdyoperverliğinin, hödöhödöşinaslığının yanında devede kulak kalır.
Kardeşim bu insanlar hiç mi üşenmez? Altışar Milyon Dolarlık Stüdyo Kadınları...
Nedir yani? Dışarıda tipi var be teyze, çayını demleyip, çekirdeğini çitleyip bir gün de evinden izlesen şu zırvalığı olmuyor mu?
Bu nasıl bir iptiladır? Ve çelik gibi bir iman, aidiyettir?
Şu enerjiyle kalkıp vatana millete hayırlı bir iş yapmaya niyetlenseler, hepi topu üç stüdyo dolusu kadınla memleket kurtulur vallahi.
Memleket şöyle dursun, CHP bile kurtulur... (Şimdi de Kıllanan Adam tonundan tutturduk; neyse...)
***
Abidik gubidik programları izleyemeyince, ‘abidik gubidikgiller’den olsun, ‘eh yani idare eder’lerden olsun, ‘a yaşasın be, bala bak’lardan olsun, filmler ve sit-com’lar arasında zaplamaya mahkum oluyor insan.
Arada bir müzik kanallarına da takılıyorum ama onlar daha beter bir mayın tarlası. Üç-dört dakka başı, bir garabete denk gelip istifra etmek üzere kendini banyoya dar atma ihtimali daha yüksek.
Sit-com’lar hakikaten bir acayip. Hiçbir şekilde fikr-i takip yok. ‘Geleceğe Dönüş / Back to the Future’ sendromuna buyrun... Benim şaşkın kronolojim, bunların yanında meydan saati sayılır.
Frasier’ın saçları daha birkaç hafta önce son modaydı, şimdi tepesi kel, ensesi uzun ve kıvırcık (sırma saçlı kıvırcık kel) modeline dönmüş.
Friends desen, elemanlar hangi ara evli, hangi ara çocuklu, hangi ara bekár ve flörtte, hangi ara ne, ne, ne?..
Allah’tan Will&Grace’de hasbelkader istikrar báki... En azından kim eşcinsel, kim hetero, onu biliyorsun. (Bu dertler beni bir gün öldürecek!)
***
Digiturk’de Karate Kid serileri yayınlanıyor. Yaşasın mı demeli, hay bin kunduz mu?!.
İlk Karate Kid’in, hayatım boyunca Sevgi Sözcükleri, Ölü Ozanlar Derneği ve Rocky ile birlikte, beni illa ki hüngür şakır ağlatan dört filmden biri olduğuna inanamıyorum.
Bu nasıl bir ‘hislerimi kabartan filmler’ kare asıdır, bu nasıl bir sapkın ruhtur; biri bana anlatsın...
Bu arada Ralph Macchio’ya ne oldu abi? Yazık, o da Evde Tek Başına’nın Macauley Culkin’i gibi, ‘büyüyünce bir boka benzemeyen ve ıskartaya çıkarılan sevimli çocuk yıldız’ sendromundan mustarip olsa gerek...
Greta Garbo inzivasına 16 yaşında filan çekilmek zorunda kalmak zor olmalı, yazık...
Dün, iki ayrı kanalda Elm Sokağı Kabusu ile Karayip Korsanları vardı. Koçum Johnny Depp... İlkinde sivilceli, kötü saç modelli bir ergen bozması; diğerinde, işte, ohşşş diyelim, konuyu kapatalım... Şarap gibi yıllanan seksapel abidesi bu mudur, budur...
Bu arada, ne idüğü belirsiz, bir acayip mutant diziye dönen Çocuklar Şey Etmesin (Bu aralar ne yapıyorlarsa artık?) var kanalların birinde...
Bakıyorum da bizim Havuç’un da bıyıkları terlemeye başladı. Çocukcağızın kariyeri zaten rol gereği ebeveynlerinden kaynaklanan travmalarla dolu.
Bu sebeplerden, en büyük sermayesi olan kızıl saçları daha 18’ini görmeden beyazlarsa diye endişeleniyorum. Ama olsun, saçtır, boyanır... (Bu dertler, daha doğrusu bunları dert edinmek, bir gün beni öldürecek!) Bak şimdi rahatladım...
Böyle çaya katmakla filan olmuyor; limonu direkt kafamdan aşağı sıksam, işe yarar mı acaba?