Dayandığın ağaç yıkılsın er bulamayasın inşallah ve ve ve
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
’Bunca yıllık serserilik hayatımda, sigaradan gayrı hiçbir şeye bağımlı olmadım çok şükür’ diye sevinmeye kalmadı, korkarım fena bir iptilaya tutuldum.
Gensoru görüşmeleri müptelası olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum.
Teşbihte hata olmaz, Sam Peckinpah / John Waters filmi, Dallas / Kurtlar Vadisi dizisi kırması, ortaya karışık absürd bir şeyin, dilsel zekáya hitap açısından Teletubbies tonu tutturmuş hepten acayip bir modeli mübarek.
Karşısında kıçıma diyazem iğnesi yemiş gibi oturuyorum. Öfke filan hak getire artık. Arada bir, ortalıkta bir espri filan dönmediği için anlam da veremediğim, istemdışı bir kahkaha infilakı oluyor, o kadar...
Geçen hafta yine tırnaklarımı çekirdek misali çıtlata çıtlata, CHP’nin, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan hakkında TBMM’ye sunduğu 3. Gensoru Önergesi’nin "tartışılıp" oylanmasını, baştan sona huşu içinde izledim.
Diziyi (!) takip etmeyenler için:
CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ortaya "Hortumcular Vadisi Türkiye diye film yapılsın" şeklinde laf attığı "bölüm..."
TBMM’nin fast-food’cu turuncusu koltuklarının bile, eski bakanların yolsuzluklarından yadigár olduğunu düşününce, cümle kendi içinde bir mantık taşıyor tabii de, lütfen ya, bari zavallı bünye iki satır yaratıcılık görsün di mi şu hayatta?
Yok...
Unakıtan kürsüye gelmiş, hiçbir şey söylememeyi becerdiği her cümlenin arasına gülünç ötesi bir şekilde had bildiren "Hıeee? Heee! Haaaeee!?." sıkıştırarak hedehödölüyor.
"Bu dizi de baymaya başladı artık" dedim; tabii ki dizilerden şikáyet etmeyi huy edinmiş sahtekár dizi bağımlısı ağzıyla: "Valla artık, ’genetik sorgu’ taraftarıyım. Siyaset ’erkánı’nın ayrı bir tür olup olmadığı araştırılsın. Bu beylerin/hanımların ataları nereden gelmiş bakılsın; Mars filan çıkabilir ya da ne bileyim, Atlantis???"
Unakıtan, o sırada "böyle fasafiso nedenlerle" TBMM oyalanıyor diye posta koymaktaydı. Bu gensoru önergeleri artık kötü bir alışkanlık olmuşmuş... Hadi bakalım, 4. ve 5.’yi de tez vakitte bekliyormuşmuş... Ama ayıpmışmış, yazıkmışmış. Bu nafile vakit ve enerji kaybının faturası millete kesiliyormuşmuş... Bu şekilde geçirilen her gün, milletin 3 trilyonuna mal oluyormuşşş...
Bunun üzerine bir arkadaş; "E özelleştirsinler abi? İyi cukkaymış!" dedi.
Yabancı doktor meselesinde de "Yabancı başbakan getirelim esas" diye öneri getirenler çıkmıştı biliyorsunuz. Hoş bir açılım oldu.
Unakıtan yine, öfkeli Teletubbies tonunda konuşmaktaydı o sırada: "İki kutu yumurtayı mesele yaptılar... Yumurta değil, sanki uçak satıyor adamlar... (Adamlar dediği de kendi oğlu bu arada. Hani bunun "Bir kilo kurşun mu daha ağırdır, bir kilo pamuk mu?" mantığında bir sözümona söylem oluşunu filan bir yana bırakın.) Sizinle uğraşacak hálim mi var artık benim? Haaaeeeee!!!"
Sonra işte bildiğiniz: Unakıtan, Ali Kemal Kumkumoğlu’yla filan kapıştı.
Biri öbürüne "şerefsiz" dedi...
Öteki diğerine "terbiyesiz" dedi...
Tam heyecan doruğa tırmanıyordu ki yine araya reklamlar, pardon, oylama girdi. Şimdi işin yoksa gelecek haftayı filan bekle!
Benim heves bir anda Kürşad Tüzmen’in içine çektiği göbeği gibi söndü.
DÖRT HAKARETLE DİZİYİ DÖNDÜRÜYORLAR
Bir sonraki bölüm daha heyecanlı olabilir mi; dizilerde var ya hani, Meclis forum sitesi de var mıdır; sadık bir izleyici olarak oraya önerilerimi iletebilir miyim diye düşünmeye başladım.
Yani olmuyor ki böyle; koskoca milletin meclisi, şerefsiz, terbiyesiz, hırsız, höt möt...
Hepi topu dört kelimelik hakaretle bilmem kaç saatlik dizi bağlıyorlar azizim...
Geçenlerde meselá, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk halkının hayır duaları ve beddualarının toplandığı bir araştırma yaptı. Bundan niye yararlanılmıyor sorarım size? Kültür ve Turizm Bakanımız uyuyor mu? (Takdir edersiniz ki yanıt beklemeyen bir sorudur.)
Milletvekilleri, birbirine çemkirip iş kovalamaktan literatürü pek takip edemeyebilir diye, bari ben birkaçını buraya alıntılayayım dedim. Herhálde hayır dualarıyla pek işleri olmaz. Başbakanı yıkama yağlama yollu merakı olanlar da artık o kadar zahmete giriversinler. (Bu konuda çalışmaya, bakın pek heveslidirler.)
İzleyicinin sorumluluk bilinciyle beddualardan birkaç örnek veriyorum. Hatta üşenmeyip, adamına göre, nasıl devşirilebilir şeklinde naçizane önerimi de getiriyorum. Bu kıyağım unutulmasın lütfen. Evet, bildiniz; bu yavan geven muhabbetin elbet bir sebebi var: Bir dahaki kabine belirlenirken, Muktedir Errrkekten Sorumlu Devlet Eksik Eteği olmak yolunda yol yapıyorum:
Altın adın pul ola (Yumurta markasına uyarlanabilir)
Ağzına sapan taşı değe ("Kafana yumurta atıla"ya devşirilebilir)
Dayandığın ağaç yıkılsın ("Başbakan desteğini çeksin"e dönüştürülebilir)
Ah diyesin, başını dizine çalasın ("Hoaaaeeee diyesin, millet sana gülsün"e dönüştürülebilir diyecektim ama takacaklarını zannetmiyorum.)
Başına yıldırım düşsün ("Başına gensoru düşsün"e şey edilebilir diyecektim, yine vazgeçtim; ne fark eder ki di mi?)
Er bulamayasın inşallah (Bu sek... Başbakan’a özel.)
CÜMLETEN SIRITIN SIRITALIM HAKKINIZDIR
Biliyorum, benimki de ayrı bir tür salaklık. Betmiş, duaymış kimin umrunda?
Onun yerine, kabineye nasıl kapağı atarım diye düşünüp, pek bi’ "cinfikir"liyim ya, yeni atılımlar babında teflon sektörüne girmeyi önereyim bari, dedim. Sektöre doğal hakimiyet yolunda, isabetli olur.
Evet, Bitmeyen Pişkinlik Senfonisi adlı dizimizin üçüncü bölümünü de idrak etmiş bulunuyoruz.
Ben de elbet bir Türküm. Kendimi dizi kahramanlarıyla özdeşleştirip, o kürsüde hayal ediyorum. Kürsünün başına dikilmişim, sanki bir şey söylüyormuş edalarının en havalısını takınmışım, parmağımı sallaya sallaya şöyle diyorum:
"Sevgili bizim partili ve Sayın şerrrefsiz partili arkadaşlar; cümleten sırıtın, sırıtalım, hakkınızdır, hakkımızdır... Haaeeee!!!"
Sonra uyanmışım; kan ter içinde... Demek ki televizyonun karşısında, gözün açıkken ayakta uyuyup kábus görmek de varmış şu hayatın içinde.
Bağımlılık kötü şey. Hal... Hasssll... Halllss... Hallllüüüü... Halllüssssssinasyonlara gebe...
Ya da Allah muhafaza, beddua sahibine döner de derler ama yine de şöyle mi deseydik: Unakıtan’ın istikbáli, Tansu Çiller’lere gele...