Glenn Miller sorarcasına söylüyor: "Fools rush in where no wiseman ever go / But wise men never fall, so what do they know...": Şapşallar, bilge adamların asla gitmeyeceği yerlere üşüşürler; ah ama bilge adamlar hiç aşka düşmezler ki; onlar ne bilirler...
Uzun zamandır kişisel tedavülümden kaldırdığım birtakım mánásız duygularla cebelleşiyorum. Saçma olduğu gibi ve kadar, yaşam belirtisi olarak değerlendirdiğimden, bünyeye müdahale de etmiyorum. Neresinden baksanız, nasır da saçmalık, di mi ama? Her biri bünyesel marazsa?
O da acıtıyor, bu da acıtıyor. E, tebdil-i ruhta ferahlık olabilir; olabiliyor...
Neyse işte...
Öööyle kendi kafamın içindeki "Ulan inşallah bir okuyan yoktur, varsa ayıp olur" düşüncelerinden sıyrılmayı beceremezken, bari kafayı "toplarım" diye, kendimi vazifeye adayayım dedim. Gazetelere yöneldim... Bir nebze gerçeklik dünyasına avdet edeyim derdindeyim. Bizim gazetenin ilk sayfasına şöyle bir göz attım. Atmaz olaydım, toparlama derdinde olduğum ezberi hepten dağıttım.
5 Aralık 2006 tarihli Hürriyet’in birinci sayfasından birkaç habere buyurun:
n Hızlı feribot kıbleyi buldu: TCDD’nin Hacettepe’den bir profesörün trende mescit isteğini "kıble bulunamaz" diye reddetmesine karşın İDO’nun hızlı feribotlarındaki mescitlerde, kıbleyi oklarla gösteren tabela var. (Var vallahi. Tabelaların fotoğrafı da var: Yalova’dan Yenikapı’ya kıble... Bandırma’dan Yenikapı’ya kıble... İDO Operasyon Müdürü; "Sabit bir rotada gittiğimiz için kıble belirlenebiliyor" demiş. "Müessesemiz, pardon, belediyemiz, fırtına çıkması ve feribotun başını kıçını şaşırması hálinde, kıbleye yamuk bakan namaz kıldığı için kendisini günahkár hissedebilecek halkımızın sevap-günah muhasebe kaydıyla ilgili mesuliyet kabul etmez" diye ayrı tabela yapmamışlar yalnız.)
n Üç bakanın izlediği sağlık skandalı: Engelli Dostu Belediyeler Ödül Töreni’nde beş yaşındaki Hüsna Kavukçu sara nöbeti geçirince bir sağlık skandalı yaşandı. (Ambulans ancak yarım saat sonra gelebilmiş. Conrad Otel’in görevlileri, Balo Salonu’ndaki çıkışı açmayı reddedince Hüsna Kavukçu, kucakta lobiye taşınarak otelden çıkarılabilmiş. Solunum cihazına bağlanmış. Bu satırlar salı kaleme alınıyor; siz perşembe okuyorsunuz; inşallah hálá hayattadır... Başbakan olsaydı, acilinden bir balyoz bulur, sonra da onunla ne yaparlarsa artık yapar, üzerine de sihirli değnek muamelesi çekerlerdi belki? Conrad Otel’i, bünyelerinde bir müştemilat inşaati olmamasından, sorumluluklarını ihmal etmiş olmalarından dolayı kınamayı da ziyadesiyle borç biliriz.)
n Ferrari’ye çarpan gariban bilge: Hüseyin Arslan adlı sürücü, Şahin marka otomobiliyle, önünde giden Ferrari’yi izlerken duramadı ve 180 bin YTL’lik araca arkadan çarptı. Bostancı’daki kazadan sonra yoldan geçenler, kaskosu olmadığını söyleyen Hüseyin Arslan’a "Artık anahtarı bırakırsın" diye takıldılar. Ferrari’nin sahibi Mirzat Şimşek, "45 bin YTL’lik hasar var" dedi. (Diyen diyeceğini demiş. Ben ne desem boş.)
n (Enis Berberoğlu’nun köşesinin anonsu) Erdoğan: Amerika çekilme tarihi vermeli: (Ben spotu okumadan önce ilk etapta, "Hah, Bush’tan hükümete ’AB’den çekilin çocum’ mesajı filan geldi herhál’ diye düşünmüştüm. Meğerse kendileri Bush’a ’E artık Irak’tan çekilinmesin mi yani’ hatırlatmasında bulunmuşlar. Bakınız, hayat bazen sürprizlere de gebe olabiliyor.)
Birinci sayfaya şöyle bir göz attım ve atar atmaz mola alma ihtiyacıyla kalkıp koridorda bir tur attım.
Kadere, "Ezber dağıtmaktan bıkmayacak mısın kardeşim" diye sorarcasına, R. Rodgers ve L. Hartz klásiği Bewitched’i seslendiren Ella Fitzgeral’dan da ilham alarak; şakanın kendisinin üzerinde dönüyor olmasını umursamayan sersemlerin umursamadığınca umursamayarak, "Bewitched, bothered and bewildered like me" demek isterim: