Bu aralar, işe gelirken düzenli aralıklarla rastladığım bir reklam billboard’ı var.
İyi ki ehliyetim yok; otomobili ben kullanıyor olsaydım, ilk gördüğümde, "Ne kadar enteresan" diye incelemekten dolayı direksiyon hakimiyetimi yitirip kazaya sebebiyet verebilirdim.
Billboardda, türbanlı, melül bakışlı bir mankenin fotoğrafının altında, şöyle yazıyor: Giyinmek güzeldir...
Öyle şırımşık bir iş ki, türbanların desenlerine ayrı, sloganın ’yaratıcılığına’ ayrı kopar insan...
Tabii ürüne yönelik reklam sloganı olarak düşününce; ’Örtünmek güzeldir’ daha direkt bir mesaj olabilir ama böyle ’ılımlı’ ve ’kapalı’ bir dili tercih etmemişler; takdir meselesi...
Son zamanlarda, afiş ve billboard’lar konusunda güdülen politikalar gündeme afiş oldu, biliyorsunuz. Ulusal gündem kesmediyse hadise Reuters’in diline bile düştü: "Bu uygulamaları daha ziyade İran’da görürüz" diyorlar özetle...
Afişe olduk, tabiri caizse...
Yaz sezonu açıldı, yine kadın bedeni üzerinden bir abuk tartışmadır başladı: Türbancılar, mayoculara karşı!
Yok hac sezonunda yolcular rahatsız olabilir diye Atatürk Havaalanı dış hatlarında asılı olan Adriana Karembeu’nun poz verdiği posterler ’giydirilir’, yok sürücülerin dikkati dağılmasın diye mayo reklamlarına ya tamamen yasak ya da sansür getirilir...
Hadisenin bini bir paraya, gırla gidiyor iki-üç senedir...
Arka sayfa güzellerinden tutun, en kriminal haberde bile sıyrılan etekten iki dirhem et göstermek için didinilmesine, magazin haberciliği yapıyoruz diye sadece plajlarda tangasını poposunun arasına sıkıştıran kadınların sergilenmesine kimse benden fazla gıcık olmasın...
Hele ki bu konuda sadece kadın bedenini kullanan; kadınlarınki gözden, erkeklerinki bedenden saymayan; yanisi güzele bakmanın sevabı sadece erkeklerin boynunaymış gibi davranan zihniyete, duble gıcığım...
Fakat, türban reklamını ’edepli’ bulup icazet veren, mayo reklamına "Türk toplumunun genel ahlák yapısına uygun olmadığı için" geçit vermeyen idari zihniyete, triple gıcığım...
Kendine Müslüman tadında, kendine demokratlara yani, en gıcığım...
Neticede, burada mayo üreten markaların reklamları söz konusu. Bu şirketler palto-pardösü pazarlamıyor ve hükümet ve belediye ister inansın ister inanmasın, bu ülkenin kıyılarında denize girerken sadece haşema giyilmiyor.
Kaldı ki Türk toplumunun genel ahlák yapısına ne uyar, ne uymaz, onu belirlemek, ne münasebet, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne düşmüyor.
Ona bakacak olursanız, şahsi kanaatimce, bu şehrin her köşesine nakşolmuş, hükümetin ve belediyenin "Biz var ya biz, şunu da yaptık bunu da yapacaz" afişleri, bunların topundan daha dikkat dağıtıcı, daha sinir bozucu ve evet, edebe aykırı mánásında daha müstehcendir; o da ayrı...
Son gelen haberler, aldıkları tepkilerden dolayı Büyükşehir Belediyesi’nin daha önceki yıllarda karşılaştıkları tavır yüzünden bu sene başvuruda bile bulunmayan mayo şirketlerini arayıp, "Buyrun gelin, başvurunuzu yapın, izin vereceğiz" dedikleri yönündeydi.
Ben yine de Zeki Triko’nun sahibi Zeki Başeskioğlu’nun yerinde olsam, "20 ülkede astığı afişleri kendi ülkesinde asamadığı için" protesto adına sipariş ettiği patlıcan, hıyar, domates ve kabaklı ’mayo’ afişlerini kullanmaktan vazgeçmezdim.
Yahu şu hayatta en dalga geçtiğim figürlerden biriydi; AKP yüzünden Zeki Başeskioğlu’na helál olsun demek durumunda kaldım ya, bu da bana ka..., pardon, afiş olsun...