Atatürk isterdi ki…

Bu haftaki röportaj konuğum İsmet İnönü’nün kızı Özden İnönü Toker… Meraktan öle öle gittiğim bir röportajdı.

Haberin Devamı

Atatürk isterdi ki…

Fotoğraf: Mehmet AKTAŞ (DHA)

 

 

  

Gözlerinde İsmet İnönü, sesinde Atatürk’ü yaşadım. Kalbim yerinden fırladı fırlayacak, nefesime bile hakim oldum. Hiçbir şey bölmesin saatlerce dinleyeyim istedim ama uzun zamanımız yoktu.

 

Pembe Köşk’ün sene de iki kez ziyaretçilere açıldığını bilmiyordum mesela… Bu sene Nisan ayında yeniden açacaklarmış ve uzun bir süre de açık tutacaklarmış…

 

Haberin Devamı

Özden Hanım ile kadını konuştuk, çocuğu konuştuk, eğitimi konuştuk… Babası İsmet İnönü’yü, annesinin aile içerisindeki durumunu… Atatürk’ü… Atatürk’ü o kadar güzel anlatıyor ki… “O, ne istediğini bir gece yatıp rüyasında gördükten sonra yapmıyor. Her şeyi bilerek, nasıl olacak, ne olacakları düşünerek, tedbir alır ve uygulardı.” Diyor…

 

Buyurun beraber okuyalım…

 

 

Öncelikle 50’lilerde 60 70lerde kadın olmak desem?

Tabi ben daha eskileri 30’ları da hatırlıyorum! Atatürk dönemini hatırlıyorum, 40’ları hatırlıyorum.

Gönlünüzde yatan tarihler hangileri peki?

Atatürk ile beraber olduğumuz tarihler.

Çok net hatırlıyor musunuz?

Hatırlamaz mıyım, hatırlıyorum tabii. 8 yaşıma kadar gördüm.

Aklınızdan çıkmayan kareler, hatıralar var mı?

Çook var çok. Ağabeylerim ve ben bizim yaşıtlarımız çocuklara Atatürk geldiği zaman konuşmalar yapardı.

Mesela?

İşte, “Çocuklar hep kendinize güvenin, soru sorun” derdi. “Siz merak edip soru sormazsanız biz size hiçbir şey öğretemeyiz. Öğrenmek için soracaksınız, merak edeceksiniz, araştıracaksınız, niçin neden nasıl yapılmışı düşüneceksiniz. Ancak o zaman cevaplarınızı bulursunuz. Bizim her söylediğimizi dinlemeyin, siz sorun siz bizden hesap sorun” derdi.

Haberin Devamı

Bu sözlerden sonra mı üniversitede bu bölümü seçtiniz?

Hayır. (Gülüyor) Atatürk o sözleri bizlere değil, sizlere de söylüyordu. Atatürk o kadar ileri görüşlüydü ki, bize o zaman yaptığı konuşmaları, söylediklerini bir gün siz bana bunları soracaksınız, ben de size anlatacağım diye yaptı.

Bilgi paylaştıkça çoğalır!

Tabiii. Yine o dönemlerde Atatürk bize çok sık gelirdi. Pembe Köşk’e. O sofralar hep akademik sofralardı. Öyle rakı sofraları değildi, akademik çalışma sofralarıydı!

Atatürk isterdi ki…

O dönemlerde en müsait mekân olarak sizin eviniz varmış. Ve hep de şu cümleyi kullanırmış. “huzuru ben evimde bulurum” dermiş?

Aynen öyle. Huzurluydu babam evinde.

Ülkü Adatepe ile aranız nasıldı?

Haberin Devamı

İyiydi… Atatürk, bazı akşamlar Ülkü’yü de alır gelirdi. Ülkü’yle odama çıkar oyun oynardık. Yemek zamanında da giderdik, 30 kişilik yemek masasının başında Atatürk otururdu. Biz de Ülkü’yle masanın sonunda oturup Atatürk’ün arkadaşlarına nasıl hitap ettiğini, nasıl konuştuğuna hep bakar, dinlerdik. Ve orada bizi bile insan yerine koyup, bizi de sohbete dâhil ederdi.

“Büyüyünce ne olacaksın?” sorusunu sordu mu?

Evet, (Gülüyor) Öğretmen olmak istiyorum dedim, 7 yaşındaydım. Çok hoşuna gitti. Ülkü’ye sordu, “Balerin olacağım” dedi. Şuanda bu size çok normal gelebilir. Ama o yıllardan bahsediyoruz. O yıllarda Ülkü balenin ne olduğunu biliyordu, sanatın ne olduğunu biliyordu! Atatürk de o an “Göster bakayım nasıl yapacaksın” dedi. Ülkü’yü iskemlenin üzerine çıkardı, ülkü ayaklarının üzerinde döndü.

Haberin Devamı

Gözlerinizde İsmet İnönü’yü görüyorum, sesinizde Atatürk! Çok heyecanlıyım ben!

Aman ne güzel ne güzel… İşte Atatürk’ün de istediği buydu, sizin heyecan duymanız!

Peki kadının inişli çıkışlı yaşadığı yıllara dönersek, Atatürk’ten sonra şu yıllarda indi şu yıllarda çıktı desem?

Onları öyle tabir etmek değil de, aslında toplum olarak değişen şeyler oluyor. Onları hatırlamak lazım... Medeni kanun kabul edildikten sonra, seçme ve seçilme hakkı kazandı kadın. Kâğıt üzerinde kadınların bütün hakları var, uygulamasında işte inişli çıkışlı oluyor. Ama her zaman için o medeni kanunun devam etmesi cankurtaran, buna sahip çıkmak lazım!

Gelişen çağ ve teknolojiye beraber kadın özgürlüğü daha da kısıtlanıyor. Ama o yıllarda çocuk bale nedir biliyor, fikri var?

Haberin Devamı

Aynen öyle! Fikri var düşünebiliyor musunuz!!!! 80 sene evvel! Biz çocukları o sofraya oturtuyor ki görelim, yaşam tarzını bilelim diye! Bayramlarda Türkiye’nin her yanından Atatürk Orman Çiftliği’ne çocuklar, gençler gelirdi. Atatürk onların arasına girer kız erkek hepsiyle ilgilenirdi, gözünün içine bakardı. Bakardı ve o çocukları unutmazdı, 10 sene sonra tekrar rastlasa gene hatırlardı. Atatürk, çok okuyan, çok çalışan, çok araştırma yapan biriydi. O, 24 saatine her şeyi nasıl sığdırıyordu halen bilmiyorum. 1 sene de bir insanın yapamayacağı işleri kısa ömründe gerçekleştirdi.

Disiplinli, planlı, programlı çalışma sonucu?

Kesinlikle. Hemen karar verdikten sonra uygulardı.

Atatürk isterdi ki…

Sizi hiç bırakasım yok!

(Gülüyor) 1916 yılında genç bir Osmanlı Subayıyken farkına varıyor, bir toplumun yarısı eğitilmezse bir yere gidilemeyecek. Ondan sonra 1935’te hakları veriyor. Kesin olarak ne istediğini biliyor. Tabii o ne istediklerini bir gece yatıp rüyasında gördükten sonra yapmıyor. Her şeyi bilerek, nasıl oluru düşünür, tedbirlerini alırdı.

İleriyi görebilmek çok büyük şansmış!

Tabi ya. Bugün yaşıyor olsaydı emin olun aynı şeyleri size de söylerdi. Şimdiki gençlerin soru sorması, konuşması cezalandırılıyor. Onun tam istediği buydu, sormaları, öğrenmeliydi. Değer ölçüleri bambaşkaydı.

İsmet İnönü’nün kızı olmak hem bir kadın hem de bir birey olarak hayatınızı nasıl etkiledi?

İki ağabeyim vardı ve çok mutlu bir aileydik. Gözümü açtığımda annem babam, ağabeylerim ve Atatürk vardı. Aile büyüğümüz olarak. Mutlu çocukluğum oldu. Her zaman babamın kızı olmaktan gurur duydum. Hiçbir zaman ağırlık olmadı, işte sen İsmet İnönü’nün kızısın şöyle ol böyle ol gibi baskı hissetmedim. Böyle oldum, böyle devam ediyorum. Siz neyseniz o’sunuz. Doğal olun!

Anne baba sentezi nasıldı?

Annem de babam da dinlerine bağlıydı. Annem din konusunda bize bilgiler verirdi.

Şuanda bu sentez kuruluyor mu?

Bizim evde hala kuruluyor.

Ülkede?

Onu bilemem, ben kendi ailemi bilirim. Mesela az evvel içeride sohbet ettiğimiz kadınlar da öyle. Karı koca çalışıyorlar, çocuk büyütüyorlar hem modernler hem de dine önem veriyorlar.

Türk ailelerinde hem erkek çocuğu ayrımı olur. Siz de denge nasıldı?

Bizim ailemizde yoktu. Hatta rivayet edilir, babam hep kız çocuğu istermiş ve ben ailenin en küçüğüyüm. 4. çocuğuyum ben, ilk ağabeyim İzzet Ağabeyimi Kurtuluş Savaşı’nda kaybetmişiz, 1-2 yaşındaymış, babam da cephedeymiş... Velhasıl hem söyler ben doğduktan sonra Atatürk’e müjde vermeye gitmişler.

İsminizi kim koymuş?

Babamla, Atatürk. Oturup Öz Türkçe bir isim olsun demişler. O yüzen Özden koymuşlar. Atatürk o dönemlerde yeni Türkçe isimlere meraklıymış. Ülkü’de öyle, Ülkü’de bütün Ülkü’lerin en büyüğüdür. Erdal Ağabeyim de öyle, ilk Erdal, benim ismim de ilk Özden yani bütün Özden’lerin ablasıyım.

“Babamda da kocamda da kadın olarak sevgi depomu doldurdum” diyor musunuz?

Diyorum! Ama hep bir mücadele ettim.  Herkesin bir gençlik ideali vardır, “Kocam yakışıklı olsun, uzun boylu olsun” der. Ben hep babamı izlediğim için aksine “İşini benden daha çok seven kocam olsun” derdim.

Neden?

İşini seven, işinde başarılı olan insan mutlu oluyor. Ben benim evimde bunu gördüm.

Diyelim ki adam işkolik ve evinde de onun huzursuzluğunu çıkarıyorsa?

Benim babam çıkarmazdı. Ben benim babam gibi adamdan bahsediyorum.

İşte herkes İsmet İnönü değil ama?

(Gülüyor) Öyle tabii.

İsmet İnönü “Evden hiç kavga çıkmazdı, kavgaya ilk başlayan haklıdır.” Dermiş neden?

Evet, öyle derdi. Benden de sizlere tavsiyem olsun. Kavgaya kim başlarsa o haklı, itiraz etmeyeceksin. Sonra zaman geçtikten sonra ilk defa sen kavgaya başlarsan sen haklı oluyorsun.

Kadın cinayeti gerçeğimiz var maalesef. Özgecan, Cansel… Ne gibi cezalarla caydırılabilir?

Bu cezayla olmaz, eğitimle olur. Babaları, ağabeyleri, anneleri eğitmek lazım... O aile düzeni üzerine düşmek lazım. Özellikle babalara, ağabeylere…

E bazen de bakıyoruz aile süper, iyi eğitimli ama çocuk tam bir fena!?

O da oluyor tabii.

Kayseri’de bir eğitimci bunu yaptı Cansel’e… Bir eğitimci bu!

Yine de aileye doğru eğitim vermek, eğitmek! Tabii ki ceza da olmalı, mükâfatlandıracak değiliz ama tedbir için eğitim diyorum. Bilimsel olarak düşünüp, araştırmak lazım...

Kendi çocuklarınızı yetiştirirken hangi ilkeyi edindiniz?

Mutlu ailede büyümelerini istedim. Kendi gördüklerimi onlara gösterdim. Eşim 2 sene tutukluydu, iki kızımda babaları tutukluyken doğdular. Ona hiç kızmadım, kendi bildiğini yapıyordu. Ayrıca annemle babam her ikisi de hassastı ama anneler daha hassastır, çektiğim sıkıntıları görüp de “Kızım neden gazeteciyle evlendin, böyle olacağı belliydi, bunlar başına gelecekti” demedi!

Elinizde sihirli sopa olsa neyi değiştirirdiniz?

Erkekleri! Akıllarını, gözlerini açardım.

Ama erkekleri de yetiştiren kadın?

Ama erkeklerin de çocuklarını o yönde yetiştirmeye erkekler karar verir!

Babanız İsmet İnönü’nün aile anlayışı nasıldı?

Çok partili rejime geçildiğinde babama gelip “Ya hocam siz böyle yapıyorsunuz ama gelecek olan muhalif partiler sizinle uğraşacaklar, ailenizle uğraşacaklar” dediği zaman babam “Ben sinirlerime ve aileme güveniyorum” derdi. “Benden sonra bu kadar sabırlısını bulamazsınız, o yüzden ne yapacaksanız ben varken yapın ben sabrederim” derdi. Böyle konuşmalar olduktan sonra her iki partiye de yakın olan insanlar bilhassa bu lafları çok severlerdi “Paşam siz insan değilsiniz, insan üstü bir şeysiniz” derlerdi, işte o insanlar çok rahat fikirlerini değiştiren insanlardır. Annem çok üzülürdü “Aman Paşacığım, size neden böyle şeyler söylüyorlar, beğeniyorlarsa aman iyi yaptın, aferin desinler. Sen insansın, seni de Allah yarattı. Neden sen insanüstüsün gibi laflar ediyorlar” derdi. Annem çok özeldi.. Annem için herkes güzeldi. Çirkin insan yoktu. Herkesi Allah yarattı derdi. Herkesin mutlaka bir güzelliği vardır görünmeyen derdi.

Bir vakfınız var onunla aktifsiniz sanırım?

Aynen öyle. Babamı kaybettikten 10 yıl sonra Erdal Ağabeyim bir vakıf kuralım istedi, elimizde Atatürk’e, babama o yıllara dair çok anılarımız vardı. Annem de babamdan hep uzak, cephede olunca itinayla o mektupları, kıyafetleri saklamış. Annem gelinliğini çok özel saklamış, kızım Gülsün 60 sene sonra giydi. Onun gibi bir sürü kıyafetler var.

Oyuncaklarınız da saklanmış, onlarla müze yapacaksınız diye duymuştum?

Evet, hepsi duruyor. Oturduğum Pembe Köşk’te hala yaşıyorum. 1930’larda kullanılan eşyalar hala evimizde duruyor. Düşünün 1916’da annemin büyükbabasının ona verdiği çeyiz hala duruyor!

Peki müze yaparken şart koşacak mısınız?

Tabii ki! İnönü Üniversitesi’ne verdiğimiz eşyalar şartlı, istediğimiz gibi korunacak.

Şuanda Pembe Köşk’ü de ziyaretçilere açıyorsunuz ama değil mi?

Evet, sene de 2 defa acıkıyoruz, devamlı olarak açamıyoruz. 23-29 Ekimde 40 gün açıyoruz. 10 Kasım’a kadar. Bu sene 16 Nisan’da açıp Mayıs’ın 20’ine kadar açık kalacağız. Her gün 10’dan 17.00’a kadar açık. Cumartesi -Pazar dâhil…

Kim isterse gelebilir yor mu?

Tabii… Sadece okullar grupça gelmek istiyor o zaman kalabalık olmaması adına programlıyoruz.

Peki sizin günlük yaşantınız ne oluyor?

Evin bir kısmı normal yaşam alanımız. İkiye bölüyoruz. Mesela babamla Atatürk’ün yemek yediği sofrayı gene misafirler gelecekmiş gibi kuruyoruz. Ama o bölüme girilmiyor kapıdan seyredebiliyorlar. Atatürk ve babamın kıyafetleri, madalyaları, birbirlerine yazdıkları mektuplar ortada oluyor. Bir konu seçiyoruz onu işliyoruz.

Ne gibi?

Mesela bir sohbette az evvel sizden önce biri anlatıyordu. Demiryolları biliyorsunuz onuncu yıl marşında, “on yılda demir ağlarla ördük” bunu kötülediler, iş miydi Demirağlarla örmek diye. O demiryollarının nasıl yapıldığını anlayan çok güzel sunum yapmıştık. Bu seferde babamın müzik zevkiyle alakalı bir konumuz olacak.

Biraz dinlemek isterim?

Babam, Yemen’de genç bir Osmanlı Subayıyken 20-21 yaşlarındayken Ahmet İzzet Paşa diye başlarında komutanları varmış. Boş kalmasınlar, Arabistan’da Arap kızlarına tutulmasınlar diye Briç öğretmiş. Böyle bir de sandıklar bulmuşlar. O dönemlerde bir Fransız şirketinin demiryolu yapmak gibi projesi varmış, yarım kalmış. O şirket gramofon, plak gibi şeyleri orada bırakmışlar. Bu gençler de onları bulunca, paşa da bırakmıyor tabii bir yere, babam gibi o dönemki gençler çok sesli klasik müziğin ne olduğunu o şekilde öğrenmişler. Babam da annemle öğrendiklerini paylaşırmış.

Şimdi bir erkeğin bir kadına bir şey öğretmesi ya da kadının erkekten fazla bilmesi ego çatışmasına götürüyor işi!

Annemle babamın ilişkisi çok güzeldi. Annemle babam evleniyor 20 gün sonra babam cepheye gidiyor. Babam anneme ilk hediye olarak piyano alıyor, gayri Müslim bir hoca tutuyor, piyanoyu öğrenmesini sağlıyor. Annem ailenin geleneksel yanını sağlam tutmuş, babam da modernleşmeyi göstermiş. Yani çok güzel bir sentez kurmuşlar.

Sizinle tanışmaktan gurur duydum, onur duydum. Son olarak eklemek istedikleriniz?

Erkekleri eğitmek lazım, işte o zaman güzel olacak.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları