Yaşananlar

Haberin Devamı

Gözler yalan söylemez

Aşağıdaki anlatacağım hikaye, bir filmden alınmamıştır. Kesinlikle hayal ürünü değildir. Size inanılmaz gibi gelsede, çarpıcı ve bir o kadar da gerçektir. Yıllar önce Ankara'da üniversitede tohumları atılan, bugünlerde Antalya'da bir kamu kurumunda filiz veren yaşanmış bir olaydır.

Önce, çok gerilere, günde ortalama 20 kişinin teröre kurban gittiği döneme dönelim... Anlatmaya oradan başlayalım.

80 öncesi üniversiteli yıllar...

Aynı okulda okuyan iki genç... Birbirlerini tanımıyorlar bile... Siyasi görüş olarak biri sağı, diğeri solu seçmiş kendine...

Siyasi yelpazenin en uç noktalarındaki bu iki gencin kaderi, günlerden bir gün, bir köşe başında kesişiyor.

Hem de, okul binasının içinde çıkan kavganın, dışarıya taştığı bir gün...

SIĞINMA NOKTASI

Silahlar patlıyor o gün... Panzerin siren sesi, ambulansın siren sesiyle karışıyor. Bazen de, coplanan öğrencilerin çığlık sesleri her ikisini bastırıyor.

Polisin dağıttığı gruplar sağa sola kaçışırken, bir duvarın iki tarafı, ayrı görüşteki bu iki gencin sığınma noktası oluyor.

Sesler kesilip ortalık süt liman olduğunda, bulundukları yerden yavaş yavaş kafalarını kaldıran gençler, bir an gözgöze geliyorlar.

Keskin, birbirine kin ve nefret kusan o kısa bakışmanın ardından yine geldikleri yöne kaçıyorlar. Biri sağa, tabi ki diğeri de sola...

Aradan yıllar geçiyor. Okulları bitiyor. Her ikisi de birbirlerinden uzak yerlerde aynı mesleği icra ediyorlar.

Evlenip çoluk çocuğa karışıyorlar. Derenin altından çok sular akıyor anlayacağınız...

KESİŞEN KADER

Bir gün sağcı olan, solcu olanın bulunduğu Antalya'daki kurumun başına getiriliyor. Ama, ne o diğerinin orada olduğunun, ne diğeri öbürünün oraya atandığının farkında... Çünkü, tanışıklıkları sadece gözlerden...

Ve, yine bir gün, kaderleri okulda olduğu gibi, köşe başında kesişiyor. Koridorda yürüyen yönetici, köşeden çıkıp aniden önüne fırlayan solcu meslektaşı ile tesadüfen karşılaşıyor. O gözler, yıllar sonra yine birbirine odaklanıyor.

Kısa bir bakışmanın ardından, karşılıklı ‘‘Afedersiniz’’ sözcükleri dökülüyor dudaklarından... Sonra ayrılıyorlar.

Solcu olanın kafasına, koridorda çarpmak üzere iken karşılaştığı kişinin gözleri takılıyor. Eve gittiğinde, bir fotoğraf karesi gibi dondurduğu o gözleri, hafızasının süzgecinden geçiriyor. ‘‘Bu gözler bana yabancı değil’’ diye mırıldanıyor sürekli... O duygularla yatıyor yatağına...

BÜROKRAT KİM

Saatler sonra, korkunç bir kabusun tam ortasında uyanıyor yatağından... Çünkü, o gün gördüğü iki çift göz, yıllar önceki iki göz ile çakışıyor.

O gözlerin sahibinin, kurşunlardan korunmak için sığındıkları duvarın arka yüzündeki gencin gözleri olduğunu anlıyor. Ve, birşeyin daha farkına varıyor; o sağcı gencin, şimdi onun yöneticisi olduğunun...

Bu gerçeği, sadece solcu olan biliyor. Yönetici pozisyonundaki bürokrat ise bu köşeyi okur da, hafızasını zorlarsa öğrenecek.

‘‘Kim bu bürokrat?’’ diye soracak olursanız, kendinize de hemen bir hafıza testi yapın.

Hürriyet Akdeniz'in bir süredir olay yaratan manşetlerini gözden geçirin.

Bulacaksınız...

Bu olay şunu gösteriyor. Demek ki, insanlar zaman içinde hem fiziki, hem de fikir olarak değişime uğrasalar da, gözleri onları ele veriyor.

ŞİİR MISRALARI

Çünkü, gözler yaşlanmıyor, gözler değişmiyor, gözler yalan söylemiyor.

Bakın ne diyor Necip Fazıl Kısakürek;

Bir şey kalmaz yalınız

Kalır maziden gözler

Ölür de her yanımız

Sağ kalır, neden gözler.

Ama, yukarıdaki hikayeye en güzel örnek, belki de A.N. Asya'nın şiirinde gizli;

Gözler olur; mavi, ela, yeşil

Gözler vardır; kara...

Götürürler denize, bahçeye, kuma

Götürürler karanlıklara!

Belek'e yakışmıyor

Bizim Bilal Çeliktaş ile Adora'ya, POYD'un yemeğine giderken yine gözüme takıldı. Belek girişinin o çirkin görüntüsü, bir kez daha yüreğimi burktu. İnanın, Diyarbakır veya Urfa'daki bir beldenin girişi ondan kat be kat daha iyidir. Güya, Belek bizim medar-ı iftiharımız... Sahillerinde beş yıldızlı otel ve birinci sınıf tatil köylerinin yer aldığı cennet... Turizm Başkenti Antalya'nın göz bebeği, geleceği... Antalya'daki golf alanlarının ana vatanı, ana yatağı...

Ancaaak, Belek'in girişindeki o görüntü kirliliği, aslan yattığı yerden belli olur diyenleri utandıracak cinstten...

GİRİŞİ HALLEDİN

Üstelik BETÜYAB'a rağmen bu böyle... Belek Turizm Yatırımcıları Birliği, harika işler yaptı, yapıyorda... Mesela, sivrisinek konusunda hiç taviz vermedi. Mesela, tabela kirliliğini kökünden çözdü... Fakat, gelgelelim, Belek'in şu girişini halledemedi... Belki bir projeleri vardır. Ama, yine de bana aktarılan küçük bir fikir cimnastiğini onlara hatırlatayım. Bir sohbette Emniyet Müdürü Natık Canca atmıştı bu fikri ortaya... Demişti ki, ‘‘Belek'in girişi, şanına yakışır düzenlense ne güzel olur değil mi?’’

MALİYETİ UCUZ

Yani, bir Beldibi, bir Kemer gibi... Şöyle, ortası rengarenk çiçeklerle bezeli bir refüjü, boyalı kaldırım taşları olan, tabelası bulunan bir Belek...

Çok zor ve masraflı değil... Hele BETÜYAB için maliyeti leblebi, çekirdek parasına denk..

Oranın yeşillenmesi, çiçeklerin bakımı, ez cümle bahçıvanlık işi de otellere verildi mi, bu iş tamam...

En az 25-30 büyük tesis var...

Her hafta bir işletmenin bahçıvanı bu işle görevlendirilse, sezon süresinde bir kere sıra ya gelir, ya gelmez...

Bizden önermesi...

Ünlü sözler

Bu danyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim.’

Sofokles

dgundogdu@hurriyet.com.tr

TELEFON: (0242) 340 38 38

Yazarın Tüm Yazıları