Paylaş
Ekonomi, sanayi, ticaret, tarım, bilim, teknoloji, sanat, turizm, ulaşım, haberleşme, nakliye gibi yaşamı etkileyen alanların çeşitliliği ve gücü bir devletin dünyadaki yerini beliriyor.
Nüfusu, orduyu, ülkenin yer altı ve yer üstü kaynakları gibi enerjiye sahip olma imkanlarını da bunlara eklemeliyiz.
ÜÇÜZLER
Kültür, sanat, çevre adeta ‘üçüz’ gibidir.
Kültürü tanımlamak için yaşama ve davranma biçimi desek yeterli olmaz.
Peki Türk Dil Kurumu ne diyor;
Hars ve Ekin olarak ta ifade edilen Kültür; ‘Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü‘dür diyor.
‘Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü’de denilebilir.
*
Tarih, kent, kır, tarım, yazma, okuma, eğlence, seyahat, doğa kültürlerinden hatta tarımda ve sağlıkta ki yerini atlamadan bahsedelim.
KÜLTÜRSÜZLÜK
Bugün ki yaşama şeklimize bakıldığında genel olarak eksikliğini hissettiğimiz her konunu altında kültürsüzlük yatıyor diyebiliriz.
Kabalık, kuralsızlık, laubalilik paçalardan akıyor.
Trafikte ve iş yaşamında, kişiler ya da kurumlar arası münasebetlerde iyi bir durumda değiliz.
Canımızı sıkan şiddet ve taciz olaylarının yaygınlaşmasının altında da kültürel zayıflıklar var!..
*
Sanat damarları tıkalı veya çalışmayan toplumlar yeteneklerini asla gösteremezler.
Düne göre bugün sanatın tüm dallarında yüz güldürücü bir yerde de bulunmadığımız aşikar.
USTA VE SANATÇI FARKI
Emek, güç, bilgi ve maharet bir insanı usta yapar. O işin ustası yani…
Ama sanatçı veya sanatkar olmaya yetmez bu.
Sanatçı olmak için bu birikimlerin üzerine sevgiyi de katmak gerekli.
Sevgi varsa estetik, nezaket, zarafet, incelikte vardır.
Sanatçı olmaz zor iştir.
Sabır ister, çile ister, eğitim, ister, kültür ister.
İster babam ister.
Ama bugün bir kıtlık çekildiği, bir sıkıntının olduğu belli…
*
Salonlar, atölyeler, galeriler olacak,
Okullar harıl harıl bu işe gönül verecek,
Devlet, yerel yönetimler, stk’lar bu işe kafa yoracak ki sanat alanı rengârenk olsun…
*
Boş bir insandan ne kadar desteklenirse desteklensin sanatçı çıkmaz!..
Bir an geliyor yok oluyorlar…
SANAT ÖZGÜRLÜK İSTER
Dayatmalarla, kısıtlamalarla da sanat yapılmaz.
Sanat ve sanatçı kendini her yönüyle özgür hissettiği yerlerde çiçek gibi açar…
Sanatçının yetişmesi ve sanatın yapılması için ortamın elverişli olup olmadığı önemlidir.
*
Kültür, sanat, çevre.
Yapışık üçüz bunlar.
Üçüzlerin durumu en fena olan ise çevre!
ÇEVRE FENA DURUMDA
Her yeri delik deşik, talana, işgale, tahribata uğramış,
Kirletilmiş, katledilmiş bir durumda…
Doğal, tarihi ve kültürel mirasıyla,
Ekolojik zenginlikleri, florası ve faunasıyla, habitatıyla katline ferman buyrulmuş durumda.
*
Aç gözlülük ve yağma kültürü denilen kapitalist yaklaşımlar ormanları, dağları, tepeleri, gölleri, dereleri, sulak alanları, deniz kıyılarını, ağaçları, çayırları, yaylaları, ovaları, tarım sahalarını, yer altı ve üstü su kaynaklarını ölçüsüz bir şekilde hoyratça tahrip ediyor.
*
Genel olarak övündüğümüz ne varsa geçmişte kaldı!..
Bir şehri anlatırken geçmişin, yüz yıl öncesinin fotoğraflarında geziniyor, 20 – 30 yıl önce ki yaşanmışlıklarını özlemle yad ediyoruz…
Canlı ve cansız çevreye dair ne varsa para ve rant uğruna feda etmekten bir an bile tereddüt etmiyoruz.
*
Kurdun, kuşun,
Börtü, böceğin hakkını da yiyoruz.
Dünyayı paylaştığımız diğer canlılara da kıyım uyguluyoruz!..
*
Ne oldu, nasıl bu hale geldik?
Yeri geldiğinde geçmiş medeniyetimizle övünmesini biliyor, nutuklar atmasını biliyor,
Ama onların yaptıklarını yapmıyor, çevreye, sanata ve kültüre verdikleri değeri vermiyoruz!..
*
Yatacak yerimiz yok bizim!
Üç beyaz dediğimiz şeker, un ve tuz’dan uzak durup “kültür, sanat ve çevreye” yakın durmasını bileceğiz,
Ve sonsuza kadar;
Sevgi, aşk, muhabbeti bunlara yoldaş etmeliyiz arkadaş...
Paylaş