Paylaş
Hüzünlüyüz...
Her gün uzaktan yakından, dosttan arkadaştan, can evinden bir acı dağlıyor yürekleri.
Bu nasıl bir zaman, bu nasıl bir acı...
Sevdiklerimiz, canlarımız, cananlarımız.
Offf off... Bakmaya kıyamadıklarımız, koklamaya doyamadıklarımız.
Ciğerlerimiz yanıyor.
Bu ne beladır? Ocaklar söndü, bu nasıl devrandır?..
*
Yeni koronavirüs, bilindik ismiyle COVID-19 ekin biçer gibi insanlığı biçiyor.
Yaşlılar gençler, kadınlar erkekler, köylüler işçiler, emekliler emekçiler, esnaflar tüccarlar, öğrenciler öğretmenler, ustalar, müzisyenler, edebiyatçılar, sanatçılar, bilim insanları, akademisyenler, ülkesine, devletine adanmış beyinler, derin tecrübeler, emektarlar, pirler, naifler, sessiz sedasız, yetim gibi, yalnız, alelacele törensiz, ıssız.
Cenazeler bile çarçabuk...
Offf off... Nasıl bir zamana denk geldik arkadaş.
BU KAYIPLAR
Her gün bir acı, öyle böyle değil, büyük acı.
Şimdi farkında değiliz ama yerleri dolmayacak insanları uğurluyoruz, yorum yapacak halde değiliz...
Bu lanet salgın bittiğinde anlayacağız eğer hayatta kalırsak; göreceğiz, konuşacağız 2020’de neler neler kaybettiğimizi!..
Bu kayıplar para kaybı gibi değildir.
Bu kayıplar köprünün, tünelin yıkılmasına, borsanın çökmesine benzemez!..
Yüzlerce kaliteli insan uğurladık yanalım ki, yanalım...
*
‘Mezarlıklar vazgeçilmezlerle doludur!’ demiş denyonun biri.
Halt etmiş...
Ne kadar nobran, küstah ve kaba bir tavır bu...
İki nesli bu sözlerle yediler, diri diri gömdüler, geri kalanını da koronavirüs yiyip tüketiyor zaten!
*
Milyonlarca insan postu deldirmeden yarına çıkmanın hesabını yaparken hiç kimse rantın, arazinin, kanalın, binanın, doların, yuronun, fonun, faizin, paranın hesabını yapmamalı.
Ülke, kıyamet gününün arasat meydanına dönmüş durumda.
Bir yanda can derdi, öte yanda geçim sıkıntısı, diğer yanda da israf alışkanlıkları, savruk harcamalar...
Dikkat etmeli; milletin tutan ahı, inletir veziri şahı...
RAKAMLAR VE GERÇEKLER
Canımızın derdine düştük.
Bu ortamda rakamlarla oynamamalı, gerçekleri örtmemeli.
Örtmemeli ki millet ciddiyeti fark etsin, tedbirini alsın.
‘Eyy ahali! COVID, Azrail olup yere inmiş, günde beş yüz cenaze kaldırıyor’ diyin bakalım millet evinden çıkıyor mu?
Tedbirler nasıl oluyormuş görün o zaman!..
*
Aralıkta, ocakta bu ülkede COVID varken yok denildi mi?
Denildi.
11 Mart’tan önce kabul ettik mi COVID’i?
Hayır...
Ölenlere zatürre dedik geçtik.
Olmuyor böyle, olmuyor...
Sosyal medya Aytaç Yalman Paşa’nın ölümünü kurcalamasaydı, haziran ayında bile Türkiye’de salgın olduğunu kabul etmeyecek bir gücümüz var.
Ancak halk sağlığı sorunlarına bu mantıkla cevap bulunamaz.
*
Günde 50 bin vaka var deyin bakalım millet tedbirsiz sokağa çıkıyor mu?
Valla ekmek almaya gitmez!
Sağlık Bakanlığı sıkıyönetimi mecburen gevşetti, rakamları biraz özgürleştirdi ama...
Hekim dayanışması ile rakamları öğreniyoruz!
Belediyeler de cenaze sayılarını açıklıyor!..
Bakanlık yayınladığı tablo ile ikna kabiliyetini yitiriyor...
*
Şeffaflık iyidir, hele böyle zamanlarda çok daha iyi sonuçlar verir.
HÜKÜMET - BELEDİYE OMUZ OMUZA
Ciğerlerimiz yanıyor elbette.
Küresel bir salgınla mücadelede birlikle başarılır. Hükümet, bakanlıklar, valilikler, kaymakamlıklar ve müdürlükler belediyeleri ‘bizden’ ya da ‘bizden değil’ diyerek bir ayırıma tâbi tutmamalı.
Tüm belediyeler Türkiye Cumhuriyeti devletinin kanunlarına tâbi, halkın seçtiği yönetimlerdir.
*
Eski bir sağlık bürokratı olarak söylüyorum ki ‘Bazı belediyeler!’ dışlanarak COVID-19 mücadelesi kazanılmaz. “Neyimiz var, neyimiz yok” felsefesiyle, büyük bir dayanışmayla güç birliği yaparak başarılabilir, acılar ve halkın üzerine çöken yük hafifletilebilir, kara bulutlar dağıtılabilir!..
Bugünler ayrılık gayrılık günü değildir, siyaset yapma günü hiç değildir.
Halk ölüyor, tükeniyoruz!
Hükümet tüm belediyelerle omuz omuza çalışmalıdır.
ATATÜRK VE İSPANYOL GRİBİ
Dünya büyük bir acı çekiyor...
Her yüzyılda bir, iki büyük salgın yaşanıyor, nesiller yok oluyor.
Yüzyıl önceki salgında 50 milyon insanın (20 diyen de, 100 milyon diyen kaynak var) iki yıl içerisinde ölmesi gibi...
1918-1920 melun İspanyol gribi Osmanlıya da acılar yaşattı.
Biz ona ‘İspanyol nezlesi’ demişiz.
*
Atatürk’ün, 1918 Mayıs’ında gittiği Viyana’da yakalandığı ‘İspanyol nezlesini’ Beşiktaş’ta, Akaretler’deki evinde atlattığını, önce nezleyi sonra da Samsun’a çıkarak düşmanı yendiğini biliyoruz.
*
Dünyayı kasıp kavuran bu hastalık Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı’nda;
‘Biz ki İstanbul şehriyiz,
Seferberliği görmüşüz:
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
bir de İttihatçılar,
bir de uzun konçlu Alman çizmesi 914’ten 918’e kadar yedi bitirdi bizi’ dediği gibi...
DOĞAL SELEKSİYON
İşte böyle...
Tüm canlılar doğada yaşam savaşı veriyorlar.
Tabiat kanunu bu, ‘güçlü ve yaşam şartlarına uygun canlılar hayatta kalıyor, zayıf ve hasta olanlar gidiyor!’
Çok acı ama gerçek bu!
Buna da doğal seleksiyon diyoruz...
*
Tam da böyle zamanlarda devlet araya girer ve ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın!’ diye tarihimizin derinliklerinden seslenen ‘Şeyh Edebali’ye kulak verir...
Paylaş