Paylaş
Şeker hastalığının ne denli önemli bir sağlık sorunu olduğunu zaman zaman anlatıyorum. İyi takip ve tedavi edildiğinde sağlık açısından hiçbir sorun yaratmazken, kan şekerinin dengelenemediği hallerde de tüm vücudu tahrip eden bir hastalık haline dönüşebilir. Göz damarlarının tahrip olması sonucu oluşan körlükler, böbreklerin tümden harabiyeti, bacakları besleyen damarların tıkanmasına bağlı olarak gelişen kangrenler, beyin damarlarının tıkanması sonucu oluşan felçler, kalp damarlarının tıkanmasına bağlı olarak gelişen kalp krizleri, duyu sinirlerinin tahribatı, vücutta kapanmayan yaralar, hep şeker hastalığı sonucunda ortaya çıkan ciddi sağlık sorunlarıdır.
Tedavi planlaması
Şeker hastalarının bir kısmı insülin iğneleri ile tedavi edilirken diğer bir kısmı da şeker düşürücü haplar kullanırlar. Hastanın hangi tür ilaç grubuyla ya da hangi dozlarda ilaçla tedavi edileceğine, kan şekeri düzeyine bakarak karar verilir.
Kan şekeri düzeyi açlıkta ve toklukta farklı sonuçlar verir. Ayrıca yenilen gıdalardaki unlu, şekerli ve nişastalı gıdaların, yani korbonhidratların miktarına göre de kan şeker düzeyi farklı olmaktadır. Tedavi planlamaları, hastanın her öğünde düzenli gıda alacağı ve bu gıdadaki karbonhidrat miktarının hep aynı olacağı varsayımına göre yapılır. Eğer tedavi altındaki bir hasta, iş yoğunluğu gibi bir nedenle bir öğünü atlarsa ya da o öğünde planlanandan daha az karbonhidratlı gıda yerse, kan şekeri normalin altına düşer. Eğer daha fazla korbonhidrat alırsa da normal sınırların çok üzerinde kan şekeri sonuçlarıyla karşılaşılır.
Kan şekerinin normalin çok altına düşmesi de tehlikelidir. Kan şekeri düştüğü için komaya giren ve hatta hayatını kaybeden çok kişi vardır. Oysa kanda şekerin düştüğü zamanında tesbit edilebilse, birkaç parça kesme şeker yiyerek bile normale dönmek mümkün olabilir.
Aşırı yorgunluk, stres, ateşli hastalıklar gibi etkenler de kan şekeri dengesini bozar. Daha önce yapılan kontrollarda kan şekeri normal düzeylerde bulunan kişiler, ilaçlarında ve perhizlerinde bir değişiklik yapmamalarına rağmen, grip gibi bir nedenle ateşlendiklerinde şekerleri de yükselir.
Kan şekerinin oynak olması, özellikle Tip I olarak tanımlanan ve insülin kullanmak zorunda kalan şeker hastalarında daha sık görülür. Bu hastalarda kullanılan insülin cinsi, günlük dozlar ve insülinin uygulanma saatleri, hastanın kan şekerinin gün içindeki değişimlerine göre ayarlanır.
Yakın takip gerekiyor
Görüldüğü gibi şeker hastalığı tedavisi bir savaş yönetmeye benzer. Düşmanın her hamlesini iyi takip edip zamanında önlem almak gerekir. En küçük hatada savaş kaybedilebilir.
Şeker hastalığında temel, kan şekeri dengesinin kurulmasıdır. Bunun olabilmesi için de günlük değişimlerin bilinmesi gerekir. Yakın takibin yapılabilmesi için yıllar önce, evde kendi başına idrardaki şeker düzeyini ölçebilme olanağı veren sistemler geliştirildi. Ancak bu yöntem çok hassas olmadığı gibi, şeker düşmelerini de göstermiyordu, ayrıca kısa süreli değişimler hakkında da bilgi vermiyordu.
Son yıllarda geliştirilen aletlerle herkesin kendi kan şekerini ölçmesi olanağı geldi. Parmak delinerek alınacak bir damla kan yardımıyla birkaç saniye içinde kan şekeri düzeyini anlamak mümkün olabiliyor. Böylece ani değişmeler karşısında acil önlemleri almak mümkün olabildiği gibi, doktora kontrola gidildiğinde şeker hastalığının seyri ayrıntılı olarak bilindiği için daha başarılı bir tedavi planlama olanağı oluyor.
Şeker hastalarının bu aletlerden alması, nasıl kullanılacağını iyice öğrenmesi ve düzenli olarak kullanması sağlıkları açısından çok yararlı olmaktadır.
Sağlıklı kemik yaratmak
Yaşlılıkta, özellikle kadınların en önemli sorunlarından biri kemiklerin zayıflamasıdır. Tıp dilinde osteoporoz olarak adlandırılan bu durum, kalça eklemi gibi önemli eklemleri oluşturan büyük kemiklerin kırılmasına yol açtığı taktirde çok riskli tabloların belirmesine neden olur. Yaşlılarda büyük kemiklerin kırılması, pıhtıların kopup önemli organlara ait damarları tıkamasına yol açabileceği gibi, hastanın yatalak kalmasına ya da riskli bir ameliyat geçirmesine neden olur.
Tüm dünyada sağlıklı yaşama koşullarının iyileşmesi, yaşlı nüfusun artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle yaşlılıkta daha sık görülen hastalıklar, bu arada osteoporoz da, giderek daha önemli bir sorun haline gelmektedir. Hastalığın artması, bu konu üzerinde çok yoğun çalışmalar yapılmasına da neden oluyor. Nitekim, tedavi konusunda çok önemli gelişmeler elde edildi. Ancak, tüm hastalıklarda geçerli olan ’korunma tedaviden daha önemlidir’ kuralı, burada da geçerli. Bu amaçla kalsiyum kullanımının yaygınlaşması için kampanyalar düzenleniyor. Artık insanlar daha çok kalsiyum hapı almaya ve daha bol süt ürünü tüketmeye başladılar.
Yoğunluk değişiyor
Yapılan çalışmaların gösterdiği bir gerçek de, tıp dilinde zirve kemik yoğunluğu olarak adlandırılan yapıdır. Her insan gelişmesinin bir döneminde, en yüksek kemik kitlesine sahip olur. Daha sonra devamlı olarak bu kitleden kayıplar oluşur. Kadınlarda menopozdan sonra, kemik kaybı daha da süratlenir. Belirli bir süre sonra, kemik yapısı, kolayca kırılabilecek derecede zayıflayacaktır. Eğer bir insanın kemik yoğunluğunun zirvesi çok yüksekse, devamlı kayıplara rağmen, kırılma için tehlikeli sınıra gelmesi çok daha geç olacaktır.
Ergenlik dönemi
Kadınlarda yapılan çalışma, kemik yoğunluğunun en fazla 35 yaşına kadar geliştirilebileceğini ortaya koydu. Kemik yoğunluğunun arttırılmasında en önemli dönem, ergenlik öncesi, yani 9 ile 12 yaş arasını kapsayan dönem. Bu dönemde yeteri kadar süt ürünü alarak günlük kalsiyum alımını 1200 mg.ın üzerine çıkaranların, bir yıl sonunda, kalsiyum alımına özen göstermeyenlere oranla yüzde 8 daha fazla kemik kitlesi kazandığı belirlendi.
Çocuklarımızın gerek şu andaki ve gerekse yaşlılıktaki sağlıkları için, onlara bol bol süt, yoğurt, peynir gibi gıdalar yedirmemiz gerekiyor.
Paylaş