Dr. Gündüz Tezmen

Rahim kanseri nasıl teşhis edilir?

7 Ağustos 2002
<B>N.KARAKAYA <br><br>RAHİM </B>ağzı kanseri ile rahim iç çeperinin kanseri, farklı farklı hastalıklardır. Rahim ağzı kanseri tıp dilinde serviks kanseri olarak, rahim içinin kanseri ise endometrium kanseri olarak adlandırılır. Pap test ya da diğer söylenişiyle smear test, özellikle serviks kanseri açısından duyarlıdır. Endometrium kanserinde ise başarı oranı %50 civarındadır. Kanserlerin teşhisi ve takibinde kan tahlillerinin kullanılması, tümör markerleri denilen bazı tahlil yöntemleriyle mümkün olabilmiştir. Ancak bu sonuçları tek başına değerlendirmek bazen yanıltıcı olabilir. Sonuçların diğer teşhis yöntemleriyle doğrulanması gerekir. Siz, doğrudan bir laboratuvara başvurmak yerine, kadın hastalıkları uzmanı bir doktorla görüşüp, tetkikleri onun yönlendirmesine göre sürdürürseniz daha yararlı olacaktır.

Karın ağrım geçmiyor

M.SEVGEN/İSTANBUL

SİNDİRİM
sistemi ile ilgili olarak tüm tetkiklerin yapılıp normal bulunması, ishal ve karın ağrısı şikáyetlerinizin daha çok irritabl kolon, halk arasındaki söylenişiyle sinirsel bağırsak hastalığı olması ihtimali daha fazla. Soğuk, karın ağrısını artırıcı yönde rol oynarsa da, tek başına bu şikáyetlere neden olmaz. Hemoroid sorununuz eğer ilaç tedavisi ile sonuç alınabilecek düzeyi geçmişse, bir cerraha başvurarak ameliyat olmanızı tavsiye ederim.

Sık nezle oluyorum

A.GÜLERCAN/ADANA

SIK
nezle olmanız, temelde alerjik yapıyla ilgili bir durum. Alerjik nezle, burnunuzun içini hassas bir hale getiriyor, bu da nezle virüslerinin yerleşip hastalığa yol açabilmesini kolaylaştırıyor. C vitamininden zengin gıdalarla bunu çözmeniz mümkün değil. Alerji tedavisi uygulanarak burun içinin duyarlığını azaltmanız gerekir. Bunun için de, kulak, boğaz ve burun hastalıkları uzmanı bir doktora başvurmanız gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Bağırsak enfeksiyonuna dikkat

6 Ağustos 2002
<B>YAZ </B>mevsimiyle bağırsak enfeksiyonlarında da bir artış görülüyor. Hemen her zaman ishal, çoğu zaman kusma, zaman zaman da ateş ile kendini gösteren bağırsak enfeksiyonlarına tıp dilinde akut gastroenterit adı verilmektedir.

NEDENLERİ Başta karasinek olmak üzere haşerelerin artması, sıcağın mikrop üremesi üzerinde etkili olması, kanalizasyon ve içme suyu gibi altyapıların yetersizliği, yüzme amacıyla girilen deniz ve göl ortamlarının temiz olmaması, tatil için büyük bir nüfusun altyapısı olmayan köy, kasaba gibi yerlere gitmesi bu hastalıkların daha sık görülmesine neden oluyor. Hastalığa, bakteriler, virüsler, parazitler, mikropların toksinleri, zehirli gıdalar ve sindirim sistemi alerjileri neden olabilir.

BELİRTİLERİ Hastalığa neden olan etkenin gücüne ve alınan miktara göre değişen belirtiler olabilir. Bazen şiddetli karın ağrısı, kusma ve ishal ile başlarken bazen hafif karın ağrısı ve ishal olabilir.

Tahrişin şiddetli olduğu durumlarda, dışkı ile birlikte sümük ve kan da olabilir. Mikroplar bağırsaklardan vücuda girmişlerse, ateş yükselmesi de görülebilir. Kusma ve ishal ile çok miktarda sıvı kaybedilmiş ve tuzların eksiklikleri giderilmemişse, böbrek yetersizliği ve şok gibi hayati önemi olan tablolar ortaya çıkabilir.

TEDAVİ Hastaların belirtilerini ortadan kaldırmak gerekli olmakla birlikte, sıvı ve elektrolit adı verilen tuz benzeri maddeleri tamamlamak daha da önemlidir. Bu amaçla, hemen tüm eczanelerde paketler halinde satılan tuz ve şeker karışımları ile hazırlanan eriyikler, maden sodası, tuzlu ayran, çay gibi sıvıları vermek yararlı olacaktır.

Kusmanın çok olduğu durumlarda ağızdan bir şey vermek mümkün olamayacağı için, damardan serum şeklinde sıvı ve mineral verilmesi gerekir. Bu arada kusmayı durdurucu tedavi de uygulanır.

Özellikle toksinlere bağlı olan ishallerde, bir süre için ishalin devam etmesine izin vermek, bağırsaktaki toksinlerden bir an önce kurtulmak açısından yararlı olmaktadır. Alınan önlemlere rağmen ciddiyetini koruyan bağırsak enfeksiyonu hallerinde, en kısa zamanda tıbbi yardım sağlanmalıdır.
Yazının Devamını Oku

Açlığa dayanamıyorum

5 Ağustos 2002
25 yaşında bir gencim. Açlık hissine dayanamıyorum. Acıktığım zaman ellerim titriyor, halsizlik, çarpıntı oluyor ve soğuk soğuk terliyorum. Yemek yedikten 10-15 dakika sonra normale dönüyorum.

3 yıl önce bu konuyla ilgili olarak bir hastanede tahlil yaptırmıştım. Doktor bu tahlillerden sonra bana, çarpıntı halinde 1/4 olarak kullanacağım bir hap verdi.

Siz buna benzer bir soruda, bunun pankreasla ilgili olduğunu belirtmiştiniz.

Bana ne öneriyorsunuz?

N.Mutlu / İSTANBUL

Sizin şikáyetinize yol açan tablo halk arasında ‘‘gizli şeker’’ olarak adlandırılıyor. Daha doğru olan tabiri ‘‘glikoz tolerans bozukluğu’’dur.

Gizli şeker olarak adlandırılması, açlıkta yapılan kan şekeri ölçümlerinde değerlerin normal bulunması nedeniyledir. Karbonhidratlar, yani şekerli, unlu, nişastalı gıdalar yenildiği zaman kandaki şeker düzeyi normalin çok üzerine yükselir, 3-4 saatlik bir süre geçtiğinde de normalin çok altına iner.

Sizin tahlilleriniz de incelendiğinde, glikoz verilmesinden 1 saat sonra kandaki şeker düzeyiniz 210, 3 saat sonra da 60 gibi rakamlar gösteriyor. Bu rakamlar daha sonra normal sınırlara dönüyor.

Kan şekerinin düşük olduğu sıralarda, sizin de belirttiğiniz açlık hissi, çarpıntı, soğuk terleme, sinirlilik, halsizlik gibi şikáyetler görülür. Bir şeyler, özellikle de karbonhidratlar yenildiği zaman da tüm belirtiler normale döner. Ancak karbonhidratlar, özellikle şeker tek başına yenildiğinde bir süre sonra yeni bir atağın tetikleyicisi olacaktır.

Bu belirtilerin bastırılması için size verilen beta bloker grubu ilaç doğru değil. İlaç bu belirtileri bastırabilir ama sorunu çözmez. Tam tersine, beta blokerler şeker düşmesi yani hipogliseminin belirtilerini maskeleyerek farkına varılmasını engeller. Siz bu gruptan ilaç kullanırsanız, daha yoğun hipoglisemiyi daha az belirtiyle yaşarsınız ki bu da istenilen bir durum değildir.

Bu tabloyu yaşamamak için, şeker hastalarının yaptığına benzer şekilde, şekerli, unlu, nişastalı gıdalardan uzak bir beslenmeye girmeli ve ana yemeklerin arasına halk arasında ‘‘kuşluk’’ denilen tarzda ek beslenmeler yerleştirmelisiniz.

Bunun en doğrusu bir beslenme uzmanına başvurmaktır. Sizin durumunuza uygun bir beslenme şemasını örnekleriyle birlikte alabilirsiniz.

Size bir diğer tavsiyem de en az 6 ay gibi aralıklarla kandaki şeker düzeyi ölçtürmeniz. Glikoz tolerans bozukluğu olanlarda şeker hastalığı görülme oranı daha sıktır.
Yazının Devamını Oku

Mesleğiniz sizi etkilemiş

2 Ağustos 2002
K.SÜRMELİ ALMANYA

HASTALIĞINIZA
tıp dilinde fibromiyozit adı verilmektedir. Bu hastalıkta kaslarda iltihaplanmanın yanı sıra, bağ dokusu oluşumu da görülmektedir. Bu oluşumun nedeni, kasın karşılayabileceğinden daha fazla süre kasılı durumda kalmasıdır. Sizde bunun nedeni, uzun yıllardan beri saniyede bir, bu kolunuzu kullanmak zorunda olmanız. Bant yöntemiyle ara vermeksizin devamlı aynı işi yapanlarda, bu tür kas ve eklem sorunları sık görülmektedir. Artık aynı işi sürdürmemeniz gerektiği kanısındayım. Sanıyorum sizi tedavi eden doktorlar da aynı tavsiyede bulunacaklar. Tedavi olarak da, antienflamatuar ilaçlar, masaj, jimnastik, fizik tedavi uygulamaları yararlı sonuçlar vermektedir.

Ağrı boynuma kadar yükseldi

D.HÜR/HOLLANDA

AĞRINIZIN
önce belden başlayıp daha sonra sırtınıza ve en sonunda da boynunuza yükselmesi, hastalığın omuriliği etkileyen sistemik bir hastalık olması ihtimalini hatıra getiriyor. Tıp dilinde Bechterew hastalığı olarak adlandırılan, önce omuriliği etkileyen bir hastalık var. Bu hastalıkta, omurilikte oluşan romatizma benzeri bir reaksiyon sonucu, omurlar birbirine kaynayarak hareketsiz bir durum alırlar.

Bir başka ihtimal de, işinizin gereği olarak, omurilik ve çevresindeki kasları fazla zorluyor olmanızdır.

Ne gibi tetkikler yapıldığını ve bunların ne sonuçlar verdiğini bilmiyorum. Bu nedenle size daha aydınlatıcı bilgi vermem mümkün değil. Size tavsiyem, doktorunuza bu ihtimallerden de söz etmeniz. Hollanda'da kesin bir sonuç alamaz ve izin vb. nedenle Türkiye'ye gelirseniz, tetkik ve tedaviniz konusunda yönlendirici olabilirim.
Yazının Devamını Oku

Okuma güçlüğü mü var?

1 Ağustos 2002
BENİM merak ettiğim bir konu var, okuma güçlüğü olarak tanımlanan disleksi... Sanırım bende de mevcut. Disleksinin tam olarak ne olduğunu, tedavi süresini ve yöntemlerini öğrenmek istiyorum. Öğrenim hayatını ne şekilde etkiler? Ders çalıştığım zaman her şeyi hatırlıyorum ama sınava girdiğimde, hele sözlüye kalktığımda, bölük pörçük şeyler geliyor aklıma. Bu disleksi midir?

Murat CİVAN

ÖNCELİKLE,
sizin sorununuzun disleksiye uymadığını belirteyim. Bu vesileyle de, öğrenim çağındaki çocukların % 10-15 kadarının sorunu olan disleksiyi de tanıtayım.

Özellikle okuma yazmayı yeni öğrenen çocuklarda kendini gösterir. En karakteristik belirtisi, kendi sınıfındaki ve yaşındaki çocuklara oranla okumayı daha zor öğrenmesi, harfleri ve kelimeleri tanımakta güçlük çekmesidir. Bu tür çocuklar anlatılanları iyi anlar, konuşması iyidir ama sorun okumadadır. Bunun nedeni de beyindeki okumayla ilgili merkezin ters çalışmasıdır. Dislektik çocuklar, baktıklarını ayna görüntüsü gibi ters görürler. Bu da, ters görüntüsü de anlam ifade eden harf ve kelimelerde karışıklık yaratır. Örneğin bu çocuklar ‘‘b’’ ve ‘‘d’’ harflerini karıştırır. Tersten okunduğunda da anlam ifade eden, örneğin ‘‘tam’’ ve ‘‘mat’’ kelimleri karışır. Bu çocuklar her kelimeyi ve harfi beyninde düze çevirmeye çalışıp anlamını sonradan bulmaya çabalar. Bu da seri okuma ve algılama sorunu yaratır.

Disleksi, erkeklerde kızlara oranla daha sık görülür ve çoğu zaman kalıtımla iletilir.

Sorun farklı boyutlarda olabilir. Eğer bir çocukta öğrenme güçlüğü olduğu fark edilirse, öncelikle görme ve işitme açısından muayene edilmesi gerekir. Eğer bunlarda ve psikolojik yapısında bir kusur yoksa psikologların ve tercihen pedagogların denetimde bir seri test uygulanır. Sorun teşhis edildikten sonra özel bir eğitim programı uygulanmalıdır. Bu çocuklara görme, işitme ve dokunma gibi tüm duyularının yardımını alması öğretilir. Ayrıca komplekse düşmemesi açısından da psikolojik destek tedavisi uygulanmalıdır.

Sevgili Murat, sizin sorununuz disleksiye uymuyor. Sanıyorum ders çalışma sırasında konsantrasyon eksikliği nedeniyle yeterli öğrenme olmuyor ve sınav sırasında heyecanın da etkisiyle bilgiler karışıyor. Bir psikologla görüştüğünüz takdirde sorunun nedenleri ve çözümleri aydınlığa çıkacaktır.
Yazının Devamını Oku

İdrar yolumda yanma var

31 Temmuz 2002
<B>Ü.K.<br><br>GEREK </B>idrar yaptıktan ve gerekse cinsel ilişkiden sonra penisinizde yanma hissetmeniz, idrar yolunuzda bir tahriş olduğunu düşündürür. Bu, çoğu zaman, dış idrar yolunun (üretra) iltihaplanmasıdır. İltihaplanma sinsi ve uzun bir seyir gösterdiği takdirde, akıntı gibi dikkat çekici bir belirti vermeksizin, sadece yanma gibi hafif belirtilerle seyreder. Bu durumlardaki sperm ve idrar tahlillerinde de bir bozukluk bulunamaz. Penisin sıkılması ile idrar deliğinde belirecek salgının tahlili, çoğu zaman iltihap etkeni mikrobun cinsinin belirlenmesine yardımcıdır.

Mikrop bulunamadığı takdirde,önceden geçirilmiş iltihaplanmaların, idrar yolunun içinde bıraktığı tahrişin, bu şikáyetlere neden olduğu düşünülür. Bu tahrişler, acılı baharatlı yiyecekler ve alkol ile artacağı için, bu yönde perhiz uygulanmalıdır.


Sinirim, guatra mı bağlı?


B.G./DİYARBAKIR

GUATR
tabiri, tiroid bezinin büyüdüğü tüm durumlar için kullanılır. Guatr bir hastalık olmayıp, tiroid bezinin birçok hastalığında görülebilen, ancak görülmesi şart olmayan bir belirtidir. Tiroid hastalıklarının hepsinde sinirlilik görülmesi de şart değildir. Tıp dilinde hipertiroidi olarak adlandırılan ve tiroid bezinin aşırı hormon salgıladığı hastalıkta, sinirlilik görülebilir. Ancak hipertiroidi hastalarının tümünde de guatr olması şart değildir.

Özetlemek gerekirse, guatr olanların ancak bazıları kolay sinirlenen yapıdadır. Bu durum da, hipertiroidi hastalığının tedavisiyle düzelir.
Yazının Devamını Oku

Her hastada kalp ameliyatı şart değildir

30 Temmuz 2002
<B>E.OVACIK<br><br> GEÇEN </B>yıl geçirdiğiniz kalp enfarktüsü, kalbin bazı damarlarının tıkanması sonucu oluşmuş. Kan gitmeyen bölgedeki hücreler tahrip olur. Daha sonra vücut bağ dokusu ile burayı tamir eder. Normal kalp hücresi gibi olmasa da, enfarktüs tamamen iyileştikten sonra kalbin normal çalışmasını sürdürmesi sağlanabilir.

Enfarktüs iyileştikten bir süre sonra, enfarktüs oluşumuna neden olan damar sertliğinin derecesinin araştırması yapılmalıdır. Daha sonraki dönemde hastaya uygulanacak tedavi de bu şekilde belirlenir. Bu amaçla, eforlu EKG, talyum testi ve anjiyo olarak adlandırılan tetkikler yapılabilir. Bunların sonucuna göre, hastanın ilaçla tedavisi, tıkalı olan damarların balonla açılması ya da by-pass denilen ameliyat yöntemiyle yeni damarlar eklenerek tıkalı olan damarların kan alması sağlanabilir.

Sizde zaman zaman olan göğüs yanmaları, kalbin beslenmesiyle ilgili sorunlar olduğunu gösterir. Bu açıdan durumunuzun yeniden değerlendirilmesi gerekir. Eğer tıkalı olan damarlar en önemli damarlar arasında yer almıyor ve tıkanıklık da çok fazla değilse, ya da kendiliğinden oluşan kılcal damarlar tıkalı olan yerin arkasına kan gitmesini sağlıyorsa ameliyat gerekmeyebilir. Ancak şikáyetinizin olması, ilaçların yetmediğinin kanıtı olabilir.

Sizi muayene edecek hekim, ne tür bir tedavinin sizin için daha uygun olacağını belirleyecektir.
Yazının Devamını Oku

Demirin de fazlası zarar veriyor

29 Temmuz 2002
<B>İNSAN </B>bünyesiyle ilgili olarak her yaz yazımda, yararlı olan maddelerin de fazlasının zarar verebileceğini belirtmiştim. Demirle ilgili yapılan bir araştırma, bu sözlerin doğruluğunu bir kez daha kanıtladı. Demir, güç ve kuvvet sembolü haline gelmiş bir elementtir. Hatta, Temel Reis çizgi filmi de bu tema üzerine kurulmuştur. Gerçekten de, kanın oksijen taşıma görevini yapması, kasların kasılabilmesi için demire ihtiyaç vardır. Demir eksikliği, kansızlık ve güçsüzlüğe neden olur, bu eksikliğin ortadan kaldırılması ile bu belirtiler de ortadan kalkar, ancak daha fazla demir alarak belirli bir sınırdan daha fazla yarar elde etmek mümkün olamaz. Demir ihtiyacı ve yedek stoklama kapasitesi bellidir. Üzerine çıkıldığında zararlı etkiler belirmeye başlar.

Kime sorarsanız, en önemli demir kaynağı olarak ıspanağı gösterir. Ispanak sebzeler arasında, demir yoğunluğu en yüksek gıda olmasına karşın, en önemli demir kaynağının et ürünleri olduğunu unutmamak gerekir. İhtiyaçtan daha fazla et yiyenlerde demir oranının yükselmesi kaçınılmazdır. Özellikle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da, ciğer, sosis, biftek tüketimi çok yüksek boyutlardadır. Bunun sonuçları 40-60 yaşlar arasında ortaya çıkıyor.

Finlandiya'da yapılan bir araştırmada, vücuttaki demir stoklarının göstergesi olan Ferritin adlı maddenin kandaki düzeyi temel olarak alındı. 40 ile 60 yaşları arasındaki 2000 erkeğin kanındaki ferritin düzeyleri 5 yıl boyunca takip edildi. Bu takip süresinde, ferritin düzeyi yüksek bulunanlardan 51 tanesi enfarktüs geçirdi.

Araştırmacı Salonen, kandaki demir düzeyinin yüksekliğinin, kalp ve damar sistemi açısından, kolesterol ve yüksek tansiyondan daha önemli bir risk faktörü olduğunu öne sürüyor. Araştırmacıya göre, sadece sigara içiyor olmak, demir yüksekliğinden daha önemli bir risk faktörü. Yapılan arastırmalar, demir yüksekliğinin, damar içinde plak ve pıhtı oluşmasını hızlandırdığını ortaya koydu. Bu metal, aynı zamanda zincirleme bir reaksiyon yaparak, bir kalp krizi atağı sırasında, kalp kası hücrelerini toplu ölüme de götürüyor.

Kadınlarda menopoz öncesi kalp krizinin çok seyrek olması da bu metalin etkisiyle açıklanabilir. Adet kanamalarıyla, her ay kaybedilen kan ile, vücuttan bir miktar demir kaybedilmiş oluyor. Kandan kaybedilen demir, karaciğer gibi organlarda bulunan demir stoklarından karşılanıyor, böylece fazla demir dengelenmiş oluyor.

Araştıramalar devam ediyor. Daha fazla bilgi elde edilirse, sık sık kan bağışında bulunarak, kalp krizinden korunmak mümkün olabilecek.
Yazının Devamını Oku